Sevgi Neydi?

Uçsuz bucaksızmış gibi görünen şu deniz okyanusun yanında ne ki...

Deniz... Hayatımda çok önemli yeri olan iki deniz...

İlk denizim, ilk aşkım. Gözümü açınca gördüğüm, yürümeden önce yüzdüğüm, uzun süre ayrı kalamadığım, sevincimde üzüntümde ona koştuğum Karadeniz’im. Ailem gibi beni koşulsuz seven, her zaman kucak açan... Şimdi ikincinin verdiği acıyı dindirmek için senin kucağına atlayacağım...

Diğer Deniz’im, uğruna her şeyden vazgeçtiğim sevdam, eşim, hayat arkadaşım... Karşıma geçmiş; “Sana sevgim kalmadı.” dedi. Ben evde onun sevdiği yemekleri yapıp, masayı sevdiği çiçeklerle süsleyip, heyecanla beklerken geldi ve karşıma geçip “Evde ekmek kalmadı.” der gibi.  Bu kadar basit miydi?

Önce anlayamadım, sadece baktım. Çünkü kulaklarımın duyduğunu beynim onaylamıyordu. Devam etti. “Böyle olsun istemezdim ama bitti işte.” Sonra bir şeyler daha geveledi ama ben sonrasını anlayamadım. Kulaklarım uğuldamaya başladı ve kendimi burada buldum.

“Sevgim bitti.”  Son kullanma tarihi mi vardı sevginin? Beş yıl mıydı süresi? Uğruna ailemi, arkadaşlarımı karşıma aldığım, çok sevdiğim okulumu bıraktığım adam mı söylüyordu bunu?

 “Uçsuz bucaksız bir sevgiyle seviyorum seni.” derdi. Ne olmuştu da o sonsuz sevgi bitivermişti. “Sevgi neydi? Emekti.” Böyle dememiş miydi Cengiz Aytmatov… Emekse eğer emeklerin en büyüğünü verdim ben… Benim için tüm unvan ve kariyerden daha değerli olan en yüce mertebe “annelik”ten vazgeçtim. Bundan daha büyük emek olabilir mi? “Sana sevgim bölünür.” diye çocuk istememişti. Şimdi ne olmuştu da bölünmemiş bitmişti?

 “Sensiz yaşayamam.” derdi... Peki, ben nasıl yaşarım sensiz? Ben kendimi senden ayrı düşünemiyorum ki... Her an seninleyim ben. Yanımda yokken bile seninleyim. “Azatsız köle” olmuşum ben sana. Hücrelerimin organellerini sen tamamladın sanki... Yaşayamam ki ben artık...

Hiçbir sorun yoktu. Ya da ben öyle sanıyordum. Okulu bırak dedi, bıraktım. Evlenelim dedi, evlendim. Çalışma dedi, çalışmadım. Misafir çağırdı, ağırladım. Gezmeye gidiyoruz dedi, gittim.  Evde hayvan istemiyorum dedi, çok sevdiğim kedimi anneme bıraktım... Deniz’in sevdiği yemeği yaptım. Deniz’in istediği filmi seyrettim. Deniz’in beğendiği kıyafeti giydim...

Bunlar yaptıklarım... Ya yapmadıklarım: Deli gibi kahkaha atmak istiyorken sadece gülümsedim. Salıncak gördüğümde sallanmadan geçtim. Çocuklar ip atlarken aralarına karışıp atlayamadım. Mahallede futbol oynayan çocuklara sadece baktım, topa vuramadım. Erik ağacı gördüğümde, dalından erik toplamadım. Tatil köylerindeki ağaçların en tepesine çıkmadım. Kar yağdığında yere boylu boyunca yatıp “kar meleği” yapmadım vs. vs.

Ee!  Sorun neydi?

Tabii ki... Sorun buydu işte. Ben, ben olmaktan ve kendi hayatımdan vazgeçmişim... Benim kişiliğim, hobilerim, amacım kalmamış ki... Biz, “biz” olmamışız ki... Ben, Deniz olmuşum.

Tüm bunları yapmadan nasıl mutlu oldum ben? Tabii Deniz mutluydu ya ben de mutluydum. Daha doğrusu “mış” gibi yapmışım. Ama ben başkalarına değil kendime... Bu nasıl bir sevgiymiş ki gerçeklerin önüne paravan olmuş. Deniz rengi gözlerine sevdalandım ben onun. Baktığında kalbimi titreten… Huyu da adı gibiydi... Bir gün çarşaf gibi sakin, bir gün deli dalgalar gibi coşmuş... Hep ona göre davrandım. Kimin olduğunu bilmiyorum, bir alıntı okumuştum. “İnsan çok sevmekten, kıyamamaktan, kızamamaktan, üzememekten ve hep alttan almaktan kaybeder. Hayat ilk olarak kendini yok sayanları harcar.” Katılmamıştım o zaman bu söze.

Ben kendimi nasıl yok saydım bu kadar? Bir insan başkası için kendinden böylesine vazgeçer mi? Bir de az kalsın yaşamaktan vazgeçecektim. Nasıl düşünebildim böyle bir şeyi... Allah'ım affet...

Sağ ol be Deniz... İyi ki sevgin bitti de bunları görebildim. Git! Hem de hemen. Çık git hayatımdan, benden. Ben sensiz yaşarım tabii ki... Hem de öyle bir yaşarım ki “...bir ağaç gibi hür...”  Ve yeniden ben olarak... Haydi “hayat!” Hodri meydan! Ben harcatmayacağım sana kendimi... Ve kaybeden ben olmayacağım...

Önce koşarak anneme, babama gidip af dileyeceğim. Sonra arkadaşlarımı arayıp tek tek özür dileyeceğim.

İlk iş saçımı kestireceğim. Deniz seviyor diye uzattığım, hiç sevmediğim saçımı... Sonra tüm hanım hanımcık kıyafetlerimi atıp spor kıyafetler ve eşofmanlar alacağım. Ve en önemlisi okul durumumu araştırıp af kapsamına giriyorsam devam edeceğim. Girmiyorsam üniversite sınavlarına girip okuyacağım. Canım annem yalvarmıştı. “Acele etme okulun bitince evlenirsin” diye. Dinlememiştim bile... Ne kadar üzülmüştü annecim. Merak etmeyin annecim, babacım. Sizi artık üzmeyeceğim. Yine içinden geleni yapan deli kızınız olacağım. Ben olacağım, BEN...

                                                       


İlginizi Çekebilir

Pes Etme

Aysel AKGÜL

Denize Balık Tutmak

Emel ÇOLAKOĞLU