Cennette Bir Akşamüstü
Cennette bir akşamüstü aslında aklımdaki platolarda çekilmiş bir filmdir. Bir çocuk cennette bir ağaç gölgesinde otururken melekler geliyor yanına, “hadi hazırlan dünyaya gideceksin.” Ama çocuk bunu reddediyor.
Dünya nasıl bir yer? Dünyayı insanlar yönetiyor, günahların, hırsların, bolca bulunduğu bir mekan. Ama nasıl bir mekan? Sanıyoruz çok büyük değil, hiç değil. Uzayda bir toplu iğne bile değiliz diğer gezegenler yanında keşke diyorum başka koloniler bulunsa da, dünya evren içerisinde bir ülke konumuna düşse şu anda bütün kainatta biz yaşıyormuşuz gibi bir bilinçsizlik hakim, bunun değişmesi lazım.
Hayatta ilgili ne bilmek gerekir? Öncelikle hiçbir şey bilmediğini bilmek… Sonrasında ise bilmeye hazır olan bünye bir çiçekten bile edinebilir dünyanın bütün sırrını. Önemli olan bu bilgiye hazır mısın?
Peki sen ne kadar bilinçlisin bu konuda? Aya çıkan astronotlar oradan bakıldığında dünya iki parmağınızın arasında sığacak bütünlükte daha fazla değil diyorlar. Yani aslında dünya ne kadar büyük ki onun içerisinde yaşanan sorunlar o kadar derin olsun.
Canın çok ciddi sıkıldığı zaman kendini çok kaptırmayıp oradan çıkabiliyor musun? Sorunların büyük çoğunluğu beklentilerden kaynaklanıyor. Yani hayattan zengin olmak, güzel büyük bir evimizin, arabamızın olmasını, mutluluğu temenni ediyoruz. Yani mutlu olmayı istiyoruz ama peşinden mutlu olmamız için gereken kriterleri de sıralıyoruz ve hayat bu kriterleri bize sunmayınca mutsuz oluyor, hayal kırıklığına uğruyoruz. Niçin o eve sahip değilim gibi saçma sorgulayışlara giriyoruz.
Halbuki kimse onlara öyle vaatte bulunmuyor. Bakış açısı tamamen budur. Beklentisiz yaşamak… Umutsuz değil, sadece beklentisiz. Doğa bu yüzden mükemmeldir. Bir yaprak niçin kuruyup düştüğünü sorgulamaz. Bu da aslında büyük ve erdemli bir kabulleniştir.