Sessizliğin Sesi

Sırtını dağlara güvenle yaslamış bir taş evin balkonundan sesleniyorum size, önümde alabildiğine uzanan deniz ve zeytin ağaçları…İnsan burada huzuru kokluyor adeta. Gözlerimi kapayıp havayı sonuna kadar içime çekerken şükrediyorum bir yandan da. Kolay mı dünyadayken cenneti yaşamak?

Önce tanışalım isterseniz, ben Arya, büyük şehrin koşturmacalar içinde yaşamaya çalışan beyaz yakalılardan biri. Ne zaman sınavlarla boğuştuğum okul hayatı bitti de bu tempoya geçtim hatırlamıyorum bile. Benim adıma yapılan kariyer planları derken, önüme gelen teklifi değerlendirmeye bile fırsat bulamadan kendimi ofis ortamında buluverdim. İşimin ve bulunduğum konumun hakkını vermem bekleniyordu, öyle yaptım ben de. Ama ne zaman uykusuz geceler, yorgun sabahlar ve kronik bir yorgunluk hayatıma eşlik etmeye başladı, o zaman düşünmeye başladım. Yanlış olan bir şeyler vardı ve vücudum bana sinyaller gönderiyordu. 

Önceleri biraz direndim ama sonunda onu dinlemeye karar verdim. O yüzden buradayım, kendimle baş başa kalmak ve iç sesimi duyabilmek için. Yaşadığım şehre üç saat mesafede sakin bir ada burası. Yıllık iznimi kullanıp bu evi kiraladım. Sağ ve sol yanımda iki taş bina daha var, onların dışında olabildiğince ıssız bir alan. Sessizliğin sesini dinlemek gibi bir şey yani. Eskiden hiç anlamazdım, sessizliğin de sesi mi olurmuş diye, buraya gelince anladım. 

Burada sosyal medya detoksu yapmaya da karar verdim. Yakınlarıma ve sevdiklerime haber verdim akşamları yalnızca bir saat telefonum açık olacak, bana ulaşabilsinler diye. Onun dışında yalnızca iç sesim ve ben. Yanıma sadece birkaç kitap aldım, o da çok bunalırsam diye. Onun dışında okumaya bile ara vermek istiyorum. Öğren öğren de nereye kadar değil mi? Artık öğrendiklerimi hayata geçirebilmek niyetim. Uygulamaya koyamadıktan sonra eşek yükü bilgiyi sırtımda taşımak istemiyorum artık. Bunca zamandan sonra neyi fark ettim biliyor musunuz; sadelik her şeydir. Sade yaşa ve basit düşün. 

Köydeki Mehmet Amca ya da Ayşe Teyze benim bildiklerimin ve okuduklarımın çoğunu bilmiyorlar belki ama çözmüşler yaşamı, benden daha bilgeler. Bilginin hamallığını yapmak yerine ihtiyacı olana odaklanmışlar ve yaşayıp gidiyorlar işte. Bizim kadar da sorgulamıyorlar hayatı, Yaradan’ın izni olmadan yaprağın bile kımıldayacağını kabul ederek teslim olmuşlar hayata. Ama bu teslim oluş pasif bir hal değil düşündüğünüz gibi. Elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonraki teslimiyet. 

Üstünde büyük bir gücün olduğunu kabullendiğinde özgürleşiyorsun aslında. Kontrol manyaklığından kurtuluyorsun öncelikle. Şehir hayatında her şeyi oldurmaya çalışırken, ne kadar çok tükendiğimi söylesem herhalde beni anlayabilirsiniz. Ben kimim ki her şeyi olduruyorum, meğer ne büyük kibirmiş. Olanı da olmayanı da yürekten kabullenmek ve sisteme güvenebilmek. Sadece bunu başarabilsem bile bana yeter, gidene kadar. Yepyeni bir Arya olarak ayrılmak istiyorum buradan. 

Denize bakmak dinginlik ve huzuru çağrıştırıyor, zihnim boşalıyor sanki. Sanki zihnimin içinde hiç susmayan bir makine var, çok yorucu değil mi? Eskiden onları çözümlemem gerektiğini sanırdım, oysa yeni bilgiler öyle demiyor. ‘’ Sadece izleyici konumuna geçin ve onları izleyin ‘’ diyor.

 Yani şahit olma konumu dedikleri şey. Sahnede bir oyun var ve siz onları izliyorsunuz. ‘’ Siz düşündüklerinizden ibaret değilsiniz, onlardan çok daha fazlasısınız ‘’ diyor uzmanlar. Zihni efendi konumundan çıkarıp, hizmetçi konumuna geçirebilmekmiş tüm mesele. Söylerken kolay gibi ama çalışırsak başarabiliriz değil mi? Düşünsenize bugüne kadar neleri başardık, bunu da hallederiz!

Günümüzde zihnimize o kadar odaklanıyoruz ki diğerlerini unutuyoruz. Bizim aynı zamanda duygularımız var, bedenimiz var ve hepsinden önemlisi var oluşumuzu anlamlandıran bir ruhumuz var. Ruhumuz içeriden bize fısıldıyor aslında ama biz, zihnimize odaklanarak onu duyamıyoruz. Bedenimiz bize sinyaller vererek bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyor, maalesef onu da duyamıyoruz ve ardından kronik hastalıklar baş gösteriyor, ancak o zaman doktor doktor gezmeye başlıyoruz. O küçük fısıltıları duyup önlem alabilsek, işler büyümeyecek aslında. Bu yüzden son zamanlarda holistik yani bütünsel tıp çok ilgimi çekiyor, merak edenler araştırabilir. Olayın köküne inerek, mesajı algılamak ve sorunu kökünden çözmek gibi.

Kısaca içimizde onlarca fabrika var, tıkır tıkır çalışan, her organımız ve salgılanan hormonlar müthiş bir düzen ve ahenk içindeler, yeter ki onlara kulak verelim. Bilimsel çalışmalar düşüncelerimizin bizi hasta ettiğini kanıtlayalı çok oldu ama bunun güzel tarafı yine bizi iyileştirecek olanlar da onlar. Hastalıklı düşüncelerimizi bulup onların yerine sağlıklı ve olumlu olanları koyarsak şifa da yine onlardan geliyor. Bu yüzden insanları alfa frekansına getirerek yapılan bilinçli hipnozun önemine inanıyorum. Kendinizi doğru ellere/uzmanlara teslim ettiğinizde mucizeler yaşanıyor günümüzde. 

Boş verin magazini, dışarıdakilerin hayatını ve kendinize odaklanın ki enerjiniz yükselsin. Ve böylece yükselen yeni frekansınızla uyumlu daha olumlu kişiler girsin yaşamınıza. Şikayet etmeyi bırakın çünkü enerjimizi düşürüyor. İlle kıyaslayacaksanız, kendinizi eski halinizle kıyaslayın ve kendinizdeki gelişmeyi görün.



İlginizi Çekebilir

Başka Haller

Banu YILMAZ

Pis Uğultu

Feyza KARTAL