Olacağına Kasabası /Rötar
Kara Tren Gogo, bulutsuz bir gecede yüksek rakımlı bir tepenin doruğuna doğru dimdik bir yokuşta yoluna devam ediyordu. Yukarıya çıktıkça gökyüzünün uçsuz bucaksız lacivert halısının üzerine serilmiş milyonlarca parlak yıldız da bu yolculuğa ışık olmuştu. Ne kadar da hafifletici bir sonsuzluk hissiyatı. Tepeye tırmanırken yaşlı gövdesi zorlansa da tepeyi aşınca ayçiçeği tarlalarıyla dolu patikalardan yoluna devam edeceğini adı gibi biliyordu. Keşke yolcuları da kendisi gibi her gecenin ardından doğacak güneşten emin, yaşamlarını sürdürebilselerdi. Gogo, anı kutlamak üzere gecenin suskunluğunu bozacak o şık hareketini yaptı ve var gücüyle düdüğüne asıldı.
Bu sakin gecede kendisini uykunun kollarına bırakamayan tek yolcu Endi, yorganını çenesinin altına kadar çekmiş, trenin penceresinden yıldızları izliyordu. Biraz evine özlem biraz gelecek kaygısı, bir milyonuncu koyunu çitten atlatmış olsa da uykuya dalmasına izin vermemişti. İnsanlar türkülerini sevecek miydi, ona hayran dinleyicileri olacak mıydı, hayalindeki işi yapıp konserler verebilecek miydi? Bildiği tek bir şey vardı o da eski işine geri dönmek istemediğiydi. Daraltan düşünceler arasında gözü Şeli’ye ilişti. Ne kadar da huzurlu uyuyordu.
Gün ışımaya başladığında Gogo, Müzisyenler İstasyonu’na ulaşmıştı. Yorucu gece yolculuğunun sonrasında bakıma ihtiyaç duyup biraz mola vermesi gerekiyordu. Yapılan anonsla, yolcular kasabada dolaşacak uzun bir molalarının olduğunu öğrendiklerinde hareketlenmeye başladılar. Gecikmeye söylenen Endi, Şeli’yi derin uykusundan uyandırdı. “Tren bozuldu ve yarım gün bu kasabada kalmak zorundayız. Nereden çıktı şimdi bu anlamadım.” Uzun kıvırcık saçları birbirine karışmış Şeli gözlerini zar zor açarak tek kaşını kaldırdı. “Kötü bir gece geçirdin sanırım gözlerin şişmiş. Haydi etrafta dolaşalım, ben balık konservelerinden alırım, sen de belki bir müzisyenle tanışırsın, baksana kasabanın adına.” diyerek istasyonun tabelasını işaret etti. Endi o anda kasabanın adını fark etmişti, belki de hayallerinin gerçekleşeceği yer burasıydı, bu Endi’yi neşelendirdi. Hemen hazırlanmaya başladı. Yeni ütülediği kıyafetlerini giydi, sazını sırtına aldı ve kapıya kadar gelip temiz havayı içine çekti. Koca bir adımla kendini istasyona attı ve Şeli’yi beklemeye koyuldu. Şeli o sırada kompartımanın içinde bacağına yapışan Tombalak’tan kurtulmaya çalışıyordu. “En sevdiğin konserveden alıp döneceğim, tamam mı tombuşum.” Geri geri çıkarak Tombalak’ı içeride bıraktı ve kapıyı güzelce kapattı, dönmeleri çok uzun sürmeyecekti. Pırıl pırıl güneşi görünce pozitif enerjiyle sarmalanıp Endi’nin yanına geldi, beraber istasyonun girişine doğru yürümeye başladılar. Kasabanın müzisyenleriyle tanışmak için hangi yöne gitmeleri gerekiyordu, acaba hepsinin toplandığı bir meydan ya da kulüp var mıydı? Besteciler, enstrümanlar, çok sesli korolar; kasabanın her köşesinden ayrı ayrı melodiler yükseliyor olmalıydı. Endi’nin heyecanı iyiden iyiye artmıştı.
İkili, istasyonun girişine vardığında bir anons daha duyuldu: “Endi Mezzi dikkatine. Trenin bakımı için lokomotife gelmeniz gerekmektedir. Acilen makinistin yayına gidiniz. Endi Mezzi dikkatine…” Gogo kıs kıs gülerken dışarıdan duyulan, motorunun homurtularıydı. Arada birkaç dişlisini de çimenlerin üzerine fırlatmayı ihmal etmemişti.
Anonsu duyan Endi ve Şeli aynı anda durup birbirlerine baktılar. Şeli’nin yüzünde endişeli şimdi ne olacak ifadesi Endi’de ise müthiş bir öfke ve keder vardı. Hayatının fırsatı ayaklarına kadar gelmiş, nasıl olduysa yolculuk için seçtiği tren, belki de kaderini değiştirecek şekilde müzisyenlerle dolu bir kasabada bozulmuş, ona bu büyülü kasabada dolaşma fırsatı vermişti. Şimdiyse yeni bir anonsla bu fırsat elinden alınıyordu. “Bu kadarına da pes doğrusu, şansım döndü sanmıştım. Tam da hayal ettiğim insanlarla tanışmak üzereyken. Neden başıma geliyor bunlar. Trenin şu anda bozulduğuna inanamıyorum. Tek teknisyen ben miymişim koca trende. Olamaz, sinirimden patlayacağım.” Kendisini yatıştırmak için elini omzuna koyup tam da ağzını açmak üzere olan Şeli’nin elini itti ve birden geri dönüp hızlı adımlarla görev yerine doğru yürümeye başladı. “Sen bensiz git, benim tamir etmem gereken bir tren var.” Endi’nin ardından bakakalan Şeli, üzgündü ama olanları değiştirmek için elinden bir şey gelmiyordu. Endi’ye tamiratta yardım da edemezdi, en iyisi balık konservelerini almak için kasabaya gitmek ve Endi’nin keyfini yerine getirecek bir şeyler araştırmaktı.
Endi lokomotife geldiğinde ateş püskürüyordu. “Takım çantası nerede?” Endi’den korkan makinist, çantayı gösterdiği gibi trenden atlayıp bekleme salonunun yolunu tuttu. Bu sinirli adamla bir dakika bile geçirmek niyetinde değildi. “Sen de git, çekinme. Tek başıma uğraşıp durayım burada.” Sıcak motorun başında söylene söylene saatlerce yalnız başına çalıştı. Kimse gelip işlerin nasıl gittiğini sormamıştı bile. Sıcak yüzünden boncuk boncuk terlemiş; çok sevdiği mavi kazağı yağ içinde kalmıştı, artık iflah olmazdı. “Nereye gitti bu lanet dişliler, uçmadılar ya.” Çalışırken aklından binbir türlü fikir geçti; keşke anonsu duymazlıktan gelseydi, kasabada kalabalığa karışınca nereden bulacaklardı onu. Anonsu duymasaydı da teknisyen olmadan hareket edemeyeceklerdi. Ona neydi bundan. Şu anda kafasının uyuştuğu bir orkestra bulmuş ve çoktan anlaşma bile yapmış olabilirdi. Şeli’yle beraber vakit geçirmek yerine bu cehennemde çalışmak zorunda kalmıştı. Kararını vermişti, işi bitince bu treni terk edecek ve yolculuğunu bu kasabada noktalayacaktı. İçinden bir ses ait olduğu yerin bu kasaba olduğunu söylüyordu ona.
Hava kararmak üzereyken Endi’nin işi bitmiş, yolcular da gruplar halinde gara giriş yapmaya başlamıştı. Yorgun argın trenden indi, makinisti bulup işinin bittiğini ve artık yola devam edebileceklerini söyledi ve eşyalarını toplayıp treni terk etmek üzere, birinci vagonun iki nolu kompartımanına gelip bavulunu indirdi. Endi’yi gören Tombalak bütün gün yalnızlıktan sıkıldığı için hemen oyun arkadaşının bavulunun içine atladı. “Kir pas içindeyim, kıyafetlerimin arasında bir sen eksiktin, in aşağıya.” dese de Tombalak halinden memnun, katlanmış kıyafetlerin üzerine yayılmıştı çoktan. O sırada kapıdan içeri Şeli girdi. Endi’nin bavulunu topladığını görünce endişelendi. “Bugün giydiğin kazağının kirlenebileceğini düşündüm. Sen bu durumdan asla hoşlanmazsın. Şanslıyız ki aynısından bir tane daha buldum, güle güle giy. Bir yere mi gidiyorsun?” diyerek hediye paketini Endi’ye uzattı. Şeli’den ayrılacağı için içi acıyan Endi’nin hediyeyi alırken gözleri doldu. “Bu istasyonda iniyorum ben, hayalimin peşinden gitmeliyim, müzisyenlerin arasında olmalıyım. Seni çok özleyeceğim.” dedi ve Şeli’ye sarıldı. Şeli “Ama” diye lafa başlamışken zamanlama ustası Gogo düdüğünü çalıp yaşlı gövdesini hareket ettirmişti bile, kendinden beklenmeyen bir çeviklik ve yeni dişlilerinin de yardımıyla çabucak hızlanıvermişti. Ardında yumuşak dumanlarını bırakarak rayları tıkırdatmaya başlamıştı keyifle.
Endi kompartımandan dışarı fırladı. “Durdurun treni, inmek istiyorum, durdurun diyorum, inecek var.” diye haykırsa da trenin gürültüsü, yorgunluktan cılızlaşmış sesini yutmuştu işte. Oracıkta sırtını duvara yaslayıp yere yığıldı. Bir sonraki istasyon günler sonra karşısına çıkacaktı artık bu kasabaya dönmesi imkansızdı, eline geçen fırsatı nasıl da bir dakika içerisinde kaçırmıştı. Utanmasa hüngür hüngür ağlayacaktı. O sırada karşısında birinin güçsüzce yere yığıldığını gören Aliço, elinde küçük çantasıyla Endi’nin yardımına koştu. Hemen Endi’yi kolundan tuttu. “Tutun bana dostum seni kompartımana götüreyim.” Şeli de yanlarına gelmişti. İkisi beraber üzüntü ve yorgunluktan perişan olmuş Endi’yi yatağına taşıdılar.
Endi o sırada uykuya dalmasaydı neler mi olacaktı? Şeli’nin amayla başlayan cümlesinin tamamını dinleyebilecekti “Ama müzisyenler aylar önce bu kasabayı terk etmiş, etrafta tek bir müzisyen bile görmedim. Müzikle arası iyi olmayan başkan yasaklar getirmiş, buna tepkili müzisyenler de aileleriyle birlikte çekip gitmişler. Kasabanın adı da Betonya olarak değiştirilmiş ben trene dönerken de istasyonun tabelasını değiştiriyorlardı.” Ve Aliço’nun kasabayı terk eden son müzisyen olduğunu, elindeki kutuda flüt olduğunu ve bundan sonra aynı kompartımanda seyahat edeceklerini öğrenecekti. Neyse, bu konuşmaların hepsi sabaha kalmıştı.
Kara Tren Gogo özenle oynadığı, içinde bir tutam tesadüf, iki çimdik şimdi sırası mıydı ile bir taşım kaynattığı şansım döndü sanmıştım içeren senaryosunun altını kısmış ve Olacağına Kabasabı’na doğru her zamanki kararlılığıyla ilerlemeye başlamıştı. Yaşanacak heyecanlar, alınacak dersler, kutlanacak tanışmalar ve gelecekteki mutlu günlere doğru…