Çalgılı Kutu
"Anneanne, haydi çıkaralım yine çalgılı kutuyu, lütfen lütfen çıkaralım." Gülümsedi, kıramazdı beni hiç. Salonunda çok sevdiği bir dolap vardı, hatıra dediği şeyleri de oraya koyardı. Geçmişi hatırlamak neden böylesi bir ihtiyaçtı ki? Kahretsin, bu huyumu ondan almışım. Onunki eşya, benimki resim, müzik ve yazı.
Açtı dolap kapağını, çıkardı çalgılı kutuyu. Tozunu sildi, altındaki kolu çevirdi çevirdi ve kapağını açtı. İşte oradaydı yine, demir bir çubuğun etrafında dans eden iki sevgili.
Pembe parlak kumaştan bir zemin, arkalarında yani kapağın iç kısmında bir ayna. Büyülü bir müzik çalıyor, bir sağa dönüyorlar bir sola.
Etraflarındaki curcunadan ve maskelilerden uzak, birbirlerinin elinden tutmuş, mutlu mutlu dans ediyorlar.
Efendim, ben öyle romantizmden filan pek anlamam. Sıkılırım öyle şeylerden. Sevgililerin dönüşünün verdiği huzuru seviyorum ben. Gördüğüm huzur neyse aynada da aynı görüntü var. Bir de aynaya bakınca arkalarında onları sakince izleyen ben.
Yokuş yukarı çıkmaktan nefes nefese kaldığımız bu dünyada ben ne anlarım danstan filan.
Dünyanın kuralını tıkıştırmışlar içimize, giydirmişler bir pabuç bir elbise, dönüp duruyoruz işte. Kim için ne için?
Hee bir de vardır bizimde sırtımız da bir çevirme kolu. Çevirirler çevirirler yeniden başlar yeniden dururuz. Robotsulaşmış bir hayat, aman efendim duyguymuş, dansmış ne haddimize.
Sıkıysa çalışma. Pilin bitene kadar devam.
Vermişler elimize bir harita diyorlar ki bu dağın zirvesine ulaşacaksın. Yahu belki ben Kaf Dağına çıkmak istiyorum size ne.
Neyse devam edelim, hikaye bu ya!
Anneannem eline alıyor örgü şişlerini, örgüsünü örmeye başlıyor. Ben de yanına kıvrılmış, kurup kurup dinliyorum çalgılı kutuyu ve izliyorum içindeki dansçıları.
Basiretsiz, eylemsizlik içinde yok olup giden sevdalar. Neymiş efendim kader böyleymiş. Kardeşim, bileti niye kadere kesiyorsun. Kader çarkı zaten dönmüş, yapmış işini sizi bir araya getirmiş. Eyleme geçsene, çabalasana.
Yok, kuklacılar bizi oynatıp duruyorlar. Haberleri yok.
Anneannem ne örüyorsa ölçüsünü çoktan bellemiş. Benim boy ölçümü de iyi bilirdi zaten. Ölçülerden iyi anlardı. Ölçü demişken şu demir çubuk da sanki bir terazi. Dönüp duran sevgililerin biri bir kefede diğeri ötekisinde. Günümüz dünyasının dünyevi çiftleri geliyor aklıma, biri diyor ev araba diğeri diyor itibar onur para. Hay batsın böyle sevginiz.
Ben hiç oturur muyum o terazinin kefesine?
Dönüyorlar onlar da işte, ne müzik var ne de dans, sadece kendi eksenlerinde.
Hani vicdan, hani sevgi nerede?
Robotlar aşık olamaz elbette. Makineler ne anlasın aşktan filan.
Efendim, geleceğim elbet hikayenin sonuna. Öncelikle çalgılı kutu artık nerede onu diyeyim. Sağolsun nakliyatçılar bir taşınma esnasında parça pinçik ettiler. Biz de büyüdük zaten ve kirlendi dünya. Kattılar bizi de mekanikleşmiş dünyanın içerisine, dönüp duruyoruz işte.
Eskici yüreğim sana diyorum, girme artık o eski antika sandıkların içine.