Her Şey Yarım
İstanbul’un en eski semtlerinden birinde. Cumbalı, yıpranmış taş bir bina. Hava açık ama binanın demir kapısından itibaren sis bulutu kuşatıyor beni ya da benim hayalimde böyle kalmış. Merdivenler gıcırdıyor muydu? Yoksa yüreğim miydi çarpışan?
Kapıyı O açtı. Uzun, siyah önden düğmeli elbisesi, ayağında keçe terlikler. Yarı beyazlamış saçları önden ayrık, ensede topuz olarak toplanmış. Gözleri gülüyor ama derinleri acı dolu; belli. Ne kadar dar bir alnı var! Saçları neredeyse kaşlarının üzerinden başlıyor. Başımı çeviriyorum beni getiren adamın da alnı aynı. Acıların içinde ufak sevinç kırıntıları barındırıyor her iki çift göz. Ahşap zeminin üzerinde ufak bir halı var. Cumbanın önünde iki ahşap sandalye. Tren sesi duyuluyor o sırada çığlık çığlığa... Ya içim?
Odanın iki yanında birer divan. Divanın birinde yaşlı, çok yaşlı, bir kadın oturuyor. Göğsü bağrı açık, bir ayağı altında; üzerine oturmuş, öbürü yataktan sarkıtılmış. Çorabı bileğine kadar sıyrılmış. Uzun, örgülü bembeyaz saçları. Onun da alnı dar. Penceredeki görüntüme bakıyorum gayri ihtiyari; benim alnım o kadar da dar değil!
-“Bu büyükanan!” diyor beni getiren adam. Yaklaşıyorum. Gülüyor, sarılıyor bana ve ufak, ıslak öpücüklerle öpüyor yanağımı.
-Torunumun oğlu mu gelmiş?
Titriyor. Sevinç mi?
Odadaki sobanın üzerinde soğan kavruluyor. Soğanın acısı odadakilerin acılarına karışmış.
-Çok güzel sarma yapar Ani anan. Kete de yaptı, bak bir tadına.
İlk defa yiyorum keteyi. O da buruk bir lezzet bırakıyor damağımda.
Duvardaki tek fotoğrafa takılıyor gözüm. Siyah beyaz puslu bir resim. Resimdeki kadının boynunda beşibiryerdeler, kollarında bir yığın bilezik.
-Ani ananın göçten evvelki resmi.
Acılar bulutlanıyor yine gözlerinde.
-Babam korkudan dağlara kaçmış, dağda da ölmüş, kalbi dayanmamış. Çiftlikte her gün onlarca hayvan kesilirdi, pastırmalar asılırdı çengellere. Alman askerlerine erzak verilirdi. Bir köpeğim vardı ‘Kaplan’. Alman kurdu, Alman subay vermişti bize. Güreşirdik onunla. Sonra bir gün ısırdı beni. Yüzümde yara izi hala durur. Kuduz olmuş; babam vurdu onu!
Kadın, yaşlı kadın, adam. .üçü birden baktılar bana. Sisler içindeki üç kişi. Yarısı içilmiş, bardakta yarım kalmış çay gibi. Öylece bekleşerek. Yarım.