Kadının Fendi Erkeği Yener mi?
Türk Dil Kurumu sözlükte sıfat olarak analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan diye tanımlanan bizlerin hayat içerisinde erkek nüfusa göre daha aktif olmamız başından engellenmiştir. Bizim görevimiz dişi kuş olarak yuvayı yapmak, başarılı erkeklerin arkasında durmaktır. Bunu yerine getirerek de belirli bir değere sahip olamayıp toplumun hem erkeği maalesef hem kadını tarafından aşağılanmaya devam edip sırtından sopa karnında sıpa eksik edilmeyen, kız beşikte çeyiz sandıkta veya kızını başıboş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya kaçar diyerek onu kuluçka makinesi sıfatına indirgeyip bırakmaktır. Bu durum bizlerin sanat, siyaset, iş hayatı, bilim dünyası, ve spor camiasında erkek nüfusa oranla daha az olmamızın temel sebeplerindendir. Bugün bilim bir insanın anne ve babasından eşit DNA alarak oluştuğunu söylese de ülkemizde soyun erkek birey tarafından devam ettirildiği düşünülmektedir. Erkeği bu kadar yücelten kadını ikinci sınıf insan konumuna sokan kimdir? Ataerkil düzen mi, yoksa bizler kendi kendimize mi yaparız bu kötülüğü? Bu konuda ki ilk günahı kim işlemiştir? İlk günah dendiğinde aklımıza gelen isim Havva’dır. Hepimizin bildiği bu hikaye Tevrat’ta, İncil’de ve bir çok mitte şeytanın kadını, kadınında erkeği kandırmasıyla yasak meyve yenmiş bu iki insan cennetten kovulmuştur. Kadın kandırılmaya müsait, kandırma konusunda ise şeytanla bir tutulmuştur. Halbuki ilk ve en büyük günahımız bu değildir. MS 610 yılının ramazan ayı kadir gecesinde nur dağının üzerindeki Hira mağarasında inzivaya çekilen HZ. Muhammed’e inmeye başlayan Kuranı Kerim’de hikaye farklı anlatılır. Taha suresi 120 de şeytanın ademe yaklaşarak sonsuz güç nidalarıyla kandırdığını Havva’nın ise kocasıyla meyveyi yediği söylenir. İşte bizim ilk günahımız erkeğin üstünlüğünü kabul etmek, yapmamızı istediği şeyleri sorgusuz sualsiz yerine getirmek, daha en baştan erkeğin yan sanayisi olduğumuzu kabul edip acizliğimizi elimize almamızdır. Bunun bedelini ise bin yıllardır alınıp satılarak, insani hiçbir hakka sahip olmayarak, yeri geldiğinde cinsiyetimiz sebebi ile diri diri gömülerek, hatta kültürümüzde evin atından bile sonra gelerek ödedik, ödemekteyiz.
Peki bu zincirlerden kurtuluş mümkün değil midir? Feminist yazar Virginia Woolf’un kendine ait bir oda kitabında bahsettiği gibi biz kadınlar ilk önce ekonomik olarak özgürleşip hayatımızın gidişatını biz belirlemeliyiz. Bağımlı olmayan kadın daha korkusuz olup kendi karalarını bağımsızca verebilir. Kendine yüklenmiş, erkeklerin hayatını kolaylaştıran gündelik yükümlülüklerinden kurtulup kendine ait bir alanda yaratıcı fikirler bulup dünya sahnesinde hak ettiği yeri alabilir. Fendi ile erkeği yenmeyip hakkı ile hak ettiği yeri bulabilir.