Ey cananım, Ay yüzlüm, Mehtabım!
Afitâbcemâlini görmediğim her bir lahzâ beni ne kadar müşkül ve bitap ediyor bilemezsin. Şu vakit, halet-i ruhiyemi görsen inan ki kalbinde sekteler başlar, mes’ud günlerin ziyan-ı perişân olur. Aşk-ı mecazî değil asla sana olan sevgim. Bilâkis, izdivâcımız gerçekleşirse şu alamet-i farika dünyada, cennetin kevser şarabını birlikte içeceğimiz günleri bir çocuk gibi sabırsızlıkla bekler ruhum.
Aziz sevgilim, Azizem. Biliyorum kalbimden damlayan bu derûn nâmeler gül lokumu yanaklarını kızılcık şerbetine çevirmiştir şimdi. Lâkin ben ahmer rengi leblerinden çıkan iki satır nâmeye ölesiye muhtacım. Tesadüf edersek bugün aciz bedenim seni görmek ister. Ne olur mahrum etme beni aşk-ı bülbül sesini işitmekten. Ruhum; o vakit iki lakırdı edemezsem affet beni. Güzelliğinin karşısında dilim lâl, gönlüm hoş olur. Kelimat-ı latifeler etmek isterim ay gibi cemalini görmeye nâil olunca. Lâkin nafile. Gel gör ki helecanımdan dizlerim titrer. İzhak eyleme ne olur beni. Öylece durup sana bakarken menekşe rengi gözlerini gönlüme iyice nakşeder, geceleyin asumandaki her bir ahterde seni görürüm.
Sevgilim, işte ben o vakit âlem-i saadete ererim.