ŞAYAN TEYZEM

                                                

Çocukken büyümek nedir bilmez o anı yaşar etrafta olan biteni gözlemlerdim. Oyunlar oynar, bolca kitap okur. Ağaçların tepesinde o daldan bu dala atlar bütün meyveleri mideye afiyetle indirirdim. Her şey keyifliydi benim için. Hiçbir şeyi dert etmez arkadaş kavgalarıyla köşe kapmaca oynardım.Evimizin arka bahçesine tüm haşmetiyle yerleşmiş erik ağacımıza kurulu salıncakta bir yükselir bir alçalırdım. Görüntüsüne bayıldığım kiraz ağaçlarına bir heves tırmanır ama kiraz ile vişneyi ayırt edemediğimden yediğim vişnelerin mayhoşluğunu hala yüzümü ekşiterek hatırlarım.

Daha sonra bir süt kokusu burnuma gelirdi. O kokuyu takip ederek bahçe duvarlarını bir bir atlayarak bizden iki ev ötedeki Şayan teyzemin mutfağına seğirtirdim. Demek ki sütçü gelmiş sütler kaynamaya başlamıştı bile. Şayan teyzemi her zaman mutfakta kapıya arkası dönük şekilde bulurdum. Uzun boyu, heybetli cüssesi, çiçekli elbisesini geren geniş kalçalarıyla tezgâhın önünde dururdu. O beni görmezdi ama geldiğimi anladığını tahmin ediyorum. Belindeki önlüğün kuşağı daima sarkar. Bana da hep onu çekiştirmek düşerdi. Her defasında o önlüğü ona fark ettirmeden çözer yere düşmesini zevkle izlerdim. Hiçbir zaman yaptığım masum şakalara, muzipliklere kızmazdı.

Yörük kadınıydı Şayan teyzem. Mert, dobra, cesur, elinden her türlü iş gelen becerikli biriydi. Yemekte harikalar yaratır, leziz tatlar sunardı. Benim gibi yeme konusunda hep mızmızlık yapan küçük bir kızın bile iştahla yemesini sağlardı. Her pişirdiğinden illa bana da ikram ederdi. Bilirdi benim onun yemeklerini sevdiğimi. Bazen de gergefinin başında bulurdum onu "Bak sana çeyiz yapıyorum. Evlenince kullanacaksın" derdi gülen yüzüyle. 

Çocukları vardı ama pek arayıp sormuyorlardı galiba. Yanında bir tek Mıstık yani küçük oğlu Mustafa, bir de ruh sağlığı bozuk kocası vardı. Ondan çok korkardım deli gibi bakardı. Şayan teyzemi ne kadar çok seversem kocasını da o kadar sevmezdim. Çocukluk hissi işte, içime bir şeyler doğmuş demek ki. Eve haylazlık yapmaktan yorgun argın döner. Her zaman da annemin azarını, ikazlarını işitirdim.

"Sana kaç kere dedim? Kimsenin evine girip çıkma! Kimseyi rahatsız etme diye. Ama dinleyen kim?"

"Şayan teyzeme bile mi?"

"Evet, Şayan teyzene bile. Kadının ayağının altında dolaşıp duruyorsun."

"Ama o bana hiç kızmıyor ki."

"Hasta kocası var. Bir de senin muzurluklarınla mı uğraşsın."

Üzülmüştüm. Şayan teyzemin ne çok derdi varmış meğer. Ama hiç oflayıp puflamıyor bağırıp çağırmıyordu. Daima bana sevecen ve iyi bir kalple bakıyordu hâlbuki. Böyle çocukları içtenlikle seven bir kadını kendi  çocukları niye arayıp sormazdı? Çok merak ederdim. Bir tek Mıstık ben ona böyle derdim."Ben tekne kazıntısıymışım" derdi hep. Bu ne manaya gelirdi bilemezdik hatta komik de gelir birlikte gülerdik. Hep gözümün önüne teknenin dibine yapışmış bir çocuk belirirdi. O da Mustafa'ydı. Benden bir kaç yaş büyüktü ama çok iyi arkadaştık.

Bir sabah sokakta olağan olmayan bir hareketlilik oldu. Gürültüler, konuşmalar, koşuşturanlar. Şayan teyzelerin kapısının önünde bir kalabalık bir telaş. Annem Hüseyin Bey herhalde deyip duruyordu. Ben bir çırpıda giyinip bahçe duvarlarını atladım bir bir.  Mustafa'yı bir köşede şaşkın ve üzgün bir vaziyette gördüm.

"Ne oldu? Neler oluyor sizin evde?" dediysem de cevap vermeyip arka bahçeye kaçtı. Ben ise içeri girip Şayan teyzeden neler olduğunu öğrenebilirim diye düşünüyordum. Kapının önündeki ambulans, komşular kalabalığından bu pek mümkün olmadı. Sonra kalabalığın yol vermek için açıldığını gördüm. Birini sedyeyle taşıyorlardı. Bir kuşağın sallandığını gördüm. Bu kuşağı çok iyi tanıyordum. O sırada sedyeden sarkan tombik, akça pakça bir el sanki bana el sallıyordu.

Ah! Şayan teyzem delibozuk kocasının yemeğe karıştırdığı deterjanla zehirlenip ölmüştü. İlk kez o zaman ölümü anlamıştım. Şu öldü bu öldü diye duyardım  ama ne olduğunu anlamazdım. Demek ki ölüm sırf kötü insanlara gelmiyormuş iyi insanlara da geliyormuş. Bunu da anlamış oldum.Ama benim iyi yürekli Şayan teyzeme niye geldin ki? O kötü kocası varken bir de onun yüzünden ölmesi beni iyice kahretmişti.

Kalbimde tarifi imkânsız bir acı, bir sızı vardı. Ağlamak, durmadan ağlamak istiyordum. Öyle de yaptım hıçkıra hıçkıra ağladım. Kaç gün kaç gece bilmiyorum ama içimdeki acıyı ancak öyle atabiliyordum. Şayan teyzemin kaybı beni çok etkilemişti. Günlerce bahçe duvarının arkasından onun mutfağını gözledim. Gelir mi acaba diye bekledim. O hiç kalp kırmazdı gelirdi belki.

Bugünlerde evlilik hazırlıkları yapan ben, Şayan teyzemin gergefinde özenle işlediği örtüleri görünce yine bir hıçkırık geldi yapıştı boğazıma eskilere gittim gözümde yaşlarla. Evimin en güzel köşesinde yerini alacak olan örtüleri sevgiyle öptüm. Sanki Şayan teyzemin ellerini öpüyor gibiydim. O akça pakça ellerin o kumaşın üzerinde gezindiğinden o kadar emindim ki. 

Çocukken büyümeyi bilmeyen ben içimdeki hüzün ve özlemle büyümüştü.

 


 


 




İlginizi Çekebilir

Bir Sapiens Hatırası

Tuğba BEYCA

Karpuz Bahçesi

Hande EFE

Tarifsiz

Banu YILMAZ