21. Yüzyılın Olmazsa Olmazı: Empati

Kasım ayı geldi. 2024 yılının sondan bir önceki ayındayız. Mutlu muyuz? Çevremize, iş ve aile hayatımıza, trafiğe, haberlere ve dünyaya baktığımızda kaos ve şiddetin hakim olduğunu görüyoruz. Hâlbuki 21. yüzyıla çok hızlı girmiştik! Teknolojik gelişimin izinde iletişim hızı ve çözünürlük artmış, her yer ve zamanda erişilebilir olmuştuk. İnternet ve küreselleşmenin etkisiyle daha önce hayal edemediğimiz yerlere gidiyor, farklı ülkelerden haber alabiliyor, farklı kültürlere vakıf oluyor, bilgiler öğreniyorduk. En gelişmiş dönemde fırsat bolluğu içinde yaşamış olmanın farkını ve narsisizmini yaşıyorduk. Peki bu empati ve hoşgörü eksikliği nereden çıkıyor? Geçmişte hafızamızda tuttuğumuz cep telefonu numaraları, adres bilgileri, şifreler, isimler ve cisimler için şimdi GPS ve cep telefonu kullanıyoruz. Yapay zekâ “şunu da beğenebilirsin” diyerek arzu ve beğenilerimizi biçimlendiriyor, “şunu da alabilirsin” diyerek satın alma davranışımızı belirliyor. Fotoğraflarımız- ki aslında rötuşlu anılarımız olur- bir buluta binmiş sistemde bir yerlerde dolanıyor! İnsan olarak daha zahmetsiz dönemlerden geçiyoruz ama insanlığımız yerlerde… Ne o, yoksa yapay zekâ; hafızamızı, beğenilerimizi, anılarımızı, yer yön bilgilerimizi ele geçirdiği gibi duygularımızı ve vicdanımızı da mı çaldı? 1990’larda popülerleşen empati kavramına tekrar geri dönmemiz gerek o zaman. 

Empati, Yunanca bir kelime. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “duygudaşlık” olarak tanımlanmakta. Empati; sıklıkla kendisini başkasının yerine koymak, onun duygularına ortak olmak olarak ifade edilse de Freud empatiyi başkasının deneyimleriyle düşünmek, onun duygusal durumu ve bilinçdışı süreçlerini kavramak olarak açıklar. Daniel Goleman 1995'te yayımlanan Duygusal Zekâ isimli kitabında; empatiyi duygusal zekânın önemli bir bileşeni olarak ele alır. Goleman’a göre empati sayesinde birey kendi duygularını fark eder, yönetir ve başkalarının istek, ihtiyaç ve duygularına da hassasiyet gösterir. Empati; günlük hayatta insanların birbirine daha hoşgörülü olmasını sağlayarak iletişimi kolaylaştırır, insanları birbirine yaklaştırır. Empati sayesinde bireyler anlaşıldıklarını, önem verildiklerini ve kapsandıklarını hisseder. Bu sayede empati; sevgi, saygı, anlayış ve hoşgörüye de yol açar. Empati azaldıkça toplumsal hayatta çatışma ve şiddet riski artar. Bu bağlamda Birleşmiş Milletlerin tehlikeyi 1995’te öngörüp o yılı “Hoşgörü Yılı” olarak ilan ettiğinden ve UNESCO’nun “Hoşgörü İlkeleri Bildirgesi” yayımladığından bahsedebiliriz. Hatta dünyadaki barış, kabul, hoşgörü ve huzuru artırmak amacıyla her yıl 16 Kasım tarihinin “Dünya Hoşgörü Günü” olarak kutlanmasından da. Hoşgörü üzerine yapılan çalışmalar; ayrımcılığın azaltılmasına, çeşitliliğin zenginliğine, dünya barışı ve sosyal uyuma vurgu yapmaktadır. Sosyal uyum ve toplumsallaşma –toplum hayatında yer alma- kavramları ile paralel giden bir diğer kavram da “ahlak.” 

Ahlak gelişimi teorisyenlerinden Kohlberg’e göre ahlak, bilişsel olgunluğa göre şekillenmektedir. Yani kişi zihinsel olarak geliştikçe ahlak anlayışı da gelişir.. Ahlak gelişiminde üç düzey ve her düzeyde iki aşama olduğunu belirten Kohlberg; ahlakın en üst düzeyi olan üçüncü düzeyin ilk aşamasını “Sosyal Anlaşmalara ve Yasalara Uyma Eğilimi” olarak isimlendirmiştir. Bu aşamada birey, evrensel insan haklarını ve toplumsal sözleşmeleri temel alarak kararlarını verir. Yasalara uyum gösterir. Çünkü yasalar, insanların uzlaştığı ortak bir anlaşmayı / sözleşmeyi temsil eder. Üçüncü düzeyin ikinci aşaması “Evrensel Ahlak İlkeleri Yönelimi” olarak adlandırılmaktadır. Bu aşama, ahlaki gelişim seviyesinin en üst basamağıdır. Birey, kendi vicdanına ve evrensel ahlaki değerlere göre hareket eder. Adalet, eşitlik ve insan onuru gibi evrensel ilkeler doğrultusunda kararlar alır. Kohlberg, bu aşamaya ulaşmanın oldukça nadir olduğunu ve ahlak kavramını idealize ettiğini belirtmiştir. Yine de ahlak, eşitlik ve adaletin olduğu bir ortamda sevgi, hoşgörü, saygı ve anlayışın daha çabuk filizlenebileceği söylenebilir. Keza ahlak, empati ve vicdanın olmadığı bir ortamda anlayışsızlık ve şiddetin körükleneceği de bir gerçektir. Birbirini karşılıklı olarak besleyen duygulardır bunlar. Tıpkı Erich Fromm’un dediği gibi “Sevgi, narsisizmin hemen hemen olmadığı, alçakgönüllülüğün, nesnelliğin ve düşüncenin gelişmekte olduğu yerde vardır.” Sonuçta hepimiz sevilmek istemiyor muyuz?



İlginizi Çekebilir

Hollywood Film Klişeleri

Adem TAVUKÇUOĞLU

Fark Etmiyor

Cem BİRGİ

Anadolu Uyanıyor

Çağrı ÇANKAYA