Kırmızı Ayakkabılar
Anne ve on üç yaşlarındaki kızı elele tutuşmuşlar, çarşıda hem geziyor hem işlerini görüyorlardı. Oradan buradan konuşuyor gülüyorlardı. Birden durdu anne, bir ayakkabı dükkânının önünde. Sessizleşti ve vitrindeki kırmızı çocuk ayakkabılarına bakmaya başladı. Kızı anlamadı, ilerlemek istedi. Annesi elini sımsıkı tutunca, kızı da bir adım geriye gelerek, annesinin nereye baktığını anlamaya çalıştı. Aslında tahmin edebiliyordu. Daha önce de birkaç kez dikkatini çekmişti. Vitrine baktı.
Evet annesi yine kırmızı çocuk ayakkabılarına bakıyordu.
“Anne” dedi kız usulca. Kadın birden uyanır gibi, “efendim kızım” dedi. Kız devam etti: “Anneciğim, ne zaman kırmızı bir çocuk ayakkabısı görsen, uzun uzun bakıyorsun, nedenini bana anlatır mısın?” “Biraz daha büyü anlatırım, söz” dedi. Kız ısrarla “Ama anne ben artık anlayabilirim, anlat lütfen” dedi.
Biraz düşündü, gülümsedi anne “Gel o zaman seninle anne kız bir yerde oturalım, öyle anlatayım” dedi.
Irmak kenarına yapılan kafelerden birinin, ırmak taraftaki bahçesinde bir masaya oturdular. Sonbahardı ve etraf dökülen sarı yapraklarla çok daha güzeldi. Üşütmeyen bir esinti vardı. Kız sabırsızdı, bir an önce anlatmaya başlamasını istiyordu. Anne kendine çay, kızına meyve suyu ısmarladı. Bölünmesini istemediği için siparişlerin gelmesini bekledi. Az sonra çay ve meyve suyu geldi. Kadın çayından bir yudum aldı.Gözlerini açmış, dikkatle kendisine bakan kızına döndü ve anlatmaya başladı.
“Altı yedi yaşlarındaydım. Bayram yaklaşmıştı. Evimizde tatlı bir telaş vardı. Temizlikler yapılıyor, tatlılar hazırlanıyordu. Annem her bayram olduğu gibi ablamlara ve bana bayramlık elbiselerimizi dikiyordu. Benimki kırmızı üzerine beyaz minik çiçekli bir kumaştı. Belinden büzgülü, eteği hafif kabarık, etek uçları fırfırlıydı. Kolları omuzdan sadece fırfır şeklindeydi. Kendi kumaşından kuşağı, arkada kocaman fiyonk şeklinde bağlanıyordu. O kadar güzeldi ki onu giyince kendimi prenses gibi hissetmiştim. Çıkarmak istememiştim. ‘Olmaz’ demişti annem, bayramlık bayram günü giyilir.”
“Elifçiğim biz yedi kardeşiz biliyorsun. Hepimizin birer çift güzel ayakkabısı vardı. Onları sadece özel günlerde giyiyorduk. Diğer zamanlarda giymeye de günlük ayakkabılarımız vardı. Ayakkabılarımız sıra ile alınıyordu. Bu bayramda sıra iki ablamdaydı. Benimkiler geçen yılki bayramda alınmıştı. Beyazdı ve biraz eskimişti. Ben elbisem kırmızı diye olmalı, illâ kırmızı ayakkabı istiyordum. Annem ‘pazarda kırmızı ayakkabı kalmamış kızım’ dedi. ‘Yarın gelir değil mi’ dedim. ‘Bilmem ki’ dedi anneciğim, gözlerini benden kaçırarak.”
“Elbisemi duvara asmıştı annem. Yatınca uyuyana kadar onu seyrediyor, altında da kırmızı ayakkabılar hayal ediyordum. Kalkınca hemen ‘anne bugün pazara kırmızı ayakkabı geldi mi ki’ diye soruyordum. Annem ‘baban gelirken sormuş, gelmemiş’ diyordu.”
“Babam işçiydi, vardiyalı çalışıyordu. O hafta üçüncü vardiyadaydı. Gece yarısı gidiyor, sabah yedi buçukta geliyordu. Bayrama kadar her gün babam gelmeden kalktım. Belki kırmızı ayakkabı gelmiştir de babam almıştır diye. Bayramdan birgün öncesine kadar pazara kırmızı ayakkabı gelmedi...”
“Bayram sabahları bizim evde çok erken kalkılırdı. Babamla ağabeyim bayram namazına giderlerdi. Onlar gelene kadar bayram soframız hazırlanmış olurdu. Geldiklerinde bayramlaşılır sonra neşe ve mutluluk içinde yemek yenirdi.”
“Nihayet bayram günü geldi çattı. Yine elbisemi seyrederek uyumaya çalıştım. Kırmızı ayakkabı gelmediği için çok üzülmüştüm. Beyaz ayakkabılarımı silip hazırlayacaktım, bulamadım. Annem ‘ben bulur silerim kızım sen uyu’ dedi.”
“Hiç uyumamış gibi uyandım. Gözlerimi açtım, yastığımda bir çift kırmızı ayakkabı vardı. Hemen gözlerimi kapattım, usulca tekrar açtım. Aaa duruyorlar, olabilir mi, halen uykuda mıyım, rüya mı görüyorum? Etrafa bakındım. Henüz alacakaranlıktı. Alt kattan annemlerin tıkırtıları geliyordu. Tekrar baktım, ayakkabılar duruyor, gerçek. Allah'ım bugüne kadar gördüğüm en güzel ayakkabılar. Kırmızı kadife, üzerinde kendinden fiyonk olan bir ayakkabı. Bağıra çağıra indim aşağıya ‘anneee ayakkabı gelmiş mi pazara, ne zaman aldınız bunlarıı...’ ‘Gelmiş kızım, sana sürpriz yapmak istedik’ dedi annem taa içine kadar gülen gözleriyle, gözlerimin içine bakarak.”
O sırada garson, bardağı almak için masaya geldi. “Başka birşey ister misiniz?” dedi. “Hayır” dedi kadın. Kızına baktı, gözleri dolu doluydu. “Yavrum benim” dedi. “Sen büyümüşsün” “Anneciğim ne zaman almış dedem ayakkabıları?” dedi kızı. “Dur kızım daha bitmedi” dedi kadın.Yüzünde tarifsiz bir ifade vardı. Anlatmaya devam etti:
“Sonra babamlar camiden geldi. Kapıda boynuna atladım ve defalarca teşekkür ettim ayakkabılar için. Deniz mavisi gözleri mutluluktan parlıyordu.”
“Bayram yemeğimizi yedik, giyindik. Elbisem ve kırmızı ayakkabılarımla kendimi dünyanın en güzel ve en mutlu kızı gibi hissediyordum.”
Kadın sustu ve ırmağa bakmaya başladı. Kızı sessizce bekliyordu. Kızına dönerek tekrar ağır ağır konuşmaya başladı.
“Aradan epey zaman geçti. Annemin ceviz ağacından sandığı vardı. İçinde hem çeyizleri hem de özel günlerde giydiği birkaç elbisesi vardı. Ablamlar evcilik oynarken, annemin elbiselerini alıp giyerlerdi. Birgün yine ablamlar, üst katta evcilik oynuyordu. Ben alt katta annemin yanındaydım. Ablamın biri yukarıdan bağıra çağıra geldi. Sırtında annemin kırmızı kadife elbisesi vardı.”
“Elbisenin bir kolu yoktu...”