Bilim İnsanlığın Korkusu Kadardı

Çok konuşulan 50’li, 70’li, 90’lı yıllar da hatta milattan önce yaşayan insanlar acaba hangi sorunlarla uğraşıp, neler konuşup, anlatıyorlardı diye dönüp baktığımızda, şimdikilerden farklı olmadığını görebiliyoruz. Bugün bizim yaşadığımız problemlerin aynılarıyla baş etmeye çalışıyorlardı. Tartışılan, çözülmeye çalışan meseleler birbirinin tekrarıyken yaşadıklarımız veya yaşatılmak istenen hayat, aslında hepimize aynıydı.

Aynı hayatı yaşadığımızın kanıtıysa; var olan olayları dile getiren insanların bıraktığı kalıntılarda gizliydi. Bugün gelişi güzel adına eser dediğimiz, sadece ego tatmini aracı haline gelen sanat basitleştirilmişti. Kimileri için üstünlük basamağı, kimileri içinse de dünyanın en boş işi olmuştu. Bu eserlerin de var olma sebebi, anlatmak istedikleri tam anlamıyla anlaşılamamıştı. Dünle bugün arasında köprü olan bütün eserler,  hâlâ insanlık için konuşmaya devam ederken yaşayanlar ne kadar doğru anlayabiliyordu?

Tıpkı taşların üstüne çizilmiş ağzı maskeli insanların figürlerini gördüğümüzde olduğu gibi… Koronavirüsü yaşayana kadar hangi insan tam anlamıyla anlayabilmişti. Tartıştıkları konular neydi ve şuan yaşayan (2023) insanlarla aynıysa ki öyle görülüyor, gelişmişlik diye adlandırdığımız, ülkelerin sınıflandırıldığı ve bu statüye göre insanlık haklarının uygulandığı dünyada uygarlık sizce neydi? Eğitimi, teknolojiyi bir üstünlük objesi hâline getiren, uzaya yerleştirilen uyduları, üretilen silahları, her eve yerleştirilen wifiler bize faydalı mıydı? Veya bunlar icat mıydı? Yoksa var olanı yeniden keşfedip geliştirmek miydi?   

Bugün tıp alanında, dünden kalan bilgilere hâlâ hayranlıkla bakılırken teknolojinin amacının ilmin, bilimin oluşmasının ana sebebiymiş gibi algılanması büyük bir yanılgıydı. Teknoloji ne eğitimin kalitesini yükseltmek ne de uygarlığı yaymak için yapılmıyordu.

Her insanda var olan evcilleşemeyen duygular ile oluşturulan bugünün bilimi, insanlığa daha çok korku ve endişe yayarak; alınan eğitimler ile de hayvanların daha eğitimli ve eşeklerin altın semerle dolaşmayacak kadar uygar, insanoğlunun ise altın semeri üstüne giyip gururla taşıyacak kadar şuursuz hale dönüştürüp, çok akıllıymış gibi yaşaması için oluşturulmuş gibiydi.

21. yüzyıl insanının amacının teknoloji veya eğitim ile şaha çıkmak istemesi değil, hatırlamaya çalıştıkları geçmişi ile geleceğin bilinmezliğinin, bugün yaşattığı “korkudan” başka bir şey değildi. Bu yüzden zincirsiz kölelik sistemini oluşturmuşlardı. Dünyada kaynak yetersizliği zırvasını ortaya atmışlardı. 1765 yılındaki sorunlar ile 1987 yılında tartışılan konular, 2023’dekinden farklı değildi.  

Âdem ve Havva’nın dünyaya atıldığı ilk gün üstlerine ne giyecekleri ve karınlarını nasıl doyuracaklarını, dün yaşadıklarını unuturken gelecek kaygısını hissetmeleri; bugün yaşayanların olduğu gibi dün yaşamış olanların ve gelecekte yaşayacak olan bütün insanların problemiydi.

Tekrar suların yer değiştirmesi için acun hareket ederken, insanlık ne yaparsa yapsın döngü kendini tekrar edip, bilginin kaynağının geçmiş kalıntılarda olduğu ve soyu hep devam eden, doğruyu unutan insanlık için harflerin önemi daha da artıyordu. Geleceğe bir kanıt daha bırakmanın önemi şimdilerde daha önemliydi.

İlk insan ve sonrasında yaşayan bütün insanların birbirinden farkı neydi? Sokrates’in dediği gibi “Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece düşünmelerini sağlayabilirim.”

Evcilleşmeyen duygular ile oluşturulan düzenin peşinde koşulmaması dileği ile... 


İlginizi Çekebilir

Böyle İyiyim

Şule ALTIN

Mirabel

Işın Nilgün GÜRTAV

Günlük

Banu ÖZÜGÜL