Gün Batımı Tepesi
Yıldızların yolculuğu sadece gece sürer zannederdim küçükken. Karanlıktan korkan ama yıldızlara hayran olan benim için bu durumu kabul etmek epey zamanımı almıştı. Sonra büyüdüm korkularım azaldı ama yıldızlara hayranlığımda hiç eksilme olmadı. Sonra seni gördüm bir gün. Arkadaşlarınla sohbet ediyor,yer yer kaşlarını çatıyor, gülüyordun. Herkesin yaptığı sıradan şeyler işte. Neden seni görünce büyülemişti ki beni.
Seni daha fazla görmeye başladığımda bir şey fark ettim. Yıldızların yolculuğu sadece gece devam etmiyormuş. Sen her gülümsediğinde milyonlarca yıldız dans ediyordu o gözlerinde. Merak ederdim bazen. Yıldızlar da biliyorlar mıydı gökyüzü dışında başka yerde de parladıklarını. Bunları oturup seninle konuşmayı o kadar çok isterdim ki. Ne yazık ki gerçekleşmemiş bir dilek olarak kaldı bu.
Ne zaman nerede başladı tam olarak bilmiyorum. Sen güldün, kalbim hiç tanımadığım bu duyguyla tanıştı. Ne zaman görsem seni en sevdiği oyuncağına kavuşan bir çocuğun saf mutluluğu yerleşirdi içime. Kalbim göğüs kafesini zorlar kanatlanıp uçmak isterdi gözlerindeki gökyüzüne. Herkes bilsin istiyordum bazen, bazen de sadece kendime saklamak istiyordum. Komik olsa da böyle tezatlarla doluydu hislerim.
Nasıl anlatsam. Seni gördüğüm her gün eskimeyen bir film gibiydi. Her bittiğinde yeniden başlatıp yeniden izlemek isterdim. Gözlerimi seninle kapatıp seninle açıyor, uyurken düşündüğüm son yüz, uyandığımda aklıma gelen ilk yüz senin yüzün oluyordu. İnce ince işlenen bir nakış gibi hayatımın her anına işlemiştin adeta.
Okulun son günüydü. Seni bir daha göremeyecek olmanın korkusu sarmıştı her yanımı. Tüm cesaretimi toplayarak hislerimi anlatacaktım sana. Okula girdim,seni aradım. Sonunda seni bulduğumda başka bir kızla gördüm. Mutluydun hem de çok mutluydun. Hayal kırıklığımın sesi sağır etti beni. Duyamadım senin adını haykıran kuşları. İçim öyle bir buz kesti ki hissedemedim kokunu getiren rüzgarı. Çok bencilce değil mi? Mutlu olduğun için mutlu olmam gerekirdi. Yapamadım işte mutlu olamadım. Arkamı döndüm ve gittim. Bir beklentim yoktu belki. Yine de canım yandı işte. Kalbimde bir kağıt kesiği sızısı vardı. Sonraki günler keşkelerle geçti. “Keşke daha erken cesaretimi toplayıp söyleseydim sana’’. Her şey farklı olur muydu? Cevapsız bir soru olarak kaldı aklımda.
Aradan seneler geçti. Hayatın olağan akışı içinde bir koşuşturmadır başladı. Aklıma gelmiyordu bile. Unuttum sanmıştım. O zamanlar içimde alev alev yanan bu aşkı sonunda söndürmeyi başardığımı düşündüm. Ne kadar da yanılmışım. Seni yeniden gördüğümde anladım.
Yazın son günleriydi. Yaz güneşi son selamını vermekle meşguldü insanlara. Fırçasını eline alan sonbbahar, yaprakları kendi rengine boyamaya başlamıştı bile. Fırsat bu fırsat diyerek bisikletime binip gün batımının en güzel izlendiği tepeye gittim. Kendi deyimimle 'Gün Batımı Tepesi'ne. Manzarayı buradan izlemeyi çok severdim. Ne yalan söyleyeyim insanların burayı henüz keşfetmemiş olması işime gelirdi. Ne zaman gelsem hep oturduğum yeri boş bulurdum.
Oturup kafamı gökyüzüne kaldırdım. Elimi kaldırıp parmaklarım arasından sızan güneşe bakmaya çalıştım. Sanki becerebilecekmişim gibi. Sonuç yaşaran gözler. Bir yandan güneşe söyleniyor bir yandan gözlerimi siliyordum. Sonra dayanamayıp bu duruma güldüm.
- Oturabilir miyim?
Soruyu duymamla kendimi toplamam bir oldu. Büyük ihtimal az önce söylendiğimi duymuştur diye düşündüm. Ne yalan söyleyeyim utanmıştım. Sesin sahibine döndüğümde seni gördüm. Tüm duygular aynı anda firar etti saklandıkları yerlerden. Hep hayal ettiğin gülümsemen vardı yüzünde ama bir farkla. Bu sefer bana gülümsüyordun.