Bir Demet Papatya
Yağmurlu bir sabaha uyanmıştı Fidan. Mezattan aldığı çiçekleri birer birer dizdi tezgahına özenle. Tentesinin yıpranmış yüzeyinden yağmur damlaları süzülüyor, biraz da üşüyordu
Selim her Perşembe sabahı bir demet papatya alırdı işe giderken. O sabah da öyle yaptı. Koşar adımlarla uzaklaştı. Şemsiyesinin rüzgârda savruluşuna engel olamıyordu. Zeliha Teyzenin tezgâhı boştu. “Bugün gelmedi.” dedi yan dükkânın sahibi. “Hiç geç geldiği olmazdı” İşyerini arayarak biraz gecikebileceğini söyledi Selim. Ümraniye’ye doğru yola koyuldu. Zeliha teyzenin bir göz odadan ibaret küçük gecekondusunun önü kalabalıktı. “Hayırdır” diyebildi. Topluluktakilerden biri, kapı eşiğini göstererek “Şuracıkta yığılı vermiş, bahçeye çıkınca gördüm ben de.” Selim çok üzüldü, on yıldır tanıyordu Zeliha teyzeyi. Her Perşembe pazarın girişinde örme patikler satardı. Komşularıyla eve girdiler son görevlerini gerçekleştirmek için.
Hocanın yanık sesinden Kuranın tınıları yükselirken masanın ortasındaki kavanozdan bozma vazoya takıldı gözü. Önceki hafta aldığı papatyalar hala canlılığını yitirmemişti. Büyük bir itinayla suyunu değiştirdi vazonun, yeni aldığı papatyaları koydu. Gözlerinden akan yaşları sildi. Yağmur hızını iyice artırmıştı. Sadece duaların küçücük evi saran büyüsü ve akan çatıdan evin dört yanındaki kovalara damlayan yağmurun sesi kalmıştı geriye.