Kırık Camın Gölgesinde
Yaşadığı ev, Selami için bir sığınak olmaktan çok uzaktı. Dar koridorlar, düşük tavanlar ve karanlık köşelerle doluydu. Duvarları, zamanın yıpratıcı etkileriyle adeta yarılmış gibiydi. Her adımında çatlakların altından yükselen toz ve kırıntıları, geçmişin izlerini taşıyordu. Bu ev, içine hapsolmuş hissetmesine neden olan bir kafes gibiydi. Sadece evin çalışma odasında bilgisayarın oynak harflerine anlam yüklediği zaman nefes alabiliyordu. Selami, odasına doğru yürüdüğünde üst kattan gıcırtılı sesler duysa da aldırmadı. Selami'nin çalışma odası, yıpranmış bir halının üzerinde adeta yükseliyordu. Duvardaki asılı annesinin fotoğrafı, zamanın akışını durdurmuş gibiydi. Penceresinden sızan ışığı kalın siyah perdeyle kapadı. Bu seferki kahramanına kimsenin karışmasını istemiyordu. Masanın üzerindeki bilgisayarını açtı ve…
“Serdar’ın hayatına sinek gibi yapışan ve yalnız bırakmayan Suzan…” Bilgisayar ekranında yazılar belirmeye başlamıştı. Selami, klavyenin tuşlarına dokunurken beklenmedik yeni bir misafirin hayatına girmesi sevindirmişti onu. Yutkundu. Kelimeler, Serdar'ın ne kadar önemli olduğunu ifade etmek için yetersizdi, kelimelerin arasında kaybolmuş gibi hissetti. Onunla ilgili gerçek duygularını ifade etmek, sanki dil bilmeyen bir adamın yazmaya çalışması gibiydi. Masanın üzerindeki kâğıt yığınları, kalemler ve notlarla göz göze geldi içi sıkıldı birden, kendini odanın dışına atıverdi. Oysa yazdığı diğer kahramanlar onu bu kadar zorlamamıştı. Koridorun her tarafından gelen annesinin gıcırtılı sesini duyduğunda yüreği sıkıştı. Her seferinde ondan kaçmak istese de ayakları onu yine aynı yere getiriyordu.
"Bir daha duymazsan beni, seninle ne yapacağımı bilemezsin, Selami!"
“Anne çalışıyordum…”
“Çalışmak mı? Selami çabuk yukarı gel!..”
Selami başını önüne eğdi. Annesinden gelen sözler, onun içindeki çaresizliği daha da artırmıştı. Son zamanlarda bu ses koridorlarda nefretle yankılanıyordu.
“Suzan’ın takma dişleri, ağzından fırladı ve odanın kapısını aralayan Serdar’ın ayaklarının dibine düştü…” merdivenleri çıkarken birden yüzünde tebessüm belirdi Selami’nin.
“Evet, evet, hikâye böyle devam etmeli!..” diye fısıldadı. Üst kattaki koridorda yanan titrek lambanın aydınlattığı duvarda asılı aynadaki yüzüne baktı. Yüzündeki ifade, derin bir hüzünle bulanıklaşmıştı yine, anlatılamayan bir hikâyenin izlerini taşıyordu; derin yaraların gölgesi altında ezilmiş gibi kırık bir cam gibi karanlık bir masal kitabının unutulmuş sayfaları gibi.
“Selami öldürmek mi istiyorsun beni, ölmeyeceğim daha… Senin yok oluşunu görmeden gitmeyeceğim…” Selami yavaş yavaş annesinin odasının kapısını araladığında ayaklarının dibindeki sevimsiz halıya baktı, bir de kurduğu düşlerin hiçbirinde olmayan annesine…