Yaz Esintisi

Yaz güneşi bütün bedenimi yakıyordu. Denize girmek için adım attım, kum taneleri ayağımın altında resmen ateş saçıyorlardı. O can havliyle denize kendimi nasıl bıraktım bilemiyorum. Ufka doğru yüzmeye başladım, yüzdükçe yoruldum. Hareketsiz yaşamın bedelini ödüyorum, adeta her seferinde başlamak istediğim sporun çığlıkları yükseldi bacaklarımdan ve kollarımdan her zaman en iyi yapabildiğim şeyi yaptım. Sırt üstü yüzerek kendimi denize bıraktım. Öylece durmak çok iyi geldi, çabasız yine de kontrolü bırakmayan vücudumla gökyüzünün ve denizin arasındaydım. Göklerde uçan uçakların bıraktığı izlerin ve kuşların uçuşuna öyle kaptırmıştım ki. Yanımdan bir amca ağzındaki suyu püskürtü. Baktım, denizle savaşıyor. Nasıl davranacağımı bilemeden ona “İyi misiniz?” dedim. Fakat denizin tuzlu suları kelimelerini yutuyordu, sakin olmasını aslında bulunduğu yerin çok derin olmadığını söyledim. Benim sözlerim etkili olmuşçasına nefesi sakinleşti. Çırpınmayı bıraktı, onun da sırt üstü yüzmesi için elimi sırtına koydum ve suyun kaldırma kuvvetinden yararlanmasını sağladım. Doğayla savaşmayın, o zaman doğa size bütün cömertliğini sunacaktır dediğimde artık o da sırt üstü yüzüyordu. “Söylemesi kolay kızım, ayağıma kramp girdi panikledim, kalbim var benim dayanamıyorum.  Ayrıca, denize de uzun bir süredir girmiyordum, doktor ağrılarıma çok iyi geleceğini söylediğinden korkumu yenmek için girmiştim. Bak, sen olmasan boğuluyordum. Deniz benim neyime, hayatımdaki en değerli şeyleri o almışken ben de uzun zaman önce bir daha denize girmem diye yemin etmişken şimdi mecbur kaldım. Ağrılarım o kadar çok ki başlarım yemine dedim. Yine de ağrılarla yaşamak boğulmaktan daha iyimiş.”

“Amcam, şimdi daha iyisiniz değil mi?” “Allah razı olsun kızım, evet. Sayende, resmen benim kurtarıcım oldun.” dediğinde yüzümde bir tebessüm oluştu. Bu yardımın ödülünü almış gibi gururun madalyasını taktım göğsüme, kimse görmese de egom kabarmıştı. Kıyıya ulaşmasına yardım ettiğim o duyguların gazıyla, ben de kıyıdaki herkese ait olan yerimin kirasını ödemenin memnuniyetiyle uzandım şezlonguma; güneşin ışınlarından kaçmaya çalışarak sürdüm kremimi. Yanarsam çok fazla acıyacaktı bedenim, bunu göze alamazdım. Güneş gözlüğümü taktım, güneşe baktım; ışınları artık etkisizdi. Kitabımı aldım, okumaya başladım. Simitçi, yanımdan geçerken ahenkli ahenkli bağırıyordu. Karnım küçük şımarık çocuk edasında tam o geçerken guruldamaya başladı. Simitçi önümde durdu, “Hanımefendi açsanız vereyim bir tane içinizi bastırır.” dediğinde, benim midemi benden daha iyi tanıyordu sanki. Baktım güneşin alın terini elindeki mendiliyle siliyor. “Ver bakalım iki tane.” dedim. Emeğe saygı ve mideyi de susturmak gerek diye konuşan zihnime bir parça simit ikram ettim. O sırada yazın esintisi yüzümü okşuyordu. Bir çocuk, hayatının kumdan kalesini yapmanın sevincini yaşıyordu. Bir usta, bir tuğla daha koydu; evine ekmek götürmek için denize bakan sıfır villaların birini yaparken gururla, emekle akşam güneşini selamladı. Bir anne, denizi olan bir şehirdeydi fakat hiç ayağının altından balık geçmemişti.  Gençlerin müzikleri plajları dolduruyordu, en zengin yiyecekleri yemenin tadına varırken soğuk içecekleriyle serinliyorlardı. Aynı güneş herkes için doğuyor, aynı esinti herkesin yaşamına dokunuyordu ve bir gün daha son buluyordu.


İlginizi Çekebilir

Pamuk İpliği

Suna DİZDAR

Zil Zırva

Selvi GÜLBAHAR

Yanlış Soru

Tennur BAYDEMİR