Sarı Kiraz

 

 

Sarı Düşüm Sallanır Dallarda, Baksak Yaz, Toplasak Bal Olur Yanaklarda…

 

Henüz kendime geldiğimde Yozgat'ın kurak topraklarında buğday sarısı saçlarımın,, kuru soğuğun iliklerimize işlediği yıllardan biriydi. Net hatırlamamakla birlikte 1997 olarak kendimce bir tarih koymamda bir sakınca görmezsiniz herhalde. Annemle babamın hunharca çalıştığı, gençliğin sonuyla yaşlılığın biraz başlarında, Yerköy'ün çaresiz köyden bozma ilçesinde yoksulluğun, tarihin her çağında gözyaşı, zenginliğin her çağda aynı kahkahalarla ilerlediği, muz almanın lüks olduğu, çarşıdaki evimizden tüten soba dumanında büyüyordum. Çarşıda oturmanın en güzel yanı her dükkanın deyim yerindeyse ayağımızın altında olmasıydı. O zamanlar anaokuluna başlamıştım. Babamın sınıf öğretmeni olmasından kaynaklı sabahları ayazın küfredercesine yüzümüze işlediği her güne sıcak yün yataklarımızdan uyanışımızı hatırlıyorum. Beni hazırlayan annemin plastik beslenme kabımdaki zeytin peynir kokusuyla kimi zaman köftelerinde ara sıra göz kırptığı dışında tavuklu kendim gibi küçük kırmızı suluğum eşlik ediyordu peynir kokulu beslenme çantama.  Aylar geçtikçe büyüyor, yazı getiren mevsimin zamanını hesaplayamıyordum. Henüz yerine koyamadığım kavramlar beni oyun çocuğu olmaktan öteye taşımıyor, heyecanımı ve içimdeki renkleri bir düğün havasına çeviriyordu.

Yaz gelmesine gelmişti elbet. Baharın eşsiz güzelliğini, kelebeklerin kadife bir kumaştan bozma gibi yumuşacık kanatlarını, ağaçların bir tablo gibi süsleyen çiçeklerini süpüren tatlı rüzgârın yerini meyvelerin aldığı en güzel zamanına bırakmıştı ilkbahar. Yazın en güzel meyveleri, kimi ağaç dallarında kimi pazar tezgâhlarında pazarcı abilerin '' bedava yaptık koş koş koş'' diye naralar atarak kese kâğıtlarında sattıkları meyveler elden ele sofralarımıza ulaşıyordu.

Gel gelelim asıl meseleye… Benim derdim kirazaydı. Kırmızı kiraz, podyumda boy gösterirken benim aklım hep azınlık olan kirazlardaydı. Kırmızıdan başka renklerinin de hayalini kuruyor, kendimi rengârenk kirazların olduğu bir sepetin içinde hayal ediyordum...

Bu kiraz mevzusunun çok özel bir yeri vardır bende. Müsaadenizle anlatıyorum. Hikaye şöyle ki… Yine bir gün asfaltın yaygın olmadığı Yerköy'ün tozlu yollarında bisiklet sürüyordum. Bir an dengemi kaybedip düştüğüm bir zaman geliyor aklıma. İnceden kanayan dizim, toprağa bulanan yüzümde kendine yol edip akan gözyaşlarım geliyor. O an acımın arasında bisikleti kenara koyup annemin havalı arkadaşlarından birinin evine gittiğimizi hatırlıyorum. Kadının bahçesine oynamak için çıktığımda gözlerime inanamamıştım. İçimdeki tüm renkler patlamış, çocuk heyecanım beni başka bir evrene taşımıştı. Gördüklerim karşısında eminim siz de aynı heyecana kapılırdınız. Sarı kiraz! Evet! Sarı kiraz ağaçları, dallarda halaya durmuş tüm sarı ihtişamıyla bana bakıyorlardı. Sihirli bir ülkenin en güzel bahçesini sanki bana bahşetmişlerdi. Ben sarı renginin hayalini kurarken gerçeği tam karşımda duruyordu. Şaşkınlığımla çocuksu mutluluğum birbirine karışmıştı. Annemler içeride süslü servis tabaklarındaki pastaları dedikodularına karıştırıp kahkahalarını atarken ben gizlice bir tane kirazı koparıp hızlı hızlı yemenin derdine düşmüştüm. Sarı kiraz tüm lezzetiyle ağzımda dağılırken hemen bir tane daha yemek için ağaca uzandım. En güzel dal bir el gibi kirazlarını benim küçük boyuma göre uzatmıştı . Bir iki tane yerken, annemin arkadaşı fark edip yanıma geldi. Yutkunmak ile utanmak arasında bir çizgide pancar gibi kızardım. Ellerim yapış yapış olmuştu. Kadın kalın sesiyle; ''Vay gurban olurum canın mı çekti? Ahaaa dahacik arka bahçada kiraz ağaçları kakılı (çok). Nağadar yemek istiyorsan ye gurban olurum sağa.'' dedi ve bana bir dolu tabak kirazlardan topladı. Dizimin yeni kabuk bağlayan acısını unutup kadının yanağımdan ''cork'' diye öpmesini hatırlıyorum...

Diyeceğim o ki Sarı kiraz benim kanayan dizimin kabuğu, baharımın yazı, büyümeyen altı yaşım, annemin gençlik entarisi, hayatımızın en masum zamanları... Bir meyve için hatırlayacağım en güzel anılarımdan... Henüz vişneyi konuşmadık bile sizinle. İşin tuhaf tarafı şu ki bu hikayede ki kadının ismini annem hatırlamıyor. Parçaları ne kadar birleştirmeye çalışsam da altı yaşımda yaptığım en iyi yapboz bu olabilir. Ben de adı neydi bilmiyorum ama annemin, bahçesinde sarı kiraz ağaçları olan tek arkadaşıydı.

 

 

 

 

 

 

İlginizi Çekebilir

Böyle İyiyim

Şule ALTIN

Eylül Koydular Adımı

Gülcan KORKMAZ

Çıkılmaz

Büşra Dilara KARABULUT