Umut Hep Var Olsun
1994 yılının en sıcak günlerinden biri olan Mayıs’ın on dokuzunda güçlükle gelmişim dünyaya. İnsanlar sıcaktan o kadar bunalmış vaziyetteymiş ki ne doktorlar ne de hemşireler sevinç gösterileri yapmışlar. Zaten dünyaya gelmem de bir mucizeymiş benim.
Annem bana ilk hamile olduğunu öğrendiğinde sevinememiş. Babamdan gördüğü şiddetten dolayı beni doğurabileceğinden bile şüpheliymiş. Babam beni öğrendiğinde sevinmemiş üstüne “Ben bu sorumluluğu alamam.” diyerek tekrar annemin üzerine yürümüş. Kırılan bardaklar, inen camlar, yıkılan eşyaları arkasında bırakarak, çekip gitmiş evden. Komşulardan birkaç kişi gelmiş annemin yanına, yardım etmişler evi toparlamasına. Ertesi gün hastaneye kontrole gitmiş, bana bir şey olup olmadığını öğrenmek için. Neyse ki herhangi bir problem yokmuş. Babam eve arada sırada uğrar, geldiğinde yine kavga edip annemi dövermiş. Anneme harçlık bırakmamaya başladığında annem ufak tefek örgü işleri yapıp beni doyurmaya çalışırmış. O günler yüzünden çelimsiz bir bebek olarak dünyaya gelmişim. Doktorlar çok yaşamaz, fazla bağlanmayın demiş anneme. O da nasıl doktorsa artık! Annem benden ümidini kesmemiş doğduğumda da. O yüzden hem kendisi hem de benim için adımı UMUT koymuş. Artık daha rahat bir işte çalışmaya başlamış. Babam ortada yok tabi. Doğumda da yokmuş zaten. Annem bana tutundukça ben de anneme tutunmuşum. Çelimsizliğim yavaş yavaş yok olmuş, tombik bir bebek olma yolunda ilerlemişim. Annem o zaman anlamış ismimin doğru bir seçim olduğunu.
Şimdi köklü bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışıyorum. Annem artık çalışmıyor. Evde örgü örmeye devam ediyor gelecekteki torunları için. Henüz hayatımda biri yok ama mutlu bir yuva kuracağıma dair umudum var. Annemden aldığım umudumu hiçbir zaman kaybetmedim. Umut hep var olsun…