Hipnoz

Taksiye kuş kanadını çırpar gibi el ettim yetişmem gereken bir iş var netice olarak, trafikte yavaş yavaş kaplumbağa misali ilerlerken içinin boş olduğunu gördüğüm sarı taksi bana mısın demedi.Hiç oralı bile olmadı, dikkatlice içeriyi süzdüğümde şoför beyin telefonunun ışığı o kadar çok parlıyor ki fark etmemek mümkün değil , bir de ne göreyim sosyal medyada kısa videoları izleyip geçiyor kendi kendine gülüyor, herhalde müşteriye ihtiyacı yok yada araç değişecek nöbeti bitti ondandır diye düşündüm, geçti gitti.

Kafam eğik baka kalmıştım ki gözüm dalarcasına biraz uzak köşede otel kapısının önünde üç genç kızı fark ettim birisinin elinde cep telefonu ve diğer kızlarla birlikte acayip acayip kameraya bakıp ağızlarını şekilden şekle sokup gülüşerek bir şeyler çekip sonra kontrol ediyorlar ve aynı yerde farklı şekillere girerek komik olduğunu sandıkları ama kendilerine yakıştıramadığım hareketlere dakikalarca gülüşüyorlar, okulda olması gereken saatlerde hiç okulla alakası olmayan bir yerdeler ve benim gençliğimde okulu asmak tabiri kullandığım işi yapıyorlardı sanırım, tebessüm ettirdi beni bu durumları.

İşe geç kalmamalıydım bu şehre bu trafik zaten fazlayken bu kadar insan bu kadar araç çekilmez bir hal almıştı ah canım İstanbul, bulutlar çoğalıyor hava grileşmeye başlamıştı yağmur yağarsa ve ben hala bir vasıta bulamazsam onca koşuşturmam emeklerim çabam boşa gidecekti zira patronlar işe zamanında gelmenizi isterler trafik kariyerimi etkilememeliydi, az ileride otobüs durağını fark ettim. Az çok önü kalabalık. Etraflıca baktım her çeşit canlı var siyah kuzgun durağın tepesinde insan silüetlerine bakıyor, rengarenk kanatlı güvercinler yere saçılan yemlerinden afiyetle yemeye çalışıyor, köpek uzanmış tüylerinin arasından geçen rüzgarla dinleniyor, sokak kedisi birisinin kucağında kendini sevdiriyor… Seri adımlarla ilerledim taksi gitti otobüsü bari kaçırmayalım, zaten etraf taksi dolu ama müşterisi Türk olan nede az, durak eşrafı iki elin on parmağından az ama kimse kimsenin yüzüne bakmıyor kafalar kabahatli gibi hep önde herkes telefonunda bir şeylerle ilgileniyor, yaşlısı da genci de aynı ,hayret, bana düşmez ancak gençleri anlarım ama yaşlılar ya yaşlılara ne demeli gözünde gözlük saçı pamuk gibi olanlar bile bir elinde bastonu bastonuna bağladığı poşetin içinde taneyle sayılacak kadar belirgin meyve ve sebze bazısında ekmek diğer elinde telefon sürekli bir şeylerle ilgileniyorlar, çok meşgul bir toplum olduk son zamanlarda. Akrep yelkovanı yakalamışken durağa körüklü yenice bir otobüs yanaştı, durakta sessizce oturan o topluluk birden bire hurra diye bir tek kapısı açılan otobüsün başına doluştu sanırsınız meşhur biri öldü mezar kuyusunda cennet ve cehennem görülecekmiş gibi doluşmuşlardı kapıya, bu ne acele bu ne telaş zaten kimseyi almadan gitmeyecek adı üstünde toplu taşıma bu, birbirlerini eze eze, tersleye tersleye kalabalık ve ben bindik otobüse, şoför beyin ağzında kulaklığın mikrofonu dikkatimi çekti biriyle hasbihalleşiyor belli ama pek hararetle, birde içeriyi kolaçan edeyim dedim gençler oturuyor bazılarının kulağında kafasından büyük kulaklık sesi her yerden duyuluyor, ihtiyaç sahibi bebekli bayanlar ve yaşlılar ayakta, özendiğimiz bu duygular özümüz olanlara hiç benzemiyor, farklı olmak için farklı görünme isteği neden oluşmuştu bu toplumda. Eskiler de yenilere ayak uydurur vaziyette. Oysa tam tersi olmak zorunda değil miydi? Sidis diye bir çocuk vardı hani bu zaman diliminde yaşasaydı her halde zekâ özürlü deyip akıl hastanesine tıkılırdı, elbette bu benim savımdı, kalıpların insanı değil kalıbının insanı yok denecek kadar az bu devirde. Hareket edince şöyle bir savruldu, otobüsün içerisi karıştı ak ile kara, tam oldu. Az çok demeden ilerliyor ağar ağar dönen tekerlekler, kafasını dışarıya dönen koltuk sevdalısı kişiler ayakta, kimi zar zor ayakta durabilen vatandaşlar telaşta, kokular birbirine karışmış kiminin teri kiminin parfümü, birinci vitesten ikiye geçmeden sürekli durmak zorunda kalan otobüs, vah ki ne vah trafik ışıkları olmamasına rağmen bekleyip duran koskocaman araç yığını… Eğer otobüsün içerisinde oyalanırsam ya trafikte mahvolacağım ya da yağmak için kucaklaşan bulutların gazabına uğrayacağım. Ani ve çabuk karar vermeliydim. Buğusunu sildiğim otobüs camından etrafı seçmeye çalışıyordum, çok gittiğimiz söylenemez aklıma saate bakmak geldi içimden eyvah dedim geç kalmak üzereyim kalabalığı yara yara şoför beyin yanına ulaştım ve metroyu sordum fakat sağlıklı bir cevap gelmedi, iç içe girmiş kalabalıktan birkaç vatandaş bana biraz ileride metronun olduğunu söyleyince inmek istedim, şoför bey koca otobüsü durdurdu ve ön kapıyı benim için açtı, son merdivenden de inince derince bir soluklandım, koşar adım ilerledim. İndiğim durağın az ilerisin de şaşa kaldım, sağ tarafımda  X metrosu solumda ise Y metrosu vardı seçim yapmak zorunda bırakılmak garibime gitmişti doğrusu.

 


İlginizi Çekebilir

Başka Haller

Banu YILMAZ

Zamansız İnsanlar

Betül ÇEKİCİLER

Kızım

Armağan CENGİZ