Beyaz Gece-2

Beni yavaşça öldür…
Önce gözlerim kapansın.
Sonra kulaklarım duymasın
Elin tenime değmesin
Bir parça toprak savur üstüme
Gömmene gerek yok
Sadece kimse görmesin
Ben usul usul yok olup gideceğim
Bu yüzden beni yavaşça öldür…
Meriç DEDEOĞLU … Yıl ’22, aylardan aralık.

Gökyüzü kapkara, hiç ışık yok. Dışarıda lapa lapa yağan kar, kapıları zorlayan rüzgar… Yerde boylu boyunca uzanmış bana bakan bir çift göz. Saçları düşmenin etkisiyle dağılmış, kırmızı gözlüğü ise az öteye savrulmuştu. Gözlüğün sağ camı çatlamıştı, kullanılamayacak haldeydi garip olansa diğer merceğe hiçbir şeyin olmamasıydı. Düşmemek için hemen yanındaki masaya tutunmuş ancak muvaffak olamamıştı. Masa örtüsüyle birlikte kırmızı güllerin bulunduğu vazo yere düşmüştü. Cam parçalarının üzerine düşmüştü. Eğilip saçının perçemini yana ayırdım, yüzü şimdi aydınlıktı ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Kolundaki cam parçasını çıkardım, kafasının arkasındaki sıvı ise akmaya devam ediyordu. Gözlerini usulca kapadım, ona karşı yapabileceğim son görev buydu. Doğrulup ona uzaktan son kez baktım. Elveda, Nihan ASLAN…….
Topuklu ayakkabıların birbiriyle yarıştığı bir gece…  Tak tuk, tak tuk, tıkır tıkır.  Ayakkabıların türlü türlü sesleri vardır. E tabi sesler topukların kalınlığına ya da inceliğine göre değişir.  Tak tak. Tık tık. Bu sesler aslında ayakkabıdan ziyade yürüyenin edasına bağlıdır. Mesela az önce duyduğunuz “Tok tok” sesi öfkeyle yürüyen Nihan’ın ayakkabısından geliyordu. Onun bu kadar sinirlenmesinin nedeni ise davet etmediği halde organizasyonunu yaptığı bu geceye katılma cesareti gösteren ve ona aylar önce herkesin içinde evlenme teklifi ettikten sonra onu terk eden Meriç DEDEOĞLU’ndan başkası değildi. Salondakilerin ona odaklanmış kaçamak bakışlarını yakalıyordu. Meraklı bakışlara hararetli fısıldaşmalar eşlik ediyordu, herkes nasıl tepki vereceğini görmek için sabırsızlanıyordu. Şu an sinirden delirmiş durumdaydı, stres yönetiminde her ne kadar başarılı olsa da bu işin içinden nasıl çıkacağını kestiremiyordu. Hemen derin bir nefes alıp olabildiğince doğruldu, ellerini kenetleyip dudağının kenarına bir tebessüm yerleştirdi ve adımlarını yavaşlatıp topuk seslerini inceltmeyi başardı. Şimdi daha iyi hissediyordu, öz güven kontrolünü yaptıktan sonra yayınevi sahibini karşılamak üzere kapıya yöneldi. Bu gece yapacağı tek şey Meriç efendiyi görmezden gelip, yokmuş gibi davranmaktı ayrıca arkasından yapılan konuşmaları duymamaya çalışacaktı.
- Gördünüz mü ya DEDEOĞLU’nu, adamdaki cesarete bak. Hiçbir şey olmamış gibi kalkmış gelmiş.
- Aslına bakarsınız bu gece yayınevinin kutlama gecesi, Nihan’ın bu durumu şahsileştirmemesi gerekiyor. Gecenin organizasyonunu yapmış olabilir ama aynı ekibin bünyesindeler, illaki bir yerlerde karşılaşacaklar.
- Ne kadar rahat konuşuyorsun, siz erkekler için her şey bu kadar kolay öyle mi? Adam kıza önce papatya yağmuru altında evlenme teklif etti ardından terk etti.
- Neler yaşadıklarını bilmiyoruz, tamam Nihan arızalı ama DEDEOĞLU’nun da normal olduğunu söyleyemeyiz. Adamı kaç kere gece yarısı sokak kavgalarından ayırdıklarını duydum ayrıca bir keresinde büyük patron da karakoldan almış kendisini.
- Birebir gördün mü, hayır. Hep birilerinden bir şeyler duyuyoruz. Kabul edelim yayınevinin en iyi yazarı, tirajı bol olduğu için dedikodusu da bol oluyor.
- Eskidendi o, en iyi yazarlık filan hikâye artık. Nihan nasıl da son kitaptan elini çekti çat diye. Son kitabın basım sayısı yerlerde.
- Ayrıca Meriç şu anda da hiç iyi değil, depresyonda olabilir. Paylaştığı ölüm şiiri bende hiç iyi duygular uyandırmadı.
- Kadın gitti, adam bitti.
-Abartmayın o kadar. Nihan’ın pazarlama tekniklerine söyleyecek sözüm yok, hırslı kadın. Ama Meriç de yabana atılacak biri değil. Ayrıca karakoldan toplama mevzuları gerçek olabilir, hepimiz hikâye oluşturma sürecinde sokaktayız öyle değil mi? Gerçek hikâyeler sokakta akıyor.
- Haklı olabilirsin ancak istediğin kadar iyi yemek pişir, onu tadacak kimseyi bulamadıktan sonra hepsi çöp.
- Şimdilik kitap, istenen rakamlara ulaşmamış olabilir ama biraz tanıtımla yine dikkatleri üzerine çekeceğini düşünüyorum ben de. Mesela bu kadar olaydan sonra Meriç’in son kitapta anlattığı cinayeti işleyip işlemediğini deliler gibi merak ediyorum.
- Yine mi aynı yerdeyiz. Arkadaşlar hepimiz aynı işi yapıyoruz. Yazdığımız her duyguyu elbette yaşamıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?
- Senin böyle bir sorunun olmayabilir ama adam bu konuya fena takmış vaziyette. Nihan’la da bu yüzden ayrılmadılar mı?
- Bence işin orası karışık. Sebebi Nihan kaynaklı gözüküyor gibi ama gerçeğin çok başka olduğunu düşünüyorum.
- Kıskançsınız oğlum hepiniz kıskançsınız işte.
- Ne ilgisi var bunun kıskançlıkla?
- Şimdiye kadar hanginizin başarısını konuştuk ya da başarısızlığını. Kabul edin, Meriç ve Nihan ne yaşamış olurlarsa olsunlar hep gündemdeler, çünkü işlerini hep iyi yapıyorlar. Bence aralarındaki en büyük sorun da buradan çıkıyor. İkisi de mükemmeli arıyor.
- Şşşttt, tamam tamam, sessiz olun. Bizim çipil gözlü geçiyor.
Herkes hararetle ikisini konuşuyordu. Salondaki bakışlar tüm gece Meriç’le kendisi arasında mekik dokuyup durdu. Nihan bu gecenin çabuk bitmesi için dua etti. Son yarım saattir Meriç efendi de ortalarda gözükmüyordu, gitmiş olmalıydı. Bu fikir kasılan bedenini gevşetmişti. Arka fondaki gitar sesi ise ruhuna iyi gelmişti. Gergin geceyi arkasında bırakarak bahçeye çıkmak istedi. Camdan ufak ufak serpiştiren kar tanelerini gördü, yılın ilk karıydı bu. Yağan kar şiddetini arttırdıkça, kalbindeki kara bulutlar dağılmıştı. Kış bahçesine doğru yürümeye devam etti ve içeriye girdi, dışarıya göre nispeten hava ılıktı.
Kar tipiye çevirmişti, bu manzarayı izlemek keyfini yerine getirmişti, sıcak bir de çay olsaydı keşke. Bir hışırtı duydu, arkasına dönmek istemedi ama bundan kaçamazdı. Bunu beklemiyordu, onu görünce yutkundu olduğu yerde dondu kaldı. Tüm gece bakışlarından bile kaçtığı Meriç DEDEOĞLU kollarını bağlamış ona bakıyordu. Onu görünce anlamsız bir ürperti hissetmişti. Ürpermesinin nedenini üşümesiyle açıklayabilir miydi, bilmiyordu. Celladıyla karşı karşıya kalan ürkek bir ceylan gibi hissetti bir an. Bu betimlemeyi önce garipsedi ama aylardır yaşadığı buhranı düşünüce bu tabirin doğru olacağına karar verdi. Günlerce, aylarca sosyal olan medya, sosyal olmayan kesim, iş, arkadaş, aile ve herkes tarafından terkedilme konusu sorgulanıp durdu. Nedenleri masaya her mecrada yatırıldı. Her kesim tarafından kabullenilen ortak görüşe göre “Nihan bunu hak etmişti” Ailesi bile Meriç’le olan ilişkisini bitmesinin nedenini kızlarının kazanma hırsına, çocuğun- Meriç efendiydi bu çocuk- çok üzerine gitmesine bağlıyordu. Oysaki onun tek derdi, bir gelecek planladığı bu adamın çok başarılı olmasıydı. Kimseye anlatamamıştı bunu çünkü herkes o çocuğu savunuyordu. Bu süreçte kimse ona nasıl olduğunu bile sormamıştı.
Meriç şimdi tam karşısındaydı. Dimdik yürüyüşüyle kendisine yaklaşmakta olan bu merhametsiz adamla yüzleşmek istemiyordu. Papatyalar eşliğinde kendisine evlenme teklif eden akabinde zorlama bahanelerle kendisini terk eden bu bencil, kibir yumağını o gecede bırakmıştı. Sonrasında onunla yapılan tüm iş birliği sözleşmelerini tek taraflı feshetmiş, onu mağdur etmek için elinden geleni yapmıştı. Ancak o günden şu ana kadar öfkesinde gram azalma olmadığı gibi ona karşı duyduğu hırs katlanarak artıyordu. An itibarı ile bulunduğu ortamı bırakıp gitmek istiyordu ancak kaçmayı kendisine yakıştıramıyordu. Ayrıca kaçıp saklanması gereken oydu. O, bunları düşünürken Meriç kendinden emin adımlarla ona yaklaşıyordu. Aralarında sadece iki adımlık bir mesafe kaldığında gayri ihtiyari geriye doğru bir adım atıp masaya çarpmıştı, masanın üzerindeki vazo düşer gibi oldu ama vazoyu son anda tuttu. Duruşunu dikleştirdi ve ona fırsat vermeden hesap sorarcasına “Neden buradasın?” diye sordu, aslında vereceği cevapla ilgilenmiyordu. Soru sorarak kalp atışlarının hızını normale düşürmeye çalışıyordu. Bizim çocuk kendinden emin bir şekilde,
- Sana sormak istediğim şeyler var.
- Öyle mi, histerik bir kahkaha attı. Bana bir şey sorma da, söyleme de. Ben sana dair her şeyi attım Meriç denizine. Oysaki “Meriç” sadece bir nehirdi. Onu deniz yapan bendim, şimdiyse sen aslına “Su birkintisine” dönmüşsün.
- Tamam, ne söylersen kabulüm. Yalnız bu su birikintisinin senden duymak istediği şeyler var. Merak ediyorum, son kitabımı okudun mu?
- Ben de sana bir soru sorayım. Kitapta anlattığın cinayeti işledin mi?
- Demek okudun, beni çok şaşırttın, beklemiyordum bunu. Çocuk gibi sevindi Meriç.
Nihan sert bir şekilde bağırdı,
- Soruma cevap ver
Meriç önüne baktı. Derin bir sessizlik oldu. Zaman akmıyordu sanki. Bu soruya cevap vermek istemiyordu ama artık bu gece aralarındaki adını koyamadığı şeyi bir sonuca bağlamak istiyordu, nasıl sonuçlanacağı umurunda değildi. Çünkü ikisi aylarca birbirlerini sessizce hırpalamıştı. Meriç’in kariyeri sallantıya uğramış, Nihan editörlüğünü bırakmakla kalmamış büyük patrona hissettirmeden onun her alanda silinmesi için elinden geleni yapmıştı. Zor olsa da cevap verecekti bu soruya.
- Evet işledim.
Nihan aslında öylesine sormuştu bu soruyu, beklemiyordu bu cevabı. Meriç yapmazdı, yapamazdı böyle bir şeyi. Titreyen sağ eliyle kırmızı gözlüğünü düzeltti, sesi de titriyordu. Vereceği cevaptan korkarak, sessizce “Kimi öldürdün?” diye sordu.
Meriç derin bir nefes aldı, dişlerini sıktığı belli oluyordu, şu an gözlerinin içine dik dik bakıyordu.
- Seni... Seni öldürdüm. Hem de defalarca, günlerce, gecelerce! Üstelik büyük bir soğukkanlılıkla yaptım bunu. Aylarca aynı kabusu gördüm, her gece seni öldürüyordum ve her sabah o kabustan uyandığımda, gerçekten yaptım mı diye sordum durdum kendime, bilinçsizce seninle ilgili haber sitelerinde haber aradım. Sosyal medyada bir paylaşım yapmanı bekledim. Senden tek bir haber alabilmek için neler yaptığımı biliyor musun? Bir keresinde yayınevini arayıp sesini duyduğumda ancak sakinleşebilmiştim. Kendimden korktuğum zamanlar oldu, desteğe ihtiyaç duyduğum zamanlar da. Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum, çünkü sen yoktun. Kitaptaki cinayet de bu şekilde yazılmış oldu. Yani ilham kaynağım sendin.
Nihan duydukları karşısında şaşırmıştı. Ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu hatta söylenenleri anlamadığını düşünüyordu. Meriç ara vermeden devam etti.
- Seninle aramdaki tüm bağları kopardığımı zannetmiştim o gece. O beyaz gecede tüm yüklerimden kurtulup hafiflediğimi sanmıştım. Ama “Nihan’ın Laneti” bırakmadı beni. Bir kabus gibi çöktün hayatıma. Ne seninle yapabiliyorum ne de sensiz.
Nihan çaresizce omuzlarını silkti
- Ne istiyorsun benden diye sordu ve devam etti. Beni gerçekten öldürüp bu belirsizliğe son mu vermek istiyorsun, anlamıyorum ne istiyorsun?
- Arkadaşlığını, dostluğunu istiyorum. Senin varlığın hayatımdaki işten ya da olduğunu zannettiğimiz sevgiden çok daha başka bir şeymiş. Buna bir isim bulamıyorum, anlamlandıramıyorum.
- Sana nasıl inanayım, sen beni bir reklam uğruna harcamadın mı? Zora düşünce “Yetiş Nihan”, istemeyince “Hayatımdan çık Nihan”
- İkimiz de aynıyız aslında, normal değiliz bunu sen de biliyorsun, belki de bu halde oluşumuzun nedeni de budur. Ne dersin?
Nihan hiçbir şey söyleyemedi, kış bahçesinden çıkıp sokağa yöneldi. Yarım saat içinde sokak beyaza bürünmüştü, kar hızlı yağıyordu. Ürperdi, peşinde gölge gibi onu takip eden Meriç, ceketini omuzlarına yerleştirdi. Nihan ceketi atmak istedi ama Meriç omuzlarından sıkıca tuttu. Başlarının etrafında dönüp duran kar tanelerinin altında kafalarında ve kalplerinde yer alan soru işaretleriyle yürümeye devam ettiler.

İlginizi Çekebilir

Fiş

Tuğba BEYCA

Ölüm

Serap KAYA