Şehnaz

Elinde kazması ile hatırlıyorum onu. Pazen eteğinin lastik ön kısmını bir yumruk gibi kıvırırdı; içine sigarasını çakmağını yerleştirirdi. Omzuna koskoca çapayı asardı, kendinden emin bir asker edasıyla. Meğer düşman bellediğine nasıl yaklaşacağını, onu nasıl alt edeceğini düşünerek atarmış adımını mısır bahçesine.

Mısır bahçesi kutsal bir mekandı onun için. Ailesini geçindirdiği ve yıllar sonra öğreneceğimiz, kendisinin dantel gibi işlediği bir plana katkıda bulunacak parasını kazandığı bir iş yeriymiş gözünde. Yani o kadar basit değil. Yirmi beş yıllık plan tıkır tıkır işlerken planın sesini duymayan, hissetmeyen ahali için adeta sessize alınmış bir bomba idi.

O kazmayı öyle bir vururdu ki toprağa; sanki bütün vücudu, gözleri, bakışları, kolları, beli ona sabır dilerdi. Tamam, sen çapala biz yanındayız der gibi. Bu kadar mı aynı olurdu her şey. Bakışlar, kazmanın ritmi; toprağın, kazmanın yaklaştığını görünce yanlara dağılması bile planın bir parçasıydı. Ama bizim gördüğümüz sadece işini bir asker gibi düzenli yaptığıydı ki çocuk denecek halimle bile hissederdim.

Küçük bir köyde ünlü olmak çok kolaydı. Yani görünür olmak, iyi not almak, başka işlerinde önünü açıyordu. Şehnaz artık düşmanı alt eden bir asker gibi vuruyordu kazmayı. Hangi bahçe olduğu önemli değildi.

Şehnaz 45 yaşlarında, bir çift gök mavisi gözleri olan, orta boylu, biraz topluca, yüzü güneşten kızarmış bir kadındı. Duygularını asla tahmin edemezdik. İki kızı ve eşiyle beraber yaşıyordu bahçeli eski bir evde.

Evlerinde de hatırladığım, temizlik kokusuydu.

Hatırlayabildiğim tek tük sözleri:

“Selamün aleyküm”

“Ben bahçeye geçiyorum”

“İyi akşamlar”

“Abdest alacağım”

Bu kadardı. Konuşursa planı aksardı belki de gecikirdi. Sabır da bir yere kadardı, değil mi dostlar.

Bazen evine gittiğimiz olurdu. Hani filmlerde esrarengiz karakterler olur ya. Gizemli… İşte kızlarından biri özellikle o gizemi giysi gibi taşıyordu her mevsim. Hep izlerdim. Sessiz film gibi. Canlı canlı. Yok anam! Bunların canı çıkar sır vermezlerdi.

Şehnaz evde de çalışırdı. Para karşılığı dantel örerdi komşu genç kızların çeyizleri için. O da planın parçasıymış. Kazmayla toprağı nasıl dağıtıyorsa aynı şekilde, dağıttığı toprağı   ilmek ilmek bir araya getiriyordu sanki.

Hatırladığım kadarıyla, ağır bir bulut dalgası geziniyordu evin her köşesinde insanı mutsuz eden. Sadece gözlerle iletişim kuruluyordu aile fertleri arasında. Böyle bir ortama neden dahil olmak ister insan. Sormayın, hatırlayamam. Beni oraya taşıyan duyguyu. Muamma.

Bir insan bir hedef için bu kadar mı sabırlı olurmuş. Düşünebiliyor musunuz bu yirmi beş yılda neler olur? Eşi ile hiç konuşmadan; öfke nefret ve sabırla geçen yirmi beş yıl.

Bir gün tüm köylülerin çok şaşırdığı bir trajedi yaşandı köyde. O gün ne dantel örüldü ne de çapa yapıldı. Şehnaz planı devreye koymuştu o büyük gün.

Şehnaz yirmi beş yıl sonra bir gün kimseye haber vermeden eve bir kamyon çağırmış, iki kızını ve eşyalarını alıp kaçmıştı. Duyduğumuza göre kendine bambaşka bir hayat kurmuş. Bir daha gören olmadı.

Meğer kazma ve dantel, kaderini değiştirmek, kendisine biçilen hapishaneden kaçmak içinmiş. Daha sonra öğrendiğimize göre Şehnaz, yirmili yaşlarında, kocası tarafından zorla kaçırılmış ve o zamanın kültürel değerlerine göre ailelelerin de onayıyla evlendirilmiş. Ancak Şehnaz’ın hiç istemediği bu evlilik; onun tüm hayallerini, belki de sevgi dolu bir eş hayalini elinden almış. O zaman kafaya koymuş. Ben bu adamdan bir gün gideceğim.

Kocası Arif de yanardağ patlamasından korkan bir tavırla sessizleşmiş, her an patlamaya hazır bir eşle yıllar geçirmiş meğer. Tembel bir adamdı. Tabii ekonomik koşullar 1965’ler de o kadar kolay değildi. Hele ilkokul mezunu, köyde yaşayan genç bir adam ve kadın için.

Kızları da babalarını hiç sevmemişler. Hiç mi şefkat duymaz insan babasına. Yirmi beş yıl sonra hedeflerine ulaşmak için kaçtıkları gün, Arif bir anda bomboş bir evde yapayalnız kaldı, sefalet içinde. Nereye kadar komşular bakabilirdi. Akrabaları onu huzurevine yatırdı ve yıllar sonra huzurevinde vefat etti. Duyduğumda çok üzüldüm. Yaşamadan göçen herkes adına.

Ne kadar trajik değil mi? Yirmi beş yıl öfke dolu yaşamak, para biriktirmek için çok çalışmak, tüm bu zorluklara ileride mutlu olabilmek için katlanmak. Bir insanın hayatına, sorgusuz sualsiz sızan sevgisizlik öfke, insan hayatına nasıl çelme takıyor. Sizce Şehnaz ve kızları yaşadı mı?

Ne kendileri yaşadı ne de yaşattılar gibi.


İlginizi Çekebilir

Petra

Sonay SALMAN

Kıssadan Hisse

Erol ÇOLAK

Klikral Seyahat

Damla Güler ÖZTÜRK