KAYIP
Gömülü kölelerin altında eziliyor kadife çiçeği, eziliyor manolyalar, eziliyor goncalar. Oysa kollarım, birazdan veda edecek, rayihasız kalacak parmak uçlarım. Özgürlük, rayların üzerinde bağlı kalacak ilelebet.
Hissetmek...Yitik benliğimin bir daha asla hatırlayamayacağı küskün solgunluğu oluyor artık. Aynalarda çirkin bir surat tükürüyor ciğerlerime, ağzımı kanatıyor. Kalakaldım bu yırtılmış fotoğraflarla dolu alanlarda. Unutuldum belki, belki yalnızca terk edildim şehrin cıvıltısında. Fakat şimdi sarıyor tüm hücrelerimi korkunun çığlıklara gebe melodisi. Bir nehrin kenarına inmeliyim, lavanta tarlalarına gitmeliyim yahut. Ancak o zaman bulabilirim kayıp gözyaşlarımı ve yüreğimi dolduran ölü toprağını.
Zihnimin içinde boğazım var, sıkılıyor, sıkıyorlar, sıkıştırıyorlar beni. Sadece parmak uçlarıma dokundurmak istemiştim oysa, zihnimin ucuna dek gelen taneleri. Asla izin vermiyorlar, terk ediyorlar, yırtıyorlar atıyorlar beni, asla izin vermiyorlar.
Kayboldum artık. Bir yenilginin içinde, farkında olmadan hala savaşıyorum. Kaybolmak gözlerimi oyuyor, körüklüyor ciğerimi, ayaklarımı eziyor. Fakat ben hala savaşın içindeyim. Bu büyük bir yenilgiyi anlamıyorum. Sadece savaşmak, hissizliğimin yerine gelecek herhangi bir şeyi bekliyorum. Savaşın ortasında, yalnızca kendimle savaşıyorum. Benden başka kimse yok fakat anlamıyorum! Bu büyük bir yenilgi, kaybolmak. Oysa ben, çiçekleri yeniden bulmak istiyorum, bir kar fırtınasının içinde yürürken, bacaklarımın soğuğun karmaşasında debelenmesini özlüyorum.
Belki de bırakmalıyım terk edilişleri. Dökülen anılarımı hızlıca toparlayıp kaçmalıyım unutanlardan, unutulanlardan. Bir şarkının içine saklanabilmeliyim, sadece o koruyabilir beni korkunç savaşın yansımalarından. Fakat bir şarkı ancak çok uzaklardan geliyor sesi, zamanı yakalamam gerekiyor. Sonsuz kayboluşun soyutluğunda, parmak uçlarımı tekrar bulmam gerekiyor.
Arıyorum… Kayboluyorum…. Arıyorum.