Güzel Atlar Ülkesi / Kayra ve Neva
Haydi şimdi gelin hep birlikte M.Ö. 6. yüzyılda adını Persler’den alan Güzel Atlar Ülkesi’ne gidelim bugünkü adıyla Kapadokya‘ya. Burası 1985 yılından beri Unesco Dünya Kültür Mirasları listesinde yer alan doğa ve tarihin iç içe geçtiği, insana mistik hazlar yaşatan bambaşka bir yer. 60 milyon yıl önce Erciyes dağı, Güllü dağ ve Hasan dağın yarattığı volkanik arazinin küllü ve yumuşak tabakalarının milyonlarca yıl boyunca rüzgar ve yağmur sularıyla aşınması ile şekillenmiş.
Kayra ve Neva, bu topraklarda yaşayan iki genç, Nevşehir’in farklı ilçelerinde birbirlerinden habersiz yaşayıp giderken, Kayra’nın babaannesi Fatma Nine tarafından çöpleri çatılıp tanıştırılıyorlar. Kayra ninesini kıramadığından buluşmayı kabul ediyor ancak bir etkilenme olmazsa devamı gelmeyeceğini de nazikçe bildiriyor. Nine ‘’Sonrası beni ilgilendirmez zaten ‘’ diyerek kabul ediyor. Kayra otuz yaşında üniversitede ekonomi okuduktan sonra yaşadığı topraklara geri dönen ve orada köklenmeyi düşünen, eline mesleğini almış bir genç. Neva ise 26 yaşında hemşire bir genç kız. Babası Türk Sanat Musikisi’nde bir makam adı olan ve şifa veren anlamına gelen ismini koyarken, içinden de ‘’Çevresine de şifa olsu inşallah ‘’ diyerek niyet ediyor. Baba udi, fasıllarda çalıyor. Gün geliyor Neva hemşirelik kazanıyor ve babası çok mutlu oluyor niyeti gerçekleştiği için.
Neva ela gözleri ve pırıl pırıl parlayan bembeyaz cildi ve tebessüm edince ortaya çıkan gamzesiyle Kayra’yı ilk görüşte çok etkiliyor hatta tanışmaya giderken nazlanan Kayra dönüşte ninesinin yanaklarından öperek nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor. İki aile de tanışmalarından sonra gençlere müdahale etmeyip beklemeyi uygun görüyorlar. Derken aylar geçiyor ve altıncı ayın sonunda daha fazla beklemek istemeyen Kayra, evlilik teklifi için bir sürpriz yapmaya karar veriyor. Daha önce gittikleri Göreme’deki Aşk vadisinde, seyir terasında konuşurlarken Neva’nın ağzından kaçırdığı balona binme olayı aklına gelince ‘’İşte bu‘’ diyor.
Yalnız bu balonlar genelde gün doğumunda sabah 05.30-06.30 saatleri arasında olduğundan Neva’dan ailesine nöbeti olduğunu söyleyerek evden erken çıkıp çalıştığı otele gelmesini rica ediyor bir sürprizi olduğunu söyleyerek. Neva otele geldiğinde hemen bir araçla balon turlarının yapıldığı alana gelip havalanıyorlar. Neva büyülenmiş bir halde çevreyi izlerken Kayra cebinden çıkardığı tek taşı alıp Neva’nın gözlerinin içine bakarak soruyor. ‘’Hayatımızın geri kalanında da bana şifa olmaya söz verir misin, seni tanıdığımdan beri sensiz bir hayat düşünemiyorum canım. Bu eli hiç bırakmayacağına söz ver lütfen. ‘’ Neva şaşkın ama gözlerinin içi gülerek cevaplıyor.”’Onur duyarım ben de seni çok seviyorum. ‘’Parmağına yüzüğü takarken elleri titriyor Kayra’nın. Sonra kuvvetle sarılıyorlar birbirlerin, hiç bırakmamak istercesine. Bu arada yükseldiklerini fark edip çevreyi izlemeye başlıyorlar, baş döndürücü bir manzara eşliğinde anda kaybolup gidiyorlar.
Balonda bir yandan çevreyi izlerken bir yandan Neva’nın omzuna elini atan Kayra, kulağına fısıldayarak sevgilisine şiir okuyor. ‘’Yolu rastgele yürürsen ömür olur, denginle yürürsen şiir olur.” Bizim hayatımız da şiir gibi olacak seninle …Neva ne diyeceğini bilemeyip tebessüm ediyor ve gamzeleri çıkıyor. Ela gözleri üzerine giydiği yeşil kaz tüyü montunun ve sabah güneşinin de etkisiyle yeşile çalarken Kayra onu hayranlıkla izlemeye devam ediyor. ‘’Teklifimi kabul ederek beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin, kıymetlimsin sen benim.”
O ara akıllarına gelip birkaç poz fotoğraf çekerek o anları ölümsüzleştirmek istiyorlar.
Balon tepe noktasına vardığında manzaranın büyüsü mutluluklarına eklenirken birden Neva’nın aklına geliyor. ‘’Hayatım, tam da bu saatlerde tüm duaların kabul olduğu seher yeli denilen bir on dakikalık zaman dilimi var. Hadi gel gözlerimizi kapatıp dua edelim, kaçırmayalım bu anları. Biliyor musun bu zamanda çok özel su damlacıkları olurmuş ve bu su damlacıklarını kainatta tutabilen yegane varlık gül bitkisiymiş. Gül taç yaprakları sayesinde kokusunu bu damlacıklara borçluymuş.”
‘’Demek o yüzden gülün frekansı bu kadar yüksek. Senden ne çok şey öğreniyorum Neva. İyi ki varsın.” Yavaş yavaş inişe geçmeye başlamışken birkaç poz daha çekiyorlar. Zaman ve mekan öyle büyüleyici ki bu anların bitmesini hiç istemiyorlar ama tur bitiyor yere iniyorlar. Geldikleri araca binerek Kayra’nın çalıştığı otele dönüyorlar. Orada, terasta özel bir kahvaltı onları bekliyor. Kayra Göreme bölgesindeki kaya otellerden birinde çalışıyordu ve tüm bunları günler öncesinden en ince detayına kadar planlamıştı. Bu kaya otel ve restoranlar M.S. 4-13. yüzyıl manastır hayatının yaşandığı yerlerdi ve Neva için çok mistik hisler barındırıyordu. Kayra’nın her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmesi çok hoşuna gitmişti ve her fırsatta elindeki yüzüğe bakarak yaşadıklarının bir rüya olmadığına inanmak istiyordu.
Neva: ‘’ Kime ne iyilik yaptım da Allah seni benim karşıma çıkardı diye düşünüyorum.”
Kayra: ‘’Senin varlığın şifa canım üstelik mesleğini aşkla yaparak her gün kimlere şifa oluyorsun kim bilir, asıl ben çok şanslıyım.”
Kahvaltı sonrası Neva’yı evine bıraktı ve gönül rahatlığıyla işine devam etti ama akşamı iple çekiyordu çünkü günlerdir alacağı cevabı merak ederek uyuyamamıştı. Bu akşam huzurla uyuyabilirdi artık. Sevdiği kadın onun omzunda yaşlanmayı kabul etmişti daha ne olsun. Akşam eve gidince ilk işi ninesine sarılıp teşekkür etmek olacaktı, tanışmalarına vesile olduğu için. Bu eski insanların sezgileri ne kadar kuvvetli oluyordu böyle.