Yaratıcı Yazarlık/ Kalemin Ucundaki Sonsuzluk/ Kurmaca
Kurmaca, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak gerçekliğin ötesine geçen bir dünya yaratma sürecidir. Bir öyküye adım attığınızda yazarın düşüncelerinde yankı bulan her satır, farklı bir gerçeklik sunar. Zaman zaman kendimizi öyle bir kaptırırız ki gerçek ile kurmacanın arasındaki ince çizgi kaybolur. Kurmaca öylesine canlı ve inandırıcı gelir ki birdenbire kendimizi karakterlerin duygularında, ortamın atmosferinde ya da olayların akışında buluruz.
Gerçeklik bir kenara çekilir, hayal gücünün dokunuşlarıyla şekillenen yeni bir dünyanın kapıları açılır.
Kurmaca metin, gerçek dünyadan bağımsız olarak yazarın hayal gücüne dayalı olaylar, karakterler ve kurgusal bir dünya üzerine inşa edilen metinlerdir. Kurgusal kelimesi “gerçek yaşama ait olmayan, kişinin hayal gücüyle ortaya koyduğu her şey” olarak tanımlanabilir. Estetik bir kaygıyla yazılır ve anlatılan olaylar tamamen kurgu olabilir ya da gerçek dünyaya dayansa bile gerçeklerden sapmalar içerir. Edebi metinlerde yaşanan gerçeklik olduğu gibi anlatılmaz. Anlatılırsa tarih olur, hatıra olur, kısacası fikri metin olur.
Hak verirsiniz ki sanatçı eserini oluşturuken her zaman gerçek hayatın içinden kahramanlar, yer, zaman veya olaylar bulması imkânsızdır. Bunun için birçok sanat türünde, sanatçılar hayal güçlerini kullanarak gerçek olmayan kahramanlar, mekânlar veya olaylar ortaya çıkarırlar. İşte bunların tamamı kurgusal anlatımı meydana getirir.
En basit konular bile, iyi bir kurgu ile doyumsuz bir okumaya dönüşebilir.
Kurguyu, basit bir tabirle öykünün iskeleti olarak tanımlamak mümkündür. Anlatmak istediklerimizi yerleştirdiğimiz, belli bir düzene sokarak en düzgün şekle kavuşturmaya çalıştığımız kalıptır. Öyküye yön verir, onu bir surete kavuşturur. İyi bir üslup ve özgün bir konu, kurguya destek olur.
Kurmaca, bir anlamda gerçekliği yeniden yazma sanatıdır. Karakterler, olaylar, zaman, mekân, tema ve çatışma bir araya geldiğinde, her şey bir bütün hâline gelir.
Gelin, bir öykünün nasıl hayat bulduğunu ve hangi unsurların onu ayakta tuttuğunu birlikte keşfedelim.
Öykünün İlk Kıvılcımı
Her şey bir düşünceyle başlar. “Ne anlatmak istiyorum?”
Öykü yazmaya başlamadan önce ilk adım, ne hakkında yazacağımızı düşünmektir. Konu ve tema işte tam burada devreye girer. Bir çoğumuz bu terimleri bazen birbirinin yerine kullanabiliriz, ancak ikisi arasında önemli farklar vardır. Bu farkı anlamak, yazdığımız ya da okuduğumuz metnin anlamını daha iyi kavrayabilmemize yardımcı olur.
Konu, bir öykünün temel hikâyesidir; yani, olayların ne olduğunu ve ne şekilde geliştiğini anlatan yüzeysel düzeyde içeriktir. Konu, bir olayın ya da durumun ne olduğunu anlatır. Bu, bir kahramanın yolculuğu, bir cinayetin sırrı ya da bir aşkın en saf hâli olabilir.
Örneğin, konu bir arkadaş gurubunun, ormanın derinliklerinde yolunu kaybetmesi ve kendilerini gizemli bir tapınakta sırlar içinde bulması.
Bu oldukça basit bir taslaktır.
Anlatının Ruhunu Oluşturan Öz
Öykünün gerçek anlamını ve derinliğini kazandıran şey, onu çevreleyen temadır.
Tema, öykünün özüdür, ana düşüncesidir. Aşk, yalnızlık, cesaret, özgürlük gibi. Öykünün
derinliğindeki duygusal ve felsefi katmandır, okura daha fazla düşünme fırsatı sunar.
Aynı örnekten yola çıkarsak tema, bilinmeyene karşı duyulan korku ve bu korkuyu aşma çabası ya da bilinmeyeni keşfetmek ve insanın doğaya karşı mücadelesi olabilir.
Öykünün Haritası
Öykü yazmaya başladığımızda aklımızda o kadar çok fikir uçuşur ki nasıl bir yol alacağımızı bilemeyiz. “Girişte karakteri mi tanıtsam?”, “Karakterim burada ne hissetmeli?”, “Sonunu nasıl bağlasam?” gibi sorular arasında kayboluruz.
İşte burada plan devreye girer. Plan, öykünün başlangıcını, gelişimini ve sonucunu belirleyen taslaktır. Yazma sürecindeki karmaşayı düzenler hem yazara hem de okura tutarlı ve akıcı bir deneyim sunar. Yazarın ne yapacağını düşünerek oluşturduğu haritadır. Olay planı üç bölümden oluşur. Giriş, gelişme ve sonuç.
Öykünün kapısı olan giriş (serim) bölümünde okura “Hadi, içeri buyur!” deriz. Kim kimdir, nerede geçiyor, neden buradayız gibi soruların cevabını bu aşamada veririz. Karakterin bir hedefi, arzusu ya da çözmesi gereken bir sorunu burada ortaya çıkar.
Girişte ipuçlarını verdiğimiz olay ya da durum gelişme (düğüm) bölümünde büyümeye başlar. Öykünün gerçek aksiyonu burada yaşanır. Karşılaşmalar, çatışmalar, yan olaylar, doruk noktası, dönüşüm başlangıcı.
İşte son dokunuş öykünün vedası, sonuç (çözüm). Öykünün bittiği, çatışmaların çözüldüğü ve okurun zihninde “tamamlanmışlık” hissi bırakılan bölümdür.
Girişle okuru içeri alır, gelişme bölümünde heyecanla oradan oraya koşturur ve sonuçta huzurlu bir vedalaşma yaparız.
Plan, öykünün ana hatlarını çizen ve gelişimini sağlayan yapıdır. Bu yapı, öyküyü dinamik ve tutarlı hâle getirir.
Anlatının Temel Taşları
İnsanın başından geçebilecek her türlü olay ya da insanın karşılaşabileceği her durum öykünün konusu olabilir. Olay, bir öykünün hareketidir. Karakterleri harekete geçirir, onları bir yerden başka bir yere sürükler ve karakterlerin eylemlerini belirler. Öyküdeki eylemler, çatışmalar, değişimler ve sonuçlar “olay” unsuruyla şekillenir. Olay odaklı bir öyküde, karakterlerin başına gelen şeyler ve bu olaylarla nasıl başa çıktıkları ön plandadır.
Durum, bir öykünün ruh hâlidir. Karakterlerin içinde bulunduğu duygusal, zihinsel ya da fiziksel durumun derinlemesine incelenmesini sağlar. Durum odaklı bir öyküde, olayların büyük bir önemi yoktur; önemli olan, karakterin iç dünyası ve çevresindeki atmosferdir.
İkisi de öykünün ruhunu şekillendirir, ancak çok farklı işlevlere sahiptir. Öyle ki bir öykünün türü, ritmi ve duygusal derinliği genellikle bu iki unsurdan birinin ağırlığına göre belirlenir.
Çoğu öyküde olay ve durum bir arada bulunur. Ancak bir unsur diğerine baskın olabilir. Örneğin, polisiye öyküler genellikle olay odaklıdır, çünkü karakterin karşılaştığı dışsal çatışmalar ön plandadır. Öte yandan bireyin içsel yolculuklarını anlatan öyküler genellikle durum odaklıdır.
Öykünün Kalbi
Kişiler (Karakter /Tip)
Öykü oluşturmanın belki de en heyecan verici kısmı karakterlerdir. Karakterler, öykünün etrafında şekillenen evrenin ruhudur. İyi bir karakter iç ve dış çatışmalarla gelişir. Kurgusal metinlerde kendine has özellikleriyle yer alan kişilere karakter denir. Psikolojik derinliği ile ele alınan karakter, birey olma özelliği gösterir. Sevinçleri, üzüntüleri, arayışı, yaşadığı çelişkiler ve çıkmazlar hep kendine özgüdür. Başka bir eserde bir benzerine rastlamayız. Karakter ait olduğu eser bağlamında biriciktir.
Tek bir niteliğiyle eserde yer alan kişilere tip denir. Tipler belli bir toplumsal tabakanın temsilcisidir. Eserde bir kere tanıtılırlar ve hep o sivrilmiş özelliğiyle metinde yer alırlar. Söz konusu özellik, tembellik, cimrilik, kahramanlık, titizlik gibi bütün kişileri temsil etmektedir. Benzerlerinin özelliklerini abartılı bir şekilde üzerlerinde taşırlar.
Tipler, genellikle olayların etkisiyle değişim geçirmezler.
Kişiler bir öykünün en önemli unsurlarındandır. Çünkü okuyucular genellikle olaylardan çok karakterlerle bağ kurar. Karakterlerin inandırıcı, özgün ve derinlikli olması, bir hikâyenin gücünü belirler.
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanındaki Çolak Salih, yaşadığı bunalımla, isyan ve sorgulamalarla keskin bir karakter hüviyeti taşır.
Suç ve Ceza romanındaki Raskolnikov, bütün kendine has özellikleriyle sıradan bir katil değildir. Psikolojik derinliği, gelgitleri ve sorgulamalarıyla karakter özelliği taşır.
Yaprak Dökümü romanının kişilerinden biri olan Ali Rıza Bey, son dönem Osmanlı aydınını temsil etmesi yönüyle tip özelliği gösterir.
Moliere’in Cimri adlı tiyatro oyunundaki Harpagon, eserde tek bir özelliğiyle sıyrıldığı için tipe örnektir.
Öykünün Sahnesi
Bir öykünün nerede ve ne zaman geçtiği, atmosferin inşası için kritik bir öneme sahiptir. Mekân ve zaman, okuyucuyu öykünün içine çeken detaylardır.
Mekân, karakterlerin yaşadığı dünyayı, olayların geçtiği yeri ve öykünün atmosferini belirleyen önemli bir unsurdur. Mekânın oluşturulması ve betimlenmesi, öykünün derinliğini ve gerçekçiliğini artırır. Mekân, öykünün genel atmosferini ve ruh halini belirler. Karakterlerin yaşadığı mekân, öykünün tonunu ve duygusal etkisini büyük ölçüde etkiler. Örneğin, karanlık ve ürkütücü bir mekân, gerilim ve korku yaratırken; sıcak ve rahat bir ortam huzur ve güven hissi verebilir.
Zaman, öykünün giriş, gelişme ve sonucunu kapsayan süredir. Öyküde zamanı yazar okura istediği gibi verir. Bazen kronolojik zaman denilen olay ya da durumun başladığı, geliştiği, sonuçlandığı zamana bağlı kalır. Bazen de okur, kendini olayın en çözülmez düğümlü bölümü içinde buluverir. Kimi zaman ise yazar, olayı sonuçtan başlatarak başa doğru bir sıra ile geriye doğru anlatır. Kimi zaman da yazar, zamanı düzensiz kullanır ve öykünün kimi yerinde geçmişe döner, kimi yerinde şimdiyi anlatır.
Öykünün Cazibesi
Bir öykünün asıl cazibesi, karakterlerin karşılaştığı zorluklardan gelir. Çatışma olmadan öykü sıkıcı olurdu, değil mi?
Çatışma, karakterlerin hedeflerine ulaşmalarını engelleyen iç veya dış güçlerin karşı karşıya gelmesi olarak tanımlanır. Çatışma, öykünün ilerlemesini sağlar ve karakterlerin gelişimine katkıda bulunur. Genellikle dört temel çatışma türü vardır:
Kişi-Kendi Çatışması: Bir karakterin kendi içsel duyguları, inançları veya düşünceleriyle olan mücadelesidir.
Kişi-Kişi Çatışması: Bir karakterin başka bir karakterle olan mücadelesidir.
Kişi-Toplum Çatışması: Bir karakterin toplumsal normlar, kurallar veya beklentilere karşı mücadelesidir.
Kişi-Doğa Çatışması: Bir karakterin doğa güçlerine karşı mücadelesidir.
Öykünün Müziği
Bir öykünün dili ve anlatımı, okuyucuyu metnin içine çeken bir melodidir. Üslubun özgünlüğü, anlatıcının bakış açısı ve öykünün ritmi, okuru sürükler ve kendine çeker. Anlatıcı, okurun öyküyü kimin gözünden gördüğünü belirler. Bu, birinci tekil şahıs olabilir ki bu durumda hikâyeyi kahramanın ağzından dinleriz. Ya da üçüncü şahıs bir anlatıcıyla daha geniş bir bakış açısı sunulabilir.
Kurmaca, sadece yazılan kelimelerden ibaret değildir; aynı zamanda bir duygunun, bir düşüncenin, bir dünyanın yaratılmasıdır. Her unsur, öykünün bir parçası olarak büyük resmi oluşturur. Sonunda hem yazar hem de okur, bu yaratılan dünyada yer edinir. Çünkü kurmaca, gerçek dünyadan kaçış değil, onu anlamaya dair bir yolculuktur.