Sınav

Bir telaşla yataktan fırlayıp “Sınava geç kaldım, sınava geç kaldım!” diye haykırdı. Odanın içerisinde ne aradığını bilmez bir halde sağa sola koşturuyordu. Adeta görünmez bir el tarafından oradan oraya savrulan bir cisim gibiydi. Sonunda gardırobunun önünde durup eline geçirdiği ilk kıyafetleri giyip kendini sokağa attı. O anda aklındaki tek şey okula zamanında gidip gidemeyeceği düşüncesiydi. Bu endişe ile etrafına baksa da bir şey görecek durumda değildi. Ta ki ana caddeye varana kadar.
“Aman Allahım bu da nesi?” diye bir çığlık attı. Çocukluk hayali bir gecede gerçek oldu sanki. Cadde yürüyen bant misali hareket ediyordu. “Neyin üzerinde gidiyor? Nasıl hareket ediyor?” deyip hızla önünden akıp giden yolu incelerken üzerinde araçlar değil tam da seçemediği gri kümeler halinde karartılar olduğunu gördü. “Bugün herkes gri giyinmiş olamaz değil mi?” diye düşünürken çok nadir de olsa bazı renkler gözüne çarptı. Bir süre bu şaşkınlıkla kalakaldı. Sonra tekrar geç kalmak üzere olduğu sınavı aklına gelir gelmez uçar gibi caddenin üzerinde gördüğü ilk boşluk alana atladı. Oysa yol, onun binmesi için iyice yavaşlayıp neredeyse duracak noktaydı. Belki de durdu. Yaşadığı şaşkınlıkla bunun tam da farkında olduğu söylenemezdi. Artık o da hareket halindeki yolun üzerindeydi ve oldukça hızlı gidiyordu. Ancak şimdi en önemli soru buradan nasıl inecekti? Yol onun inmek istediği durağı nereden bilecekti? Yoldan atlayacak olsa düşmesi ve bir yerini kırması çok muhtemeldi. Şu ana kadar bir yerde indirdiği kimse de olmadı. Yardım arayan gözlerle etrafına bakındığı anda ikinci bir şok yaşadı. Yolun üzerindeki insanların bazıları gri giysiler içerisinde hareketsiz adeta bir heykel gibi hiç kımıldamadan duruyordu. Renkli giysiler giymiş bazı insanları görüyor olsa da uzağında kaldıkları için hızla giden yol üzerinde sesini duyurması imkânsız görünüyordu. Nispeten kendisine en yakın renkli insana doğru gitmek üzere hareket etmek istedi. Ancak o an fark etti ki kendisi de olduğu yerde kımıldayabilse de yürüyemiyor, bulunduğu noktayı terk edemiyordu. Renkli giyinmiş insanlara biraz daha dikkatlice bakınca yanlarında daha önce hiç görmediği ve bir şeye benzetemediği ortalama bir insan boyundan daha kısa yaratıklar olduğunu fark etti. Başını sağ tarafa çevirmesiyle yerinden zıplarcasına irkilmesi bir oldu. Kendi sağında bir iki adım ötesinde duran varlık da aynı o yaratıklardandı. Bir iki saniye öncesinde sağ tarafında kimse olmadığına emindi. Yol hiçbir şekilde yavaşlamadığı, durmadığı halde bu hızla giderken birinin binmesi de imkânsız görünüyordu. 
Adını bilmediği türden bir yaratığın oraya nasıl geldiğini bir türlü anlayamamıştı ki yaratıkla göz göze geldiler. Hafızası bu türe bir isim koymak ister gibi arşivinde yer alan tüm film, kitap, belgesel, dergi ne varsa karıştırıp önüne sundu. Onu tanıdığı bir şeye benzetirse korkusu hafifleyecekti. Saniyeler içinde aklından bunları geçirirken bakışlarını ona çevirmiş olan iri siyah gözleri güven hissi uyandıran yaratık düşüncelerini okurcasına “Ben Yaça. Sana yardım etmek için buradayım Esen. Aklından geçenleri okuyabiliyorum. Çünkü ben ve diğer arkadaşlarım yalnızca düşünebilen insanlara yardım ediyoruz.” Esen “Adımı biliyorsun!” deyip aynı şaşkınlıkla sordu: “Nasıl yani bu gri giysiler içerisindeki insanlar düşünemiyor mu?” “Evet” dedi Yaça, devam etti sonra “Onlar gidecek bir yön ve amaçları varken düşünerek bu yola binmiş ancak bindikten sonra her şeyin bu kadar basit ve kolay olacağı hayaline kapılarak düşünmekten vazgeçmiş insanlar. Artık bir amaçları ve hayalleri yok. En azından şu an. Ne zaman tekrar düşünmek isterlerse o zaman hareket edebilirler, gidecekleri yerde inebilirler. Ancak bunları yalnızca kendi iradeleriyle yapmaları gerekiyor.” Şaşkın ifade Esen’in yüzünde asılı kalmıştı. Bu haliyle olanları anlamaya çalışıyordu ki aklına tekrar sınavı geldi. Yaça kendisine “İnmek istiyorsan bunu aklından geçirmen yeterli, yol seni tam okulunun önünde bırakacak.” dedi. Yaça’yı dinleyen Esen bir adım atarak yavaşlayan yoldan indi ve önünde okulu duruyordu. Sağ tarafında Yaça’nın olduğunu düşünerek o tarafa dönmüştü ki yanında kimsenin olmadığını fark etti. Koşar adımlarla okuluna girdi. Sınavın yapılacağı amfinin önüne geldiğinde arkadaşlarının tek sıra halinde beklediklerini gördü. Kendisi en son geldiği için son sıradaydı, arkasında kimse yoktu. Merakla önünde bekleyen arkadaşına sordu:
  - Neden sıraya girdik? Niye her zamanki gibi içeride yerlerimizi alıp sınav olmuyoruz ki?
Arkadaşı oldukça endişeli bir halde “Bizleri içeri teker teker alıyorlar. Sınava giren hiç kimse de amfiden dışarı çıkmadı. Biliyorsun bu amfi tek kapılı, arkadan çıkışı da yok. Anlayacağın burada bekleyenler olarak hiçbirimiz hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnızca sıramızı bekliyoruz.” deyip çaresizce önüne döndü.
Esen sabırsızlıkla ve daha çok da merakla sıranın kendisine gelmesini bekledi. Sonunda sıra ona gelip içeriden yüksek sesle ismini seslendiklerinde, büyük kapıyı aralayıp bir iki adımda içeri girdiği an şaşkınlığını gizleyemedi. Bugün ne çok şaşırmıştı. Aslında şu an karşısındaki manzara gün içerisinde yaşadığı şeylerin en normali idi. Bugüne kadar eğitim aldığı tüm öğretmenleri karşısında amfi sıralarında oturuyor o ise tek başına kürsüde onların yerinde duruyordu. En önde duran çok sevdiği öğretmenlerinden Fatma Hoca yumuşak ancak otoriter bir tonda konuşmaya başladı:
- Hoş geldin Esen. Merakını hemen gidereyim. Bugün farklı bir sınav yapıyoruz. Siz öğrencilerden en güzel soruları soranlar sınavı geçmiş olacak. Ödülünüz ya da cezanız not değil. Bunu sınavın sonunda göreceksin. Tıpkı diğer arkadaşların gibi.
Fatma Hoca son cümlesini söyler söylemez Esen amfinin her bir köşesine hızlıca göz gezdirdi. Ancak arkadaşlarından hiçbirisi ortalarda yoktu. Peki tek kapısı olan bu amfiden nereye gitmiş olabilirlerdi.  Şaşkınlık, merak duygularına şimdi bir de korku eklenmişti. Hocası aynı ses tonuyla, kısa bir süre düşündükten sonra sorusunu sorması gerektiğini hatırlattı.
O anda bu durumun bir şaka olmadığını, öğretmenlerinin ciddi olduklarını anlayıp sorusu üzerine yoğunlaştı. Önce aklına Socrates’ın sözleri geldi: Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim ve Sorgulanmamış hayat yaşamaya değer değildir O halde hiçbir şey bilmediğini farz ederek ya da bildiği her şeyi unutarak hayata dair bir şeyler soracaktı. Ne de olsa herkes için hayatın anlamı, değeri başka idi. Her bir öğretmeninin vereceği yanıt da farklı olacak, onları düşünmeye sevk edecekti. “Sizin için hayatın anlamı nedir?” diye sorusunu sorduğunda sonuç beklediği gibi oldu.  Fatma Hocanın sesindeki mutluluğu hissetti.
 -Beni yanıltmadın, aferin sana Esen. Şimdi arkanı dön ve sağ taraftaki kapıdan çık.
“Ama hocam bu amfide giriş kapısından başka kapı yok ki.” diyecek oldu. Ancak hocasının kararlı, kendinden emin sesi bu soruyu sormasına mani oldu. Söylenildiği gibi yapıp arkasını döndüğünde biri sağda diğeri solda olmak üzere iki kapı ile karşılaştı. Kapıya yaklaştığında heyecandan kalbi duracak gibiydi.
Fatma Hoca, arkasından seslendi:
-Yaça sana yardımcı olacak, merak etme.
Bunu duyduğu anla kapıdan geçmesi ve Yaça’yı karşısında görmesi bir oldu. Yakın bir arkadaşını görmüş kadar sevinip rahatladı. Yaça, “Sınavı geçeceğini biliyordum. Tekrar merhaba” dedi. Aydınlatılmış bir tünelin girişinde beklerlerken aslında hareket halinde olan bir yolun üzerinde ilerlediklerini fark etti. Bu esnada Yaça tekrar konuşmaya başladı:
-Şimdi neler olacak çok merak ediyorsun, biliyorum. Şöyle düşün, başarılı öğrencilerin en iyi firmalarda staj yapması gibi sen de dünyanın her yerinden gelen başarılı öğrencilerle bir projede yer alacaksın. Geleceğin dünyasını hayal ettiğiniz gibi, olmasını istediğiniz şekilde, birlikte inşa edeceksiniz. Proje tamamlandığında hayata geçecek.
Esen’in aklını kurcalayan en önemli sorulardan biri şimdi kendisini nelerin beklediği olduğu kadar, soru soramadıkları için amfideki sol kapıdan çıkan arkadaşlarının başına neler geldiği idi. Tabii ki zihnini okuyan Yaça, ona fırsat vermeden bu sorusunu da yanıtladı.
-Arkadaşlarını merak etme. Kendileri için en doğru olan şeyi yapacaklar; düşünebilmeyi, akıllarını kullanabilmeyi öğrenecekleri bir yerde olacaklar. Sanırım zihninde canlandırabilirsin; başkasının aklıyla hareket eden, hiçbir şeyi sorgulamayan, soru sormayan bir insan için sürekli düşünme ve soru sorma antremanı yapacağı bir dünya nasıl bir yer olurdu? İlk başta büyük bir ceza gibi görünebilir ama sonuçları onlar için iyi olacak.
“Kendi akıllarını kullanmayı öğrenecekler” cümlesi zihninde dönüp duruyordu. Sayıklayarak tekrar ettiği cümle kulaklarında da yankılanmaya başladığında “Bu söz Kant’a ait değil miydi?” diye aklından geçirmişti ki alnındaki öpücüğü hissedip kulaklarında annesinin tatlı sesini duydu. Gözlerini açtığında “Anneciğim sen de mi staja geldin?” diye mırıldandı. Ama onun yüz ifadesinden sorusunun saçmalığını anlayıp hiç sormamış gibi sustu. Annesi uzun zamandır görmemişcesine özlemle “Sonunda ateşini düşürdük yavrum, çok geçmiş olsun kuzum” diyerek kızına şefkatle sarıldı.

İlginizi Çekebilir

Derindeki Sarsıntı

Taygun VURAL

Arayış

Çağrı ÇANKAYA

GÜNEŞE BAKMAK

Gülgün BİLGİÇ