Bir Üsküdar Sokağının Yazarı

Adımlar adımlar… Topuklu ayakkabı sesleri… Koşuşturmacalar, heyecanlar, anlaşılmayan konuşmalar… Çizmeli bir amca... Burnuna kaymış gözlüğü, kot pantolonu ve siyah uzun çizmeleri ile etrafı seyrediyor, gergin bir gün geçirdiği yüzünden belli. Elindeki telefonun tuşlarına sinirle basıyor ve bağırarak sokağı terk ediyor. Peşinden bir çift beliriyor, kollarını birbirine dolamış yürürken gülümseyerek oturacak yer arıyorlar. Kızın parmağındaki ışık saçan yüzük, yazarın gözlerini alıyor, bir o kadar da hayran bırakıyor. İç çekiyor hafifçe, nasırlanmış parmaklarına bakıyor. Bu mutlu çiftin aksine Almanya’daki annesini tüm mahallenin duyabileceği sesle anlatan bir adam ve bu konuşmadan çok da zevk almayan bir kadın ilerliyor, kadının mimikleri bir an önce bu sohbetten kurtulmak istediğini belli ediyor. Adamsa kadının halinin farkında bile değil, keyifle konuşmaya devam ediyor. Bebek arabasından bir bebek gülümsüyor, başındaki kadın bakıcısı bir yandan telefonuna bir yandan bebeğe bakıyor. Yüzünde derin bir hoşnutsuzluk, İstanbul’un yoruculuğu onu da etkilemiş görünüyor.

Uyumlu bir kombin yapmış sevgililer yürüyor sessizce, el ele. Sigaralarını tüttüren bir amca grubu… Okuldan dönen bir üniversite öğrencisi, gözlüklerinin camları lekeli, sırtında ağır bir çanta, arkadaşıyla sohbet ediyor. Siyah gözlüklü ve siyah ceketli bir çocuk aynı sokaktan geçip duruyor ya kayıp ya da herkesten daha dertli. Adım başı ayakkabısının altını kontrol eden bir genç, fazlasıyla pimpirikli. Korkusu su birikintisine basmak ya da ayağına sakız yapışması sanki... Takım elbise giymiş elinde çayla oturup yoldan geçenleri izleyen biri yazara yalnız olmadığını hissettiriyor. Tebessüm ediyor yazar ona doğru ama adam hiç oralı olmuyor.

Kardeşinin sırtını sıvazlayan bir abla… Kaykayıyla sokaktan geçen on yaşlarında bir çocuk geriye dönüp ailesine bir bakış atıyor, kendisini takip ettiklerinden emin olmak istercesine. Koşuşturan bir kız çocuğu bir kafenin önünde duruyor, bir şeyler soruyor garsona ve ilerliyor. Boş bir bebek arabası iten iki kadının yanından yayalara ayrılmış yoldan bir motosiklet geçiyor, sipariş yetiştirmeye çalışıyor. Sırt çantasını önden takmış bir adam İstanbul’a hiç mi hiç güvenmiyor. Basketbol maçından dönen bir grup terli genç ile denk gelen bir lise grubu. Kısa bir selamlaşma ve ayrılış… İki dedikoducu kadın fısır fısır konuşarak ilerliyor, peşlerinde gülleriyle gezen bir satıcı. Bir yandan elindeki çiçekleri satabileceği bir çift ararken bir yandan zabıtaya yakalanmamaya çalışıyor. Yazar ondan bir demet gül alıp çayını yudumlamaya devam ediyor.

Yaşlı bembeyaz saçlı bir çift, yorgun argın ama beraber evlerine doğru ilerliyor. Sırtına kocaman bir poşet atmış ilerleyen amca… Alışverişten dönen iki genç kız… Karanlığa aldırış etmeyip güneş gözlüğü ile yürüyen bir teyze… Kulaklarında kulaklıkları ile valizlerini çekerek ilerleyen üç kişilik arkadaş grubu, belki de akrabalar, kısa bir yolculuğa gidiyorlar belki de dönüyorlar. Bembeyaz giyinmiş bir kadın, kahkahalar atan gençler, yorgun işten dönenler… Elinde eşyaları ile yatacak yer arayan bir evsiz… Valizli bir kadın daha ama çok da nerede olduğunu bilmiyor gibi dikkatli gözlerle etrafa bakıyor, nerede kalacağını henüz belirleyememiş sanki. Çayı gelmediği için sinirlenen bir müşteri, beklemek onu epey germiş.

Hepsini izliyor ve yazıyor yazar elinde kalemi. Son yudumunu alıyor çayından, kapatıyor defterini. Yavaş adımlarla ilerliyor ve karanlıkta kayboluyor gölgesi. Bense bu sokağın yegâne seyircisi, kimsenin görüp de hikâyesine dâhil etmediği o kişi, izlemeye devam ediyorum herkesi.


İlginizi Çekebilir

Üzgünüm

Esra ALİMOĞLU

Uzanan El

Büşra Dilara KARABULUT

Vatanıma Canım Feda

Serpil GÜNDAY