KERTENKELE


Eylül 2020

Tatil o kadar iyi geldi ki sana anlatamam kardeşim! Pandemi yüzünden aylarca evde kaldık, saçımız sakalımıza karıştı. Korktuk tabii tatile giderken nereden mikrop kapılabilir belli değil çünkü görmüyorsun ya gözünle. Yüzümüzde maske, yanımızda dezenfektanlar elimizden geldiğince dikkat ettik ama denizi, açık havayı ne çok özlemişim ha! Yüzmelere doyamadım.

Etrafı gezme fırsatımız da oldu iki kafadar. Bir akşamüstü plajdan kalkıp Teos Antik Kent’e gittik. O gün nasıl sıcak anlatamam, akşamüstü dediğime bakma güneş tam tepemizde! Yarım ay şeklindeki geniş alanda yürümeye başladık. Tabelalar var, bu taraf agora şu taraf meclis binası, ileride tiyatro… Yürüyoruz güneşin alnında. Yüzüm kıpkırmızı oldu ter içindeyim.  Güneş kremi verdi de Hakkı biraz rahatladım yoksa ıstakoz gibi kızaracağım. Tam Şapele doğru yürüyoruz Hakkı taş basamakların altında bir kertenkele gördü.

“Bak bak abi, şunu gördün mü! Şimdi nasıl geçeceğiz ordan, ben çok korkarım kertenkeleden.” “Bir şey olmaz be oğlum” dedim. “Bak taşların arasına kaçtı bile, sen neden korkuyorsun asıl o bizden korkar.”

Atladık taşların üzerinden hayvancık da kaçtı gitti zaten. Şapelin tepesine çıktık. O turu buharlaşmadan nasıl bitirdim ben de bilemiyorum. Yanımıza su da almamışız. Neyse ki bagajda suyumuz vardı biraz. Çok ısınmıştı ama öyle güzel geldi ki o anda!

Beş yıl sonra;

Kertenkele dedin de bak aklıma ne geldi. Beş yıl falan önce, bu pandemi dönemleri… İnsanlar evlerinden dışarıya çıkmakta tereddüt ediyorlar. Biz de nasıl bunalmışız evden çalışmaktan, burnumuzu dışarı çıkaramamışız aylarca. Kararttık gözümüzü gittik mi tatile! Artık ne olacaksa olsun! Ohh! Deniz güneş….

Dolaşırken tabii şu Çinlilerin giydiği muşamba kıyafetlerden giyiyoruz malum sakınmak lazım mikrop var etrafta. Bir gün üşenmedik Teos Antik Kent’e gittik. Denizden çıkmışız akşamüzeri latif bir esinti. Koca araziyi dolaşıyoruz yarım ay şeklinde. Üzerimizde kıyafetler nasıl terledik, şıp şıp ter damlıyor alnımdan yere. Tam sarnıç tarafına dönüyoruz Hakkı’dan bir çığlık koptu. Döndüm arkamı “ne oldu lan” dedim.

“Abi ben o tarafa gidemem baksana orada kocaman kertenkele var. Bak bak, hareket ediyor! Kırmızı kafalı çirkin bir şey. Zehirli olmasın? Çok korkarım”

“Gördüm, ben de korkarım, büyük bir tane bu elim kadar! Zehirli olmaz bunlar, sanmıyorum. Şu anda hareket etmiyor, üçe kadar sayacağım, üç deyince basamakların üzerinden atlayıp kaçacağız. Bir ki üç!”

Biz ondan korktuk o bizden korktu kereta. Arkamıza bakmadan topukladık. Nasıl da susamışız yanımızda su yok, arabada su yok, otele zor geldik. Dilimiz damağımıza, muşambalar da kıçımıza yapışmış.

On Yıl Sonra;

Aaaaa kertenkeleli hikayeyi diyorsun seeeen! Dur dur anlatayım tekrar. O zaman pandeminin başları daha bilmiyoruz neyin ne olduğunu, her zamanki gibi ayarladık tatilimizi bastık gittik. Nasıl eğleniyoruz o kulüp senin bu kulüp benim, kız peşindeyiz. Gündüz deniz, gece eğlence; değmeyin keyfimize.

Bir gün sabaha karşı gece kulübünden çıkmışız kafamız bir dünya. Hakkı tutturdu Teos Antik Kent’e gideceğiz, şarap tanrısıyla konuşacaklarım var diyor nasıl gülüyoruz, makarasına gidelim dedik. Atladık taksiye alaca karanlıkta gittik ören yerine. Arazi nasıl büyük uçsuz bucaksız bir toprakta Dionysos’u arıyoruz. Maruzatı varmış, neden içki bu kadar pahalıymış da neden vergisi yüksekmiş de bilmem ne. Bir taşlara çıkıyoruz aşağı atlıyoruz bir sütuna tırmanıyoruz aşağı kayıyoruz. Şamata gırla. Bir an Hakkı hareketsiz kaldı.

“Arkamdan gelen hırıltıyı sen de duyuyor musun abi?”

Başımı arkaya çevirir çevirmez bir de ne göreyim arkamızda köpek kadar bir kertenkele. Sivri dilini çıkara çıkara bize doğru koşuyor.

“Koş dedim Hakkı koooooş, kertenkele parçalayacak bizi koooş!”

“Komodo Ejderi abi bu! Saldırgan hayvan bunlar, alanına girdiysek leşimizi komaz oracıkta yer bitirir, parmağımızı bile bulamazlar.”

“Bırak bilgi geçmeyi Hakkı, çabuk kaçalım buradan!” 

Hakkı önde ben arkasında nasıl koşuyoruz! Hüseyin Bolt bile bize yetişemez! Hayvanın soluğu ensemizde, bir dili değiyor bacağıma bir ayağı. Öyle depar ata ata kurtulduk canavardan. Ne maceraydı be canımızı zor kurtardık,şerefsizim!

Yirmi yıl sonra;

Ah be devrem, yıllardır buralara gelmemiştim. Geçmiştir herhalde yirmi yıl falan üzerinden. Nasıl bir badire atlattık, şu taşların dili olsa da anlatsa sana. O zamanlar yine bir pandemi var tıpkı bugünkü gibi. Çinliler tabii, başka kim olacak!

Hakkı vardı bizim mahalleden. Abi dedi yarın ne olacak belli olmaz gidelim paşalar gibi yapalım tatilimizi. Ben de uydum onun aklına atladık geldik. Bir akşamüzeri de kalıntıları görmeye geldik buraya. O zamanlar bir manitası var, aklı sıra hava atacak kıza, kültür mültür hesabı.

Hava kasvetli, fırtına patladı patlayacak dememe kalmadı bir şimşek bir gök gürültüsü… Yıldırımlar düşüyor, gökyüzü bir aydınlanıyor bir kapanıyor. Ben işin dalgasındayım hala. Oğlum diyorum Tanrıları kızdırdık herhalde bak bizi kışkışlıyorlar gidelim artık. Yok abi ahmak ıslatan bu, yok abi geçer şimdi bu diye diye çıkarttı bizi en tepeye. Panaromik fotoğraf mı yollacakmış kıza ne.

Derken arkamızda bir kükreme! Neye uğradığımızı şaşırdık. Bak tam şu köşede ejderha gibi dev bir hayvan! Üzerimize doğru koşuyor, ağzından alevler çıkara çıkara. Bizim şaşkaloz dondu kaldı. Mümkünü yok kıpırdamıyor yerinden! Kolundan çekiştiriyorum, bir gıdım hareket etmiyor. Hayvan, Hakkı’nın üzerine bir hamle yaptı; Hakkı yerde, bağırıyor: “Abi yardım et! Abi etimi kopardı! Ah abi! Yandım abi!”

Durur muyum? Hemen kardeşime yardıma koştum. Bir elimde dezenfektan bir elimde çakmak. Sıkıyorum dezenfektanı havaya, çakıyorum çakmağı; pooof bir alev göğe doğru! Korksun da kaçsın afili! Sen mi büyüksün ben mi ejderha! Bir ben havaya alev püskürtüyorum, bir o! Ortalık yangın yeri! En sonunda gücü tükendi, pes etti. Korkudan aldı kuyruğu bacaklarının arasına viyaklaya viyaklaya kaçtı gitti namussuz! İşte böyle devrem, olanlar hala dün gibi aklımda!

 

 

 

 


 

 

 

 


 

 

 

 


 

 

 

 


İlginizi Çekebilir

Karaltı

Tuğba BEYCA

Ağaçlar

Banu ERCAN

Baba

Aysel AKGÜL