İç Sesim Bit Pazarında

"Aman Tanrım hiç mi banyo yapmadın be adam bu ne koku böyle?!" Nereye gidersem de yanımda bitiyorsun. Bu kalabalık pazar yerinde kimseyi tanımam bilmem, kokun sayesinde seni tanıdım. İşte gene geldi. Git benden uzaklaş, hatta evine git ki milletin burnunun direği sağlam kalsın!

Şu tezgahtaki düşünen melek heykeli nasıl da güzelmiş. Elimden bırakmak istemiyorum.

-Fiyatı nedir bu melek heykelinin beyefendi?

Pazarcı duymadı ama yanımdaki güzel, şık hatta giyiminden ve çantasından da zengin olduğu belli olan sarı saçlı, havalı kadın duymuş olacak ki elindeki kahve fincanını ve altlığını işaret ederek;

-Güzel fincan değil mi?

-Evet güzelmiş.

-İki haftadır bu pazar yerine geliyorum ve pazarlık yapıyorum. Nihayet istediğim fiyatı verdi. Altında Bulgar malı yazıyor. Kalitelidir değil mi?

-Bilemiyorum.

-Bak şurada yazıyor.

Bulgar malı derken elindeki fincanı ters çevirerek altındaki yazıyı daha iyi görebileceğimi düşünerek gözüme soktu. "Ben yakın göremem hanımefend." diyecek oldum ki samimiyet içerisine girmek istemediğimden "Hı hı!" diyerek geçiştirdim.

Kendimce en yüksek sesle;

-Bu melek heykeli ne kadar beyefendi?

-İyidir Bulgar malı değil mi, alayım mı sizce?

Ah hanımefendi! benim bildiğimi de nereden çıkardınız? Üstelik ben kırkımdan sonra kahve içmeye başladım. Kahve fincanını geçtim. Bir de "Bulgar malı iyi midir? diyorsun. Mezatçı mıyım ben… Zaten bu pazarcı da herkesi duydu bir beni duymadı. Tabi adam alışmamış ki beyefendi diye seslenilmesine ondan hiç alınmıyor üzerine maşallah…

Yanımdaki kadına da ters ters bakarak;

-Sen de git kime soruyorsan sor hatta her şeye bir cevabı olan Google'ye sor. Bana sorma yahu!

-Alayım mı bunu?

-Hay elinin körü al al da düş yakamdan.

Beyefendiliği hiç üzerine alınmayan pazarcıya sinir olarak lakin melek figürlü güzel heykelciği de aklıma alarak uzaklaştım oradan.

"Çocuğum bak bakayım bu pantolon olur mu bana?" diyen teyzenin sesi dikkatimi çekince, pazarcıdan önce ben baktım. Pantolon 40 beden, teyze olmuş 54 beden sorduğu soruya bak. O pantolon ayak bileklerinden yukarı çıkmaz. Pazarcı demez mi;

-Teyzem onlar likralı kumaş değil, esnemez.

Hadi oradan likralıymış, esnemezmiş. Olmaz yahu zorlasa da patlasa da tepinse de hatta üç kişi çekiştirerek giydirmeye çalışsa da olmaz. "Teyzecim, ya sen şimdi evet git, yemeden içmeden kesil, maraton koşusuna çık, denizleri aş; pilatese, yogaya yazıl. Eriyince gel ya da al bu 54 bedeni giy mis gib." der insan… İlla bir pazarlamacı ağzı ile cevap verilecek. Alışkanlık olmuş bunlarda.

Yan tezgahtaki birbirinden güzel çantalar nasıl da dile gelip "Gel, gel!" diye sesleniyorlar. Hepsi birbirinden güzel seçmeye zorlanıyorum. Karıştırdıkça karıştırıyorum, daldıkça dalıyorum ki en iyi 10 liralık çantayı bulabilmek için. Kendimi kaybetmişken ve adeta çantalarla bir bütün olmuşken bir ses kendime getiriyor.

-Abi sende çarşaf var mı?

Hadi canım çarşafta mı varmış bu çantacıda... Hani nerede diye bakınırken etrafa, benim pazarcı cebine el atıyor veriyor iki tane. Bu cebe sığan çarşafmış meğer. Beğenmiyor kara kuru, genç oğlan. "Abi uzun yok mu?" diyor.

"Evet evet var! Bak ilerideki tezgahta 160-200 cm bulursun orada,yastık yüzü de bedavaymış birlikte alırsan." diyorum.

En sevdiğim tezgah bu işte; ikici el kitap satanlar. Zaten oldum olası sevmişimdir okunmuş kitapları. Sadece kitap almıyorsunuz; ilk sahibinin yaşanmışlıklarını, kitap üzerine bırakmış olduğu tüm izleri, notları, altını çizdiklerini ve hangi duygu ile okuduğunu merak ederek her sayfada keşfe çıkıyorunuz adeta... Yani sadece kitabı değil, bir hayatı da çözümlemeye çalışıyorunuz okumanız buyunca... Gerçi tezgahtaki kitapların bir çoğunu okumuşum ama okumadıklarımın içinden iki tanesini seçtim. Biri 30 lira diğeri 20 lira.

"İkisi 25 lira olur mu?" diyorum. Ne de olsa buraya gelirken bit pazarı müdavimleri sıkı sıkıya öğütlediler beni... "Her söylenen fiyata yarı fiyat teklif ver ki istediğin rakama daha rahat ulaşırsın."

"30 liralık olanda indirim olmaz, 20 liralık olan 10 lira olur." dedi kadın pazarcı.

yi ben de 10 liralık olanı alayım o zama." diyerek bilmiş bilmiş şöyle yukarıdan bir cevap verdim. İndirim yoksa almam postasını pek güzel koydum kendimce. Oh! Nasıl mutluyum anlatamam ilk alışverişimde zorlanmadan yarı fiyatı ödedim. Diğer kitabı da zaten o kadar istemiyordum. Demek ki kadın pazarcılar biraz saf oluyor.

İç çamaşırı tezgahları da pek güzeldi ama hepsi erkek pazarcı. Ben şimdi bunlara nasıl bakayım, elleyeyim. Ben neye gözümle baksam uyanık pazarcı benden önce dikkat kesiliyor. O melek figürünü satan adam, iç çamaşırı satsaydı keşke. Bakmıyor, duymuyordu ne güzel... Şu sütyenler de hem marka hem güzelmiş de ancak bedeni konusunda kararsız kaldım. Soramam da demin ki teyze gibi. "Bunlar bana olur mu?" desem adamın direkt bakacağı yer belli. Adam beni gözüyle önce soyacak sonra giydirecek. Olmaz da demiyor zaten hiçbiri...

"Olur abla olur hem de çok güzel olur." der, alimalllah rezil olurum tüm pazara...

Kalabalıktan da bunalmış olarak çıktım pazar yerinden. Bir an önce eve atıp kendimi saf pazarcı kadından almış olduğum kitabımı okumak istiyordum.

Nereden bilebilirdim ki yarı fiyat ödediğim için sevinmiş olduğum kitabımının da son yarısının eksik olduğunu...


İlginizi Çekebilir

Ben Okyanusum

Adem TAVUKÇUOĞLU

Anlat Büyükbaba

Nuray SEZEN

Her Şey Yarım

Sevgi TÜRKMEN