Fincanın Mı Canı Var Senin Mi
Bizde her şey başkaları içindir; güzellik, ahlak, şan şöhret, emek, para, eşya…
Ya birilerine yaranmak, ya hava atmak, ya onay almak için, ya da korkudan.
Kimse gerçekten kendisi için bir şey yapmaz.
Kendisi için yaptığını sandığı şeyler de kendisi için değildir, ama bilmez.
Bizim kültürümüzde yok kendin için yaşamak.
Birey olabilmek için de önce birey olmadığını anlamak lazım da, nerede…
Mesela şu vitrinler, ne işe yararlar?
İçlerindeki çoğu şey belki de hiç gelmeyecek o çok özel günü ve çok özel misafiri
bekler.
Böylece ondan ona, ondan ona kalır, kimse el süremeden.
Üstelik sürekli de tozları alınır.
Sanırsın bir dükkan vitrinindeler de satılmayı bekliyorlar.
Şu bordo, ince porselen, ortasında eski zamanların kızları, ağzı altın yaldızlı olan
fincan mesela, taa anneannemin çeyizinden kalma.
Ne zaman kullanmak istesem, annem; “yok, hatırası var, ya kırılırsa?!”
Bir ölüden kalma ölü bir eşya.
Halbuki içinden bir yudum bir şey içsek hayat bulacak, bir nesne olarak varlık
görevini yerine getirecek, ama olmaz işte, hatırası var…
Bir şeyin bir hatırası varsa onun hatıra limiti dolmuştur.
Bir de sen hatıra çıkarma şimdi başına!
Birden fazla hatırayı nasıl taşısın bu zarif, kırılgan şey?!
Dinlemedim elbette…
Bir gün annem evde yokken bir güzel yıkadım, kuruladım, doldurdum içine sıcacık
kahvemi, içtim keyifle.
Umarım ilk kullanan ben değilimdir diye geçirdim içimden.
Yoksa tek hatırası anneannemin de vitrininde öylece durmak mıydı bu caanım
fincanın?
Öyle korkuyordu ki annem, kırılır, takımı bozulur diye, içtikten sonra yıkarken elimden
kayıp düştü, kırıldı nihayet!
Hatırası da o kırıktan sıyrılıp neşeyle özgürlüğüne kavuştu tabi…
Beklediğim kadar olay olmadı kırılması üstelik.
Bunca zaman boşuna çekinmişim.
Nasıl olsa 5 tane daha var.
Biri olmasa diğeri hatırlatır.
Nereden baksan 4 kırma hakkım daha var.
Ama hevesim geçti zaten, bir kere kullandım nasılsa…
Bireyleşme süreci de böyle değil midir zaten?
Bunca zaman çekindiğin, merak etmene rağmen kenarından kenarından yürüyüp
geçtiğin bir şeyi bir kez deneyimlersin de, o kadar da önemli olmadığını, hele senden
ve keyfinden hiç daha önemli olmadığını anlarsın…
Vitrinlerde çürüyor hatırası olan her şey, annelerimizin, anneannelerimizin ve onların
da annelerinin hiç tatmadıkları bireysellikleri gibi…
Gerçi babalarımız, babalarımızın babaları ve onların babaları da ne kadar
tadabilmiştiler Allah bilir.
Ha bu arada, bizim evde devrim oldu sonraları.
Duydum ki annem de bir kahve içmiş o fincanların birinden. İşte güncelleme diye buna derim!
Gelecek nesillerin vitrin bekçiliği yapmak gibi bir adeti kalmayacağı kesinleşti çok
şükür!
Sen de bütün hatıralara inat, en kıyamadığın fincana doldur kahveni
Şu andan, şu anki senden ve şu anki yaşamdan daha önemli hiçbir şeyin olmadığını
bilerek yudumla
Geç olmadan anlamalı ki, kıymeti bilinmiş bir eşya değil, kıymeti bilinmiş bir hayattır
en güzel hatıra.