Karaltı
-Tak! diye bir ses yükseldi içeriden. İçinden yükselen seslerle art zamanlıydı bu ses. Telaşını bastırmaya çalışarak silahını kaptığı gibi vitrinin arkasına pusu kurdu. Aynı anda da çağrı cihazından polise ulaşmaya çalışıyordu. İçinden geçenleri susturamıyordu bir türlü. Kafasındaki düşünceler onu diri diri yemekteyken kapıdan içeri bir silüet yaklaştı. Karanlıkta seçebildiği kadarıyla neredeyse bir doksan boylarında 30larının ortasında bir adam… Ne yapması gerektiği düşünürken ağır hareketlerle etrafını izleyen adamın gözleri onu seçti. O an tek söyleyebildiği: -Kıpırdama, yoksa vururum, oldu. -Lütfen beni vurmayın Tanrım. -Tanrım mı? -Beni… Hatırlamadınız mı? Ferit ben… -Bak güzel dostum, hangi psikolojik rahatsızlık seni haneye tecavüze yöneltti, umurumda değil. Ama polis gelmeden bir an önce bu evi terk etmelisin. -Anlayamıyorum ama. Ben bu evde yaşıyorum Tanrım. -Allah’ım, hala Tanrım diyor çıldıracağım, nasıl burası senin evin oluyor? Kendini sıkmaktan içinde biriken bütün öfkeyi kusamıyordu. Neredeyse bir haftadır evin içinde duyduğu seslerden dolayı yaşadığı uykusuzluk, silaha sıkı sıkı sarılan ellerindeki terden oluşan kayganlıkla da birleşince konsantrasyonunu kaybetmişti. Aklından bunlar geçerken yapabildiği tek şey dik dik Ferit’in yüzüne bakarak cevap beklemekti. -Ben, şimdi, buradan, çalışma odasından geldim. Hem bakın diğer arkadaşlarım da burada, dedi Ferit içeriyi işaret ederken; bir yandan da arkadaşlarını çağırıyordu. Bu sahneyi izlerken ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. İçeriden yaklaşık 25 kişi gelip tam karşısında durdu. Bu kadarı gerçekten fazlaydı. -Neler oluyor burada? Evsizler yurduna mı çevirdiniz evimi? Kimsiniz siz? -Ben Mete, dedi biri. -Ben Aysun. -Ben Dilara. -Benim adım Svetlena. -Bendeniz Rahmi Bey. -Karşınızda Ethan efenim. -Yeter, dur… Hiçbirinize isminizi sormadım. ‘Kimsiniz’ sorumun karşılığı bu değil şu an. -Ama Tanrım, siz önce isim bulursunuz. -Anlamadım? -Diyorum ya önce isim bulur, sonrasında daha karakteristik özellikleri belirleme yoluna girersiniz. -Senin adın Ferit miydi? -Doğru, Tanrım… -Bana Tanrım diye sesleniyorsun! -Evet, Tanrım… -Sen… bir.. robot musun Ferit? -Siz öyle uygun görmüştünüz Tanrım. Nefesini kontrol etmekte güçlü çekerek 25 kişinin de birden yüzlerini taradı. Mete; dilenci çocuk. Aysun; karavancı kız. Svetlena; Rus ajanı. Rahmi Bey; akademisyen ve daha birçokları… -Ama bu nasıl mümkün olabilir? -Mümkün Tanrım. Çalışma odanızda kağıtların arasına sıkışmıştık. Ferit devreleri ile bir portal açtı bize. Bunu ona sizin öğrettiğinizi söylüyor, dedi gülerek. Ha bu arada; benim adım Cenan, efendim. -Ben bir hayalin içerisindeyim şu an, bahsettiğiniz şey mümkün değil. -Kesinlikle mümkün, ahh ama önce kendimi tanıtayım! Kendi kaleminizden çıkan kimseyi hatırlamamanız çok ilginç. Biz de Ferit’in aklına uyduk, bizi görünce sevineceğinizi düşündük. İsmim Doktor Bravado. Hatırladınız mı? “Allah’ım, bir daha asla bilim adamı yazmayacağım, egolarından geçilmiyor” diye aklından geçirirken: -Buyurun Doktor, sizi dinliyorum. Doktor önce arkasındakilere “bir beni adam yerine koydu” işareti yaparak önüne döndü ve boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı. -Öncelikle dünya üzerindeki enerjinin ne kadar etkili bir araç olduğunu bilmenizi isterim efendim ve enerji noktalarına agresif basınçlar yükleyerek portallar açılabilir. -Bunu biliyorum Doktor, fakat siz, hiçbiriniz… Gerçek değilsiniz ki… -Nasıl değiliz? diye araya girdi Aysun. Her birimizin üzerinde çalıştınız, günlerce düşündünüz, mesai harcadınız Tanrım. Nasıl yani, siz şimdi olmayan şeyler üzerine mi çalıştınız? Soru teoride mantıklıydı ama pratikte buna cevap verecek gücü yoktu. Ne tür bir hastalık yaşıyor olabileceğini düşündü bir süre. Halüsinasyon gördüğü kesindi. Mantıken böyle bir şey mümkün olamazdı. Peki bu bir şaka olabilir miydi? Bilmem kaçıncısı düzenlenen bir saçmalık adına insanlar, karakterlerinin kılığına girerek en sonunda “Hahahaha, ne de güzel eğlendik” nidalarıyla ona bir ‘Yaşam Boyu Onur Ödülü” mü vereceklerdi acaba? Birinci şıkkı “Deli misin diye sorabiliyorsan kendine, henüz delirmemişsindir.” formülü ile eledi. İkinci şıkkın cevabını ancak ilk sesi duyduğu anda çağırdığı polisler geldiğinde alabilirdi. Çağrı cihazını kontrol ettiğinde aradan on beş dakika geçtiğini gördü. Polisler yakın zamanda gelmeliydi ve kafasındaki en iyi ihtimal olan “Yaşam Boyu Onur Ödülü” hatırına bu oyunu sürdürmeye karar verdi. En azından oyun bittiğinde kandıran taraf olmak istiyordu. -Tanrım, bizi yoksa sevmiyor musunuz? Biz bir hiç miyiz? Sesi takip edince sahibinin Cenan olduğunu fark etti. Farklılıklar Prensesi Cenan. Su gibi bir güzelliği vardı. Bir süre inceledi onu bir heykel sanatçısı edasıyla, sonrasında cevap verdi. -Sizler birer kurgusunuz Cenan’cığım evet, ama her birinizi tüm özenimle, tüm şefkatimle ortaya çıkardım. -Hah, dedi Rahmi Bey. “Kelimelerle Portre Sanatı” kitabınızda küçükken yalnız bir çocuk olarak ‘gerçek’ arkadaşlara sahip olamadığınızdan kendinize yeni arkadaşlar yarattığınızı yazmıştınız. -Bu doğru, Rahmi Bey. Çok yalnız bir çocuktum ve sizlerin her biri benim arkadaşım oldu. Arkadaş kavramı benim için bu kadar önemliyken nasıl size özensiz parçalar atfedebilirdim ki. -İnanmıyorum size, iman kavramını yok ettiniz şu an bende. Aynı kitapta bir zamandan sonra tüm karakterlerinize arkadaşınız olmaktan çok bir çocuğunuz gibi şefkat duymaya başladığınız yazıyordu. Ben şu an sizde hiç şefkat göremiyorum, bizi tanımadınız bile, diye araya girdi Doktor Bravado. Bu söylemler geçmişe götürmüştü onu. Babasının annesini aldatması, ilk aşkından ayrılışı, terk edip gittiği memleketine duyduğu özlem, hatta yeşil fıstık alerjisi sonucu çektiği ağrılar bile onu bu kadar acıtmamıştı. -Böyle yapmayın lütfen, Doktor. Siz ve diğer arkadaşlarınız beni ayakta tutan değerler oldunuz hep. Sizinle güldüm, sizinle ağladım ben, bunları söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu. Neler olduğu konusunda, duygu yoğunluğunun etkisiyle de kafası daha karmaşık hale gelmişti. Bacakları titremeye başladı hafiften. Bir kez daha çağrı cihazını kontrol etti. Son çağrıyı yirmi dakika önce yaptığını görüntüledi. Geçen süre sadece beş dakika. Zamanın göreceliğine bir kez daha saygı duydu. Ama saygı duruşu bir dakikadan daha az sürdü. Bir anda kendini arkasında kalan koltuğa yaslanmış halde buldu. -Çocuklar bana bir şey oluyor… -Lütfen sakin olun, Tanrım. Hareket etmemeye çalışın, her şey yoluna girecek, dedi Ferit. Bir anda herkes başına toplanmıştı. Şu koca ev ilk defa bu kadar kalabalıktı ve üstelik en sevdikleriyle. Hepsinin yüzüne teker teker dokundu mutlulukla. Ferit yanına oturdu. Cenan bir yandan saçlarını okşuyordu. Aysun dizlerinin önüne çömeldi. -Çocuklar, sanırım hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım, diyebildi sadece. O sırada kapının çaldığını duydu. -Polisler geldi sanırım. -Tanrım, artık endişelenmeyin hiçbir şey için, her şey yolunda. Kapı daha sert çalmaya devam etti. -Hesaplamalarım doğruysa bir dakikaya kapı kırılacak, dedi Doktor Bravado. -Arkadaşlar, çalışma odasına geçelim haydi, diyerek kapıya yöneldi Cenan. Altmış saniye sonunda bütün evde kırılan kapının gürültüsü koptu. Aysun ile Cenan duvara dayadıkları bardaklarla salonu dinliyorlardı. Polislerden biri: -Kadın ölmüş abi, herhangi bir açık yara yok ama. Bir boğuşma emaresi de göremiyorum. Sanırım kapıyı bizden başta kimse de zorlamamış. -Hımm, diye cevapladı diğer polis, biz bu kadını niye koruyorduk? -Abi işte entel yazar takımından biri. Evinden ses geliyormuş, psikopat hayran olayı herhalde. -Ağzını topla şerefsiz herif, diye söylendi Cenan konuşulanları dinlerken. Sussana, bizi duysunlar mı istiyorsun, diye çıkıştı ona Aysun. Dinlemeye devam ettiler. -Abi bir baksana. Buraya ya, buraya. Kadının suratına bak. Gülümseyen ölü gördün mü sen hiç? Düşünsene; ölüyorsun, acın ağrın var o kadar ama gülümsüyorsun. Neden acaba? -Ne bileyim be oğlum, adli tıp uzmanı mıyım ben! Neyse ne! Burada yapılacak pek bir şey yok zaten. Sen olay yeri incelemeye haber ver. Ne arayacaklar onu da bilmiyorum ya! Sonrasına da bakarız işte. Hadi çıkalım, diye direktif verdi astına. O sırada çalışma odasında derinden rahatlama sesleri çıkıyordu. Durumu kontrol altına almak için Ferit, herkesi susturdu. -Arkadaşlar, buraya Tanrı’mızım son dakikalarında yanında olmak için geldik ve görevimizi tamamladık. Artık geri dönmeliyiz. -Hımm, açıkçası ben bir bedene sahip olmaktan mutluyum. Dönmeyi pek düşünmedim, dedi Rahmi Bey. -Bilmediğimiz bir dünyada tutunamayız arkadaşlar, gidelim sesleri yükseldi her birinden bir anda. -Gerçi haklısınız sanırım, dedi Rahmi Bey, bir beden ölüm demek, satırlar ölümsüzlük… Ferit’in yeteneğini kullanarak açtığı portaldan herkes görevini yerine getirmenin huzuru içinde teker teker geçti. Portal kapandığında saklandığı masanın altından çıkıp pencereden atlayan Doktor Bravado uzun uzun gülüyordu.