Yaşasın Cumhuriyet
Bu topraklarda özgürce rahat nefes alıp veriyor, demokratik olarak yaşıyorsam elbette “Yaşasın Cumhuriyet” derim. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” derken ne güzel dile getirmiş Atatürk, tek cümle ama içinde birçok değer içeriyor. Atatürk 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettiğinde aklında, fikrinde Türk ulusunun geleceği ve istikbali vardı. Peki, Cumhuriyet ne demek? Cumhuriyet ilanı bize hangi yenilikleri, hangi değişimleri getirdi? Öncelikle Cumhuriyet siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir yönetim şekli ve Monarşinin zıttıdır. Saltanatla yönetilen ülkemize demokrasinin gelmesiyle padişahlık dönemi resmen bitti. Böylelikle bağımsızlığa kavuşmanın önündeki en büyük engel de kalkmış oldu.
Cumhuriyet özgürlükçü, yenilikçi, bir toplum olma yolunda büyük adımlar atılmasının yolunu açtı. En önemlisi din ve devlet işlerinin ayrılıp, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve laik bir düzene geçilmesi oldu. Bununla birlikte pek çok haklar Türk ulusuna verildi. Seçme ve seçilme hakkı, eğitim hakkı, yaşama hakkı, çalışma hakkı, Arap alfabesinin kaldırılıp Latin alfabesine geçilmesi... Bu liste uzayıp gider. Yok sayılan, hor görülen kadınlarımıza hak ettikleri değerin verilmesi. Geri kalmışlıktan ileriye taşınan bir ulus. Karanlıktan aydınlığa kulaç atmak.
Yani diyeceğim o ki, Cumhuriyet, büyük mücadelelerden sonra kazanılmıştır. Bu İstiklal savaşında vatan sevgisi, cesaret, istek ve onur var. Bundan yüz yıl önce girilen mücadeleden önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlü, yenilikçi ve stratejik görüşüyle Türk halkı el ele verip bu savaştan zaferle çıkmıştır.
Küçükken Cumhuriyet bayramlarına hazırlanırken içimde hep farklı bir heyecan farklı bir coşku olurdu. Bu şimdi de devam ediyor ama çocukken bu onuru hissetmek apayrıydı. Bir başkalık vardı o kutlamalarda, okul bandosundaki yerimi aldığımda baştan aşağı özenle dikilmiş kırmızı renkte, sırma işlemeli ceketim, lacivert pilili eteğim, kar beyazı çoraplarım, gıcır gıcır ayakkabılarımla sevinçle Türkiye’nin doğum gününü kutlamaya giderdim. Ekim soğuğu içimi titretse de benim içimdeki heyecan o titremeyi unuttururdu. O kutlamalarda çok derinlere inen o farklı duygu günler öncesinden başlar tören bitimine kadar devam ederdi. İçimde bir şeyler gittikçe yükselir, ayaklarım adeta yerden kesilirdi, gri bulutlar birden bire masmavi olur kucak açardı bana, ben de bırakıverirdim kendimi hemen o coşkuya. O zamanlar bunu çokta adlandıramazdım ama şimdi bunu düşününce o içimi titreten duygunun Atatürk’e duyduğum minnet, gurur, vatan sevgisi ve onur olduğunu düşünüyorum. Ayriyeten böyle güzel bir gün de doğmanın farklı gurunu da yaşarım. Her 29 Ekim de bu çifte kutlamayla adeta kanatlanırım. Bu kutlamalar hiç bitmesin, bayrağımız özgürce dalgalansın.
Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Öyle Atam bu cumhuriyeti sen kurdun bizler yaşatacak ve sürdüreceğiz.
Bugün ay yıldızlı bayrağımın altında gururla duruyorsam bunu yüz yıl önce vatanı uğruna canını hiçe sayan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e şehitlerimize, gazilerimize, Türk ulusunun bu zafere erişmesindeki gözyaşına, akıtılan kana, birlik ve beraberliğe, büyük mücadeleye borçluyum, unutmuyorum hiçbirimiz de unutmamalıyız.
Yaşasın Cumhuriyet.