İtiraflar

Ben var mıyım yok muyum.? Görünür müyüm görünmez miyim ? Kimse bana bunları sormadı mahkemede. Herkes bu davayı bir an önce sonuçlandırmak ve ömür boyu çıkmamak üzere beni bir deliğe tıkma peşindeydi. Mahkemedeki bütün insanlar haftalar boyunca benim olduğum tarafa bakmaktan kaçındı. Basın yerden yere vurdu. Gazete başlıklarında adım geçmiyordu. Cani, katil, şerefsiz, pislik. Akla gelebilecek en kötü sıfatlarla anılıyordum. Bütün bu cinayetleri o sıfatlara sahip olduğum için değil, görünür olabilmek için işlediğimi kimseler anlamadı.

Ben de herkes gibi sevimli, oyun oynayan, bisiklete binen, dondurma yedi mi sevinen, düştü mü ağlayan, hayvanları seven normal bir çocuktum.

Kimseye muhtaç olmayan, kendi yağı ile kavrulan bir aileydik. Annem mahallede terzilik yapar, babam ise iyi bir şirketin muhasebe bölümünde çalışırdı. Bu kendi yağı ile kavrulmak yetmemiş olacaktı ki babam başkalarının da yağına musallat olmaya başladı. Muhasebe de üç beş fark edilmez zannederken bir anda işsiz kaldı. Hapise girmediğine o zamanlar şükretmiştik. Keşke girseymiş. Belki her şey çok farklı olabilirdi. Allahtan ev kendimizindi. Babamın yaptıkları piyasada duyulunca bir daha iş bulamadı. İş bulamadıkça sinirlendi. Sinirlendikçe bize dünyayı dar etti. İşe yaramazlığının acısını alkolde aradı.O bize dünyayı dar ettikçe, annem evden uzaklaştı. Ben de babamın eziyetlerini, annemin sevgisizliğinin içimde yarattığı boşluk ve öfkeyi, başka canlılardan çıkartmaya başladım. Babam beni her dövdüğünde, annem sahip çıkmayıp yok saydığında içimdeki zarar verme arzusu çoğalarak büyüyordu. Bir anne nasıl çocuğunu yok sayar, acılarına nasıl kayıtsız kalır? İçimdeki öfke büyüdükçe zarar verdiklerimin boyutu da büyüdü.

Her hafta velim okula çağırılıyordu. Babamın ayık olduğu zamana denk gelirse o gelirdi. Bu da akşama güzel bir dayak var demekti. Evdeki hırgür bitmedikçe ben, içimdeki öfkeyi kontrol edemeyecektim. Günün birinde annem eve gelmedi. Babam hiç peşine düşmedi. Belki de ikimizin de beklediği bir şeydi. Annem gidince evin para kaynağı da tükenmiş oldu.

Ortaokuldaydım. Babam bu kadar okumak yeter deyip beni sanayideki bir tamirhaneye çırak olarak verdi. Haftalığımı aldığım gün tamirhanenin kapısında beklerdi. Alın terim ile kazandığım parama bile sahip çıkamazken nasıl bir hayat yaşayabilirdim. Elbet başımı sokacak bir yer bulurum diye annemden sonra ben de evden ayrıldım. Çocukluğumun, gençliğimin yok oluşunun intikamını almak için bir gün bu eve geri döneceğimi biliyordum.İlk kurbanım ne kadar da anneme benziyordu. Uzun lüle lüle kumral saçlı. Dudağının kenarındaki belli belirsiz beni. Gülünce çenesinde  oluşan harika gamzesi. Babam en çok da bu gamzeye aşık olduğunu söylerdi  mutlu günlerimizde. O mutlu günlerde ben kimdim? Ait olduğum bir yer var mıydı? O kadar uzakta kaldı ki o günler hiç hatırlayamıyorum. Belki de hiç olmadı. Evet, ilk kurbanım aynı anneme benziyordu. Tamirhaneden sonra daha farklı işler yaptım. Biriktirdiğim para ile anneme benzeyen o hayat kadınını çağırdım. Ah! ne güzel de gülüyordu. Boğazını sıkarken de önce güldü, güldü. Sonra kızardı, debelendi, morardı. Sonunda da durdu. Hiç hareket etmemecesine durdu. O durunca benim içimi bir huzur kapladı. Ama o huzur çok uzun sürmedi. Yerini huzursuzluğa ve ben kimim’e bırakınca tekrar avlanma ihtiyacı duydum. Aynı bir hayvan gibi. Bu böyle sürüp gitti. Kimi hayat kadını oldu, kimi evsiz bir alkolik, kimi de parkta çocuğu ile oynayan bir baba. Bunun sonunun olmayacağını biliyordum. Bütün dünyayı öldürsem de kimseydim. İçimde ki öfkeden kurtulamıyordum.  Annesinin terk ettiği, babasının sahip çıkmadığı o küçük çocuk olmaya devam edecektim. Önce annemin peşine düştüm. Sordum soruşturdum. Uzun aramalar sonucunda yeni bir ailesi olduğunu, benden esirgediği sevgiyi o çocuğa verdiğini öğrendim. Bu içimdeki acıyı dağladı. İntikam vakti gelmişti. İnsan çocuğunu nasıl terk edebiliyorsa, çocuk da annesini öyle öldürebiliyormuş. Bunu anladım. Bir yarım huzura kavuştu. Bu sefer ki  beni terk etmeyecek bir huzur artık tamamlanmama bir adım kalmıştı. Bir gece yarısı annemin cesedini bir zamanlar mutlu olduğumuz eve götürdüm. Artık üçümüz yıllar sonra aynı çatının altındaydık. Ölü bir anne, yaşayan bir ölüden farksız bir baba ve kim olduğunu yıllar geçsede bilemeyen bir çocuk. Babamın,  annemi de beni de görerek ölmesini isterdim. Ama o her zamankinden daha sarhoş ve acınacak haldeydi. Onu boğmam hepsinden kolay oldu. Her ikisini de yatağa yatırdım. Mutlu günlerimizde ki gibi ben de aralarına girdim. Ömür boyu çekmediğim huzurlu bir uyku çektim sabaha kadar. Artık tamamlanmıştım...

 


İlginizi Çekebilir

YALNIZLIK

Dilek ERDEMİR

Gece ve Gece

Bülent BÜYÜKAKIN