Açılan Kapanan Kapılar
“Görünen her şeyin gerisinde daha engin bir şey vardır; Her şey kendinden başka bir şeye açılan bir yol, bir kapı, bir pencereden başka bir şey değildir"
Antoine De Saint Exupery
Sebze ve meyvelerin vücudumuza faydalarını öğrenmenin yolunu biliyor musunuz? Elinize aldığınızda, hangi organınıza benzetirseniz kolayca bulabilirsiniz. Ben değil, bilim insanları böyle söylüyor.
Mesela ceviz, şekil olarak beynin loblarına benzetiliyor. İçeriğindeki Omega 3 ve Omega 6 sayesinde beyin sağlığını koruyup, hafızayı güçlendirdiğini artık hepimiz biliyoruz. Sert kabuğunun arasında, tıpkı istiridyenin içine hapsolmuş inci tanesi gibi kendini muhafaza eden bu küçük meyvenin marifetini, yalnızca beyin gelişimi ile sınırlandırmak bence mümkün değil. Kardiyovasküler sistem ve yaşlanmaya bağlı hastalıkları engellediği, kolestrolü dengelediği, bağırsak sistemine iyi geldiği, güçlü bir antioksidan olduğuyla ilgili yüzlerce makale yazıldı. Dişlerinizin arasında öğütüp, dilinize yapışan yağı damağınıza sürdüğünüzde ağzınızın içinde bıraktığı tadın efsane olduğu konusunda bahse girerim. Aromatik kokusu sayesinde kabağa bile lezzet kattığını düşünürseniz eminim siz de bana hak vereceksiniz. Mutfaklarımızda, kullanım alanı bu kadar geniş olan cevizin kabuklarını ısınmak için, tüysü yapraklarıyla kaynattığınız çayını ise antioksidan olarak kullanabilirsiniz. Peki, bu olağanüstü meyveyi bize sunan ağaç? Ben en çok da onun hikâyesini anlatmak istiyorum sizlere.
Salgıladığı sülfür gazı sebebiyle, her ne kadar altında oturulmaz, gölgesinde uyunmaz da dense, ceviz ağacının odunsu gövdesinden elde edilen mobilyaları, hangimiz evimizde baş tacı etmedik kaç nesildir? Hangimiz, usta şairin özgürlükle bağdaştırdığı Gülhane Parkı’ndaki ağacını dilimize pelesenk etmedik? Avazımızın yettiğince şarkısını söylemedik? Kaçımız, eskicileri gezip aslan ayaklı koltuk bulmaya çalışmadık? O koltuklarda edeceğimiz sıcacık sohbetlerin hayalini kurmadık? Ya da derin çizgilerine aldırmadan, üzerine koyduğumuz kahveye, ortak etmedik üçayaklı sehpayı?
“Pahalı ama ceviz kaplama” sözünü, almaya çalıştığım başka hiçbir eşya için duymadım bu güne kadar. Kıymetlidir ceviz ağacı, ederini bilene. En güzel işlemeler, oymalar, süslü motifler can bulur bu hammaddede. Ruhunu ise yaşanmışlıklar verir. Suyun hafızası var derler. Ben, ceviz ağacının hafızası olduğuna inanlardanım. Ne meşenin, kayının ne de tik ağacının peşinde koşulmaması bu yüzden bence. Bu yüzden içini çelik aksamla donattığımız evlerimizin kapısını cevizle kaplamamız. Evlerimiz, mahremimiz, mabedimiz. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde, öfkemizi, sevincimizi, sevişmemizi, kavgalarımızı içine hapsettiğimiz. Kimi zaman içinde, kimi zaman dışında savunmasız ve yalnız hissettiğimiz. Çoğu zaman arkasına saklandığımız. Hiçbir kötülük bize dokunamayacakmış gibi güçlü göründüğümüz, belki de en büyük yenilgiyi arkasında yaşadığımız. Kapı, güçtür, kuvvettir. Koruyan, kollayandır. Ses geçirmez özelliği yüzünden cevizin tercih edilmesi de bu yüzdendir. Yaşamımız, yaşadıklarımız muhafaza edilsin, içerisinde ne yaşarsak yaşayalım, kapımızı kapattığımızda dışarıya sızmasın diye. Ta ki biz isteyene kadar. Bu yüzden önemserim ceviz ağacını. Ayrı bir ihtimam gösteririm. Dış dünyaya karşı zırhım gibi görürüm onun vücut bulduğu kapıları. Sırf bu yüzden cevizin, vücuduma sağladığı folik asit de sıradanlaşır. Asaletli görüntüsü cezbeder çoğunlukla. Cevizi etrafına saran kapılar, heybetli ve mağrur görünür gözümüze. Süslemesi de kolaydır. Yılın son günü astığın çorabı, nazar değmesin diye yapıştırdığın at nalının hakkını vere vere taşır üstünde. Soğuk rengine ve pütürlü dokusuna inat tüm sevimliliğiyle karşılar sizi. Hiçbir metal, hiçbir ağaç ulaşamaz onun mertebesine.
Siz siz olun imkanınız varsa şayet evinizin kapısını mutlaka ceviz kaplama yaptırın. Bir de mümkün olduğunca eşyalarınızı bu ağaçtan seçin ki zamanı geldiğinde sizi anlatabilsinler gelecek nesillere.