HİTLER’İN SARIŞIN AŞKI

 

Kendini en son gençliğinde Münih sokaklarında yarı aç, yarı uykusuz, parklarda yatarken bu kadar çaresiz hissetmişti herhalde. Günlük uyuşturucularını iki katına çıkarmıştı doktoru, yine de sakinleşemiyordu HitlerYüz gündür kapalı olduğu sığınakta değişen tek şey daha pervasız, daha saldırgan olmasıydı. 

Geçmişe dalıyordu sık sık: Hepsi o aptal Yahudilerin ve sözde müttefiği olan Japonların beceriksizliğindendi. Kendisinin hiç suçu yoktu. Sovyetlere saldırmıştı, evet. Almanyanın birkaç katı nüfusu olan ülkeye ama Japonlar da tutup Amerikalılara saldırmasaydı… 

Japonlar kendi gibi dünya hakimi olmak istemiyordu ki Asyaya egemen olmak yeterliydi onlara. Karşılıklı kapitalist çıkarlar sayesinde silah aldığı, gizlice destek gördüğü devi, Amerika’yı uyandırmaya ne gerek vardı ki? 

Tabii ki savaşın ve kendisinin asıl sonunu getiren sınır komşusu, Sovyet devini ani bir saldırıyla boğazlamaya kalkışmasıydı. Alman Kurdu, Rus Ayısı karşısında zamanla da olsa darmadağın olmuştu. Şimdi Bolşevikler kapısındaydı. 

Hitler’e eski mentoru ve ortağı Mussolini’nin akıbeti ile ilgili haber sonunda ulaşmıştı. Gizlice kaçmaya çalışırken kendi halkı tarafından linç edilip, bacaklarından asılan Mussolini gibi olmasına izin vermeyecekti sonunun. Nihai kararını vermiş ve kaderini tanrıya bırakmadan kendi çizmişti.  

Blondi ise tüm bunlardan habersiz, kasıklarını yalıyordu. Bebekliğinden beri dört yıldır bu insan görünümlü canavar ile yaşıyordu, canavar görünümlü bu masum. Bu dişi Alman çoban köpeği, Berlin’in 8 metre altındaki sığınağın kapalı ortamında on gündür gün ışığı görmeden yaşıyordu. Efendisine, tanrısına sonsuz bağlılığı olmasa hayvan çoktan çıldırmış olurdu 

Yüz gündür bu kapalı sığınakta günde bir kez küçük bahçesine çıkıyordu, ölümüne sevdiği şu dünyanın en büyük katili ile beraber. Yetmiyordu ona tabii.  

Alman çoban köpekleri tam bir doğa hayvanıdır, tabiat aşığıdır. Onlar için mutluluk egzersiz, oksijen ve tabiattır.  

Hitler’in favori dinlence yeri Kartal Yuvası’ndaki eski günlerde olduğu gibi dağlarda koşup oynamak, daha özgür olmak istiyordu. Anlamıyordu neden buraya hapsolduklarını. 

Dört yaşındaydı. Beş tane yavrusu olmuştu. Şimdi bir tanesi ile beraber bu kapalı yere tıkılmışlardı. 

Blondi’nin bakıcısı Çavuş Fritz geldi yanına. Kulaklarının arkasını okşadı : 

“Hadi bakalım Blondi, şimdi tarihin en önemli hizmetlerinden birini yapma zamanı” 

Blondi, sanki denileni anlıyormuşçasına baktı gece kadar koyu iri badem gözleri ile. Sevdiğine koşulsuz bağlanırdı her köpek gibi. Hemen tüm dünyanın nefret ettiği sahibine de bu koşulsuz bağlılığın gereklerini ibadet gibi yerine getiriyordu. 

Nereden bilecekti zavallı hayvan, celladına aşık olduğunu ? 

Çavuş Fritz : 

“Dört yıldır Führer’imize sadakat ve eğlence verdin. Şimdi de Yüce Alman ırkının kutsal şefine en büyük hizmeti yapacaksın” dedi. 

Blondi, anlıyormuşçasına ufak bir havlama sesi çıkarttı bağrından. 

Bakıcısı, onu Hitler’in doktorunun yanına götürdü.  

Dr. Haase sırtını okşadıkça, tüyleri kabardı durdu istemsizce. Sığınağın soğukluğu ve hapis eskisi kadar gevşemesini,  

“Blondi, Blondi, Blondi, kızım. Şimdi sakın korkma. Sana bir şey içireceğiz. Hitler’e son ve en önemli hizmetin olacak bu.” 

Hitler adını duyan Blondi’nin sivri kulakları dikildi. Sahibini, tanrısını göreceğini sandı. Yoktu ama, gelmedi. Hayal kırıklığı ile bulutlandı kocaman badem gözleri. 

Hitler, o sırada hayatında olan iki sarışından diğerinin yanındaydı şimdi. Uzatmalı sevgilisi Eva Braun’un. İronik adı “Sarışın” anlamına gelen Alman çoban köpeği Blondi’nin sadece adı “Sarışın”dıKendisi, aralarında dili dışarıda koşturmayı kadim ağaçların rengindeydi. Hitler’e sadakatte Eva’dan bile ilerideydi. Bu yüzden hayvanı içten içe kıskanan Eva, bulduğu her gizli fırsatta ona kötü davranır, hatta tekmelerdi.  

Blondi de sürekli Eva’nın iki köpeğine hırlardı, rahat bırakmazdı. İşe yaramaz iki tane salon köpeğiydi onlar Blondi’nin gözünde. Tanrısının Evasına ise katlanırdı. Tanrısının tanrıçası olduğunu anlardı ne de olsa. Neyse ki sığınakta görmüyordu o iki gıcık köpeği. Yoksa şimdi olduğundan daha da huysuz olurdu. 

Daha eskileri de hatırladı köpek, siyah beyaz film formatında.   

İlk hatırladığı dağlardı. Dağda henüz bir enikken koşturup durduğu sonu gelmez çayır ve ormanları hatırladı. O kokular, o keşfedilmeyi bekleyen baş döndürücü binlerce değişik koku. Hayatının en mutlu günleriydi o günler, yavrularını doğurduğu ana kadar. Daha bir yıl bile olmamıştı. Kendi vücudundan çıkan bu kendi küçük kopyaları, ona ilk defa efendisi Hitler’e duyduğuna benzer bir coşku, bir mutluluk vermişti. Şimdi sadece biri, Hitler’in kendi lakabı ile onurlandırdığı küçük oğlu Wolf yanındaydı bu yerin dibindeki sığınakta. 

Dr. Haane’nin kafasına dokunuşuyla düşüncelerinden uzaklaştı ve özgür dağlardan soğuk odaya geri döndü. Patisini salladı dostça doktora. Doktor eldivenlerini giymişti. Küçük bir ampulü kırdı ve hayvanın gerdanını okşayarak açtırdığı ağzından içeri boşaltıverdi. 

Blondi, tadını beğenmemişti bu garip içeceğin. Boğazını yakmıştı. Daha midesine yeni ulaşmıştı ki siyanür, titremeye başladı; nefes alması zorlaştı. 

Anlamaz gözlerle çevresindekilere bakıp uzanmak için sevdiği yatağını bulmaya çalıştı, sendeledi. Son bir kez havlamak istedi. Hırıltısı da boğazına hapsolmuştu. Göğüs kafesinden dışarı çıkamadı. Odanın uzak köşesine ulaştığı anda gözünün ışıkları söndü; ani ve sonsuz bir karanlığa gömüldü... 

Bedenen ve zihnen eski zorbanın soluk bir kopyası olarak kalmış bu siluet, haberle beraber kendisine iletilen siyanürü emir subayından aldı. Kararlaştırdığı gibi kendini kafasından vurmadan önce siyanürü içtiSonra da asabiyetten titreyen elleriyle yıllardır sevgilisi, bir buçuk gündür de resmen karısı olan Eva Braun’a zehrin kalan kısmını sundu. 

Eva, tıpkı Blondi gibi şuursuzca takip ettiği bu psikopatı son bir kez öptü. Şnaps fondipliyormuşcasına rahat bir tavırla ölüm sıvısını kan kırmızısı dudaklarından aşağıya yolladı. Koltuğa oturdu, sessizce kaderini beklemeye başladı. 

Verdiği emirle intiharlarının akabinde cesetleri yakılacağı için dünyanın en meşhur katilinin son anlarını nasıl geçirdiğini kimse bilemeyecekti. Kendisini kafasından vurmadan önce ölümünü kesinleştirmek için içtiği siyanür etkisini çabuk göstermişti. Zihni bulanıklaşıyordu hızlıca. Tabii yılların müptelalığı da bunu biraz geciktirmiyor değildi. 

Döndü, onunla yanmaya ahdetmiş taze gelini Eva’ya baktı. Onun gibi hap müptelası olmadığı için Eva’nın sonu çok daha çabuk gelmişti. Yüzünde biraz sonra uyanacakmış hissi veren bir ifade ile koltuktan yere düştü. 

Bu yetmezmiş gibi, sığınağa girdiğinden beri bakımını yapmak çapraşık zihninden geçmediği için emektar tabancası da tutukluk yapmıştı ilk iki seferinde. Üçüncü denemede sağ şakağına dayayıp, kafasına sıktığı kurşun da bu yüzden onu anında öldürememişti. Sadece beyninin konuşma merkezi zarar görmüştü ve beyninde bir iç kanama başlamıştı. 

Tarihin en büyük psikopatının korktuğu başına geliyordu. Uzun ve acılı bir ölümle geçti ölüm perdesinin arkasına. Yavaş yavaş ölürken zihnine üşüşen katledilmesine neden olduğu on milyonlar değil de, sevdiği üç dişi varlık oldu sadece. Eva, Blondi ve on sekiz yaşında kaybettiği hayatının ilk aşkı annesi Klara. 

Sonrası… 

Sonrası… Çarpık zihninden bin beter bir karanlık 

 


İlginizi Çekebilir

Anlat Büyükbaba

Nuray SEZEN

Ah Volto Mask

Sevil ÖZSOY

Mesele

Gülcan DEMİR