Paslı Saksılar

Doğup büyüdüğüm bu küçük kasabada evler de çürür oldu. Az önce çaprazımda oturan yaşlı teyzenin bir ümit paslı saksılara lavanta ektiğini gördüm. Sol baştan sayıyorum birr, ikii, üçç, dört. Tam dört saksı. Hâlâ sarılmaya çalışıyor burada insanlar hayata. Lakin bu kasaba çoktan vazgeçmiş insanlarından… Açılan dükkanlar kapanıyor, insanlar yarı aç yarı tok, bazen lanetlendiğini düşünüyorum bu kasabanın. Yine de yüzlerde gülümseme, selamlaşmalar hiç eksik değil. Çamur tutmuş zihinler de var burada; gözlerimin perdeleri her daim onlara kapalı. Her gün sela veriliyor, camiden kulak kesip, mevtanın ismini duymaya çalışıyorum. Ara ara tanıdıklar denk geliyor. Ne de olsa burada doğduk büyüdük, tanıdıksa taziyeye gidip bana düşen görevlerimi yapmalıyım. Çok ölüm oluyor, sokaklarda ambulanslar vızır vızır cirit atıyor. Rutubeti desen hiç bitmiyor, tüm mekanik eşyalar pas içinde, çürüdü çarıdı. Gölden gelip her yeri saran kekremsi koku da cabası. Şimdi Cevahir teyzenin ektiği lavantaları merak ediyorum. Acaba o da buradaki insanlar gibi yaşam mücadelesi verecek mi? Kırk beş koca yılımı geçirdiğim bu kasabaya ziyadesiyle doyduğumu hissediyorum. Arkama bile bakmadan yitip gitmek istiyorum bu viran yerden. Ne dost oldu ne deva, ite kaka sürdürülen bir hayat var burada. Boş çırpınmalar, hayal kırıklıkları. Aynaya baktığımda kendimi göremez oldum, kayboluyorum geçmişin, şimdinin, sarmalında. Korkuyorum.


İlginizi Çekebilir

Bilmece

Banu YILMAZ

İstanbul Dünyadan Büyük Değil

Merve Yıldız Özbek

Dizili Ruhların Dergahı

Halime Yağmur KILIÇ