Bir Tevellüt Hikayesi

"Kışın beyaz örtüsü altında, doğanın  bembeyaz bir öyküsü yatar; kar taneleri, her biri birer kelime. "

Halit Ziya Uşaklıgil

 

26  Şubat 1959 Perşembe

Lapa lapa yağan kar her yeri kapatmış. Bacalardan çıkan dumanlar düşen karlarla dans ediyor tekrar kavuşmuş olmanın mutluluğu ile.

Altı ahır, üst katta iki odası olan bir ev. Evde dokuz yaşında bir oğlan, altı ve üç yaşlarında iki kız, anne, baba, büyükbaba ve babaanne olmak üzere yedi kişi yaşıyor.

(Baba, o evdeki babaanne ve büyükbabanın oğlu değil. Babaanne Tatar kızı, büyükbaba Abhaz. Bunlar evlenmiş, Abhaz köyüne gelin gitmiş tatar kızı. Diğer kızkardeşleri de evlenip evden gitmiş. Annesi, babası yaşlanıp gözleri görmez olunca, onların yanına dönmüşler. Bu çiftin çocuğu olmamış. Abhaz amca, erkek kardeşinin dokuz yaşındaki oğlunu evlâtlık almış. İşte bu yaşta annesinden, babasından, ablalarından, erkek kardeşlerinden ayrılan ve hep onların özlemiyle yaşayan mavi gözlü, yakışıklı delikanlı büyümüş, evlenmiş. Bir oğlu, iki kızı olmuş. Çocuklarıyla yeniden çocukluğunu yaşamış, içinde büyüyen hasret acısı küçülmeye başlamış.)

O akşam, biri gerçek büyükbaba olmak üzere köyden dört adam misafir geliyor. Ertesi gün işleri olduğu için akşamdan gelmişler. Odanın biri onlara veriliyor.

Anne, ocakta onlara yemek yapıyor, kahve yapıyor. Ara sıra durup karnını tutuyor, yüzü acı ile geriliyor ama ağzında çıt yok. Ayıp demişler ona, kayınbaba sesini duymamalı. Hele de başka adamlar.

"Doğum sancım başladı." diyemiyor.

Gece oluyor, çocuklarının yataklarını yapıyor bir köşeye, onları yatırıyor. Sobanın üzerinde su ısıtıyor, doğum için.

Misafirlerin yataklarını hazırlıyor. Kocaman yatakları yüklükten alıyor, yere seriyor, yastıklarını, yorganlarını koyuyor.

Sancılar sıklaşıyor, çok acı çekiyor. Ev tahta, neredeyse nefesin duyulacak yan odadan ama hâla onun sesini duyan yok. Çocukların yattığı, yemek yaptığı odaya kendine de doğum yapmak için yer hazırlıyor. "Geliyorum annecim." diyor minik yavrusu. Dişlerini kilitlemiş, acıdan çok, sesim duyulacak diye korkuyor.

Kar isyan etmiş kadının haline, camlara vuruyor: "Bağırsana!" diyor sanki, "Çığlık atsana. Bir canlı getiriyorsun dünyaya. En büyük mucize. İnsanlar en fazla 45 del (acı birimi) acıya dayanabilir. Doğum yapan kadın 57 del acı çeker, bu aynı anda 20 kemiğin kırılmasına eşdeğerdir. Bağır, onlar utansın."                   

Hayır, bağırmıyor, sus demişler ona.

Dünya güzeli bir kız getiriyor dünyaya; sarı kıvırcık saçlı, bembeyaz tenli, bir yanağı gamzeli. Dördüncü çocuğu, ilk kez anne oluyor sanki. Aynı sevinç, aynı heyecan, aynı mutluluk. Sarılıyor bebeğine, çektiği acıları unuttu bile. Sarıp yatırıyor beşiğine. Pencereyi açıyor yüzünü göğe kaldırıyor, karlar yüzüne düşüyor, kutluyor onu, gülüyor, bağırmak geliyor içinden ama gene susuyor.

Birkaç saat uyuyup dinleniyor. Kalkıyor, misafirlere çorba yapıyor, sofra hazırlıyor.

Misafirler ertesi günü akşam köye döndüklerinde, büyükbaba dün akşam bir torununun daha doğduğunu öğreniyor. Onlar uyurken. Yan odada.


İlginizi Çekebilir

Kirazlı Toka

Berrin SEVİLMİŞ

Saklı Cevaplar

Merve BİÇER

Vicdan

Serpil CAN