Sarı Turuncu Bahar
Evrende sistem, mikrodan makroya aynı düzen içinde çalışır. İnsan varoluşunu sorgulamaya geçip ilk adım olarak tabiatı izlediğinde, önemli bilgilere ulaşması mümkündür.
Dünya sahnesinde, nasıl ki ilkbaharda doğa uyanır, yeniden doğuş başlarsa, insanın ilk zamanları bebeklik ve çocuklukla eştir aslında. Yaz ayı, gençliğin simgesidir. Özgürdür insan, kişiliğini, hayat yolunda yönünü bulma çabasındadır. Hareketlidir, yeryüzünde keşfedilecek o kadar çok yer var ki, kabına sığamaz. Belki de gereğinden fazla enerji harcar tükenir. Sonra sonbahar gelir. Mevsimlerin ve insanın olgunluğudur.
Artık gençlik, sorumsuz yaşam, havailik, eğlenceler, sevinçler, üzüntüler, yaşanması gerekenler yaşanılmış, birçok deneyimler kazanılmış, bundan sonra edindiği deneyimlerden etrafını faydalandırma zamanı gelmiştir. Güzdür artık, hasat mevsimi bolluk bereket mevsimi. Yine de bir burukluk vardır. En hareketli, en sıcak, kanın delice aktığı zamanların vedasıdır belki de hüznü yaratan. Enerji düşüklüğü yaşar istemsizce.
Fakat hiç ilahi güç insanı çaresiz bırakır mı? İnsanın enerji düşüklüğü yaşamasına izin verir mi? Öyle bir planla destekler ki sonbaharın gelişiyle serin bir rüzgâr üfler insanın ruhuna. Turuncu, sarı boyar doğayı. Çünkü turuncu renk yeni fikir, doğum, yeni hayat ve tazeliktir. Vücuttaki ikinci çakradır. Duygusal merkezdir. Gerekli olan duyguları yaşatır. Sarı renk ateş rengidir, harekettir, özgüveni artırır, yaşam enerjisini harekete geçirir. Ondandır sonbaharın renklerinin sarı, turuncu olmaları. Sistem ihtiyacımız olanı verir zaten. İnsanın fark etmesi olgunluğudur. Daha ileri ki yaşlara hazırlığıdır.
Bu olgunlukla, birikimle karakış karalıktan çıkar, yerini huzurun saflığın rengi beyazla kaplı örtü alır. Böylece insan farkına varıp kabule geçtiğinde, huzura ermemesi mümkün müdür?