Günce

 

Fazlaca zamandır sessizliğimle kavgalı haldeyim. Konuşarak atamayacağım bir zehir gibi damarımdan süzülmesini hissedebiliyorum cümlelerimin. Ne zaman ağzımı açsam seçtiğim kelimeler yerine kan damlıyor dudaklarımdan. Susturuyor dişlerim kanatarak tüm benliğimi ama neden...

Çoğunlukla kendi kendine sorulan soruların muhatabı da kendi oluyor insan. Her ne kadar cevabı bilinmediğinden ortaya atılmış olsa da sorular. İster istemez ikinci bir ses arıyorsun, kaybettiğin için kendi sesini.

Ne zaman fazlaca düşüncelere sahip olsam ki bu genellikle her zaman olur, ekmek kuyruğundaki sokak çocukları gibi birbirine girer cümlelerim. Artık bir cümbüş yeridir beynim. Açlığını gidermenin mutluluğu ve aç gözlülüğün başlangıcıdır orası. Kavgası, gürültüsü çoğunlukla da ezilme tehlikesinden, kim bilir, arapsaçına dönmüştür ruhumum her bir santimi.

Günler geçiyor ve ben ağzımdaki kan tadına da bana ait olmayan seslere de alışıyorum. Ya da alışmak zorunda bırakıyorum kendimi. Zaten ne kadar doğsa da cevap hakkım ya da istesem de bağırmak avazım çıktığı kadar. Bilirim ki her bir sesli harf, sese dönüşebilmek için sessiz bir harf bekler. Bu yüzdendir ben de sağırlar ülkesin de yaşayabilmek için kendimi dilsizleştiriyorum. Kapatıyorum kulaklarımı bildiğim her denkleme, ben de herkes oluyorum. En çok da boğazım acıyor yutkunmaktan bildiklerimi, öğrendiklerimi, hissettiklerimi ve tabii ki sabrımı. Yutkunmasam ne fayda, ağzımın içi kan dolu. bütün kelimelerim yapış yapış, birbirine geçmiş, acı bir tadı var adeta.

Belki de bu kelimeler sadece benim için dudaklarımı kesen cam parçaları gibidir. Eğer kelimeler herkes için ağzındaki bir cam parçası olsaydı. Kimse sözleriyle yaralayamazdı karşısındakini, aynı yaraya sahip olacağı için. O zaman da zor olur muydu konuşmak ...


İlginizi Çekebilir

Varılmayan/a Doğru

Tahir Can GÜRSOY

Yolsuz Yolcu

Sema UZUNKOCA