Bahçe Ahalisi

Ne zaman bir kedinin ya da bir köpeğin ağlayan sesini duysam sekiz yaşımın sabahı gelir aklıma. Anılarımda yer eden deyimiyle veda sabahı.

Hasta bir çocuktum ben. En ufak bir yorgunluk bile beni günlerce yatağa mahkum edebilirdi. Haliyle annem diğer çocuklar gibi sokaklarda oynamama izin vermez, günlerimin çoğu penceremin kenarında dışarı izlemekle geçerdi. Rengarenk çiçeklerin süslediği küçük bir bahçeye bakardı pencerem. Oyun çağındayken odaya tıkılıp kalan benim en yakın arkadaşlarım olan Hacı Amca’nın ve onun küçük dostlarının bahçesine.

Tek başına yaşardı. Herkesin saygı duyduğu ve sevdiği bu yaşlı adamın hakkında kimse bir şey bilmezdi. Neden yalnız yaşıyordu? Ailesi var mıydı? Gerçek adı neydi? Evet. Gerçek adını bile kimse bilmezdi. Ta ki o sabaha kadar.

Sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç defa dışarı çıkardı Hacı Amca. Bahçenin farklı köşelerine yerleştirdiği kaplara su ve mama doldurur, eski ahşap iskemlesine otururdu. Biraz sonra küçük bahçenin ahalisi olan kedi ve köpekler gelirdi. Yemeğini bitiren kulaklarını meraklı bir şekilde dikerek dizilirdi karşısına. Onlar gibi ben de Hacı Amca’nın anlattığı hikâyeleri merakla dinlerdim. Bazen hikâyenin ortasında bana döner, gülümseyerek el sallardı. Hemen ardından kediler miyavlar, köpekler havlardı. Bana selam verdiklerini düşünür ve sohbetlerine beni de kabul ettiklerini hissederdim.

Sözsüz bir kural gibi günde üç defa toplanırdı bu bahçenin ahalisi. Bu kuralın bozulabileceği benim hiç aklıma gelmemişti. Günde bir, haftada bir, ayda bir derken sabahın erken saatlerinde okunan bir sala hem bana hem de dışarıda onu bekleyen dostlarına artık sohbetlerin sonunun geldiğini haber verdi.

“Kasabamız halkından Galip Sezer Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.” 

Galip Sezer. Merak ettiğimiz sorulardan bir tanesi cevaplanmıştı.

Kimsesi olmadığından taziye görevini babam ve annem üstlendi. Taziye için eve gelen kalabalıktan öğrendim ailesini bir kazada kaybettiğini.

Hayvanların da üzülebildiğini o sabah öğrendim. Gözlerinde gördüğüm hüznü ve acıyı hâlâ hatırlarım. O gün anneme çok yalvardım dışarı çıkmak için. Onlara sarılıp üzüntülerine ortak olmayı o kadar istedim ki. Çabalarım sonuçsuz kalınca pencereden izledim olup bitenleri. Herkes gidip de ev tamamen boşaldığında uzun uzun eve ardından yaşlı gözlerle onları izleyen bana baktılar ve Hacı Amca gibi onlar da dönmemek üzere ayrıldılar.

Üzüntüden miydi bilmiyorum. Bir ay sonra hastalığım şiddetlendi ve ilçedeki doktorun tavsiyesi üzerine beni şehirdeki hastaneye götürmeye karar verdiler. Tedavi süreci uzundu, bu yüzden babam ve annem şehre taşınmamızın daha iyi olacağına karar verdi. Ben tamamen iyileştiğimde de kasabaya dönmedik.

Kedi ve köpeklerle ilgilenen birisini gördüğümde Hacı Amca’nın iskemlesine oturmuş, küçük dostlarına coşkulu bir şekilde hikâye anlattığı hali canlanır gözümde. O an içimden hep şunu dilerim.

“Umarım bir yerlerde sohbetleriniz devam ediyordur bahçe ahalisi.”


İlginizi Çekebilir

Kasımda

Nursel TEKKUŞ

İncir Mevsimi

Sema ZENGİN