Sıralardaki Heyecanlar

Cumbalarda, balkonlarda sabah çayları, kahveleri içiliyordu. Aniden sokağın başında Madam Melina görüldü. Yurt dışına kızını ziyarete gitmiş ve dün akşam geç saatlerde yurda dönmüştü. İnsan yol yorgunluğu ile bütün gün uyur değil mi? Nerdeee? Melina koşar adımlarla geliyordu. Belli ki batarya, epey dedikodu yüklüydü.

Kuzeni Eleni’nin kapısının önüne geldi ama kapıyı çalmadı. Hatta her zaman yaptığının aksine, açık olan kapıdan içeri de girmedi.

“Eleni kız pencereye çık. Sana bi haberim var!” diye bağırdı.

Başını yukarı kaldırmış; bir yandan da cumbalarda, balkonlarda, pencerelerde kim var, kim yok süzüyordu. Belli ki Eleni araç, herkesi cam önüne çıkartmak amaç idi.

Madam Eleni’nin balkona çıkmasını bile beklemeden haberi verdi. Çünkü söyleyeceği şeyin herkesi mutlu edeceğinden çok emindi.

“Aliki Vuyuklaki ile görüştüm. Sarıldım, koklaştım, öpüştüm. Hepinize selamı var. Türkiye’ye film çevirmeye geliyor!”

---

Cumbadakiler de pencereye çıkanlar da aniden sokağa döküldüler. Aliki Vuyuklaki öyle böyle biri değildi. Ünü Yunanistan’ı aşmış tüm Avrupa’ya yayılmıştı. Filmlerdeki çapkın gülüşü, şımarık tavırları, sapsarı saçlarıyla şirin mi şirin bir kızdı.

---

Madam Eleni  tüm kadınları bahçeye topladı. Madam Melina başköşeye oturtuldu. Laf kaçacak diye kimse çay yapmak için ocak başına gitmiyordu.

Melina elindeki imzalı Aliki fotoğrafını tekrar tekrar gösterdi. Üzerinde Grek harfleri ile bir şeyler yazıyordu… Fotoğraf üzerindeki yazıları okumaya başladı.

“Mutlu ol sevgili Melina. Türkiye’de görüşmek üzere… Aliki Vuyuklaki”

Herkes nedense birbirine sarılmaya ve alkış tutmaya başladı. Madam Melina bir anda muhitin gözdesi olmuştu. Tanınırlığı ve saygınlığı Madam Eleni’nin kuzeni olmaktan öteye gitmezken bir anda mahallenin tanıtımına yapabileceği katkı dikkate alınarak, en kuvvetli muhtar adayı konumuna geliverdi.

Kıskançlıkla karışık hayranlık sorulara da yansıyordu.

“Kız sende yatıya mı gelecek yoksa sadece oturmaya mı?  Misafir odasına çeki-düzen verseydik.”

Madam hiç cevap vermiyor. Sanırsınız ki Buckingham Sarayından yanlışlıkla gelmiş… Bir kasılmakta ki sorma gitsin. Soru seçer olmuş beğenmediği soruya cevap vermiyor… Nasıl olmasın ki elinde kapı gibi Aliki fotosu var. Üstüne üstlük imzalı… Yani tapu niyetine de geçer…

---

Haftalık Magazin Dergileri bir süre sonra haberi verdi.

“Türk-Yunan sinema tarihinde bir ilk! Aliki Vuyuklaki ortak yapım için Türkiye’de”

Bu arada bizim muhitte de bir telaş, bir koşuşturma başladı ki sorma gitsin…Tartışma konusu; oturmaya mı gelecek, yatmaya mı gelecek?

Hani “Bayram Temizliği” olur ya muhit öyle temizleniyor. Ne İzzettin ne de Uzun Hafız Sokağı inanın öyle temizlik görmedi. Göremez de bir daha…“Olur a! Ya bize de gelirse…” endişesi kadınları sarmış.

Ne var ki “Gasteci Mustafa” Rıhtımdan sokağa dalınca sorular sustu. Çünkü gazete manşetleri şöyle yazıyordu.

“Aliki, Pera Palas’ta mı yoksa Hilton’da mı kalacak?”

Madam Raşel, Melina’ya haberi yetiştirdi.

“Kız panik yapma… Senin evde değil büyük bir otelde kalacakmış!”

---

Oysaki sokağın kadınları Aliki’yi muhite bekliyordu. Melina,

“Yahu Aliki Türkiye'ye ilk kez geliyor. Adresimi nereden bilsin?” dedi.

“Ne yani bağlantı koptu mu artık? O kadar umutlanmıştık oysaki.”

“Yahu kız bana geleceğim demiyor ki… Türkiye’de görüşmek üzere diyor.”

“Eeeee?”

“Eeeesi elinizin körü… Kafama üşüştünüz, beynimi karıştırdınız. Adet öyle değil midir? Benim onu karşılamaya gitmem gerekmiyor muydu?”

“Valla şimdi doğru söylüyorsun. Nasıl da aklımıza gelmedi. Senin onu karşılamaya gitmen gerekti.”

“Nihayet anladınız. Tabii ki bizim gitmemiz gerekti ama kafa mı bıraktınız insanda.”

---

Bizim sokakta ise muhabbet artık masal boyutunda… Kadınların kendi kendilerine gelin-güvey oluşları…“Karşılamaya gitmedik, Aliki’ye çok ayıp oldu!” diyenler de vardı. Sanırsınız ki bahsettikleri kırk yıllık komşuları… Günah çıkartmaya karar verdiler.

Hafta arası bir gün saptandı. Filmin çevrildiği Büyükada’ya gitmeye karar verildi… Biz çocuklar da çok seviniyorduk. “Adalar’ın” methini çok duymuştuk lakin hiç gidememiştik. Aliki vesile olacaktı.

Madam Arus “Elimiz boş mu gideceğiz yani?” dedi. Oyuncular ve settekiler için soğuk yiyecekler hazırlanması kararı alındı.

Böreği annem yapacaktı, onu hatırlıyorum.

Arnavut ciğeri, zeytinyağlı yaprak dolması, yeşilbiber dolmaları, kuru köfte herkese yapacakları yiyecekler pay edildi.

Ertesi sabah Büyükada’ya gidilecekti.

---

Sabah yataklardan çok daha erken kalkıldı. Sadece babamın gülerek ve biraz da alayımsı;

“Vallah billah siz kafayı yemişsiniz. Masal dünyasında yaşıyorsunuz.” deyişi kalmış aklımda…

Herkes hazırladıkları ile kapı önüne çıkmaya başladı. Gören sanır ki bu kadınlar Ada’ya değil de bir baloya gidecekler. O kadar abartılı Ada kıyafeti olur mu? Kadro tamamdı lakin Madam Melina yoktu ortalarda henüz.

Bekle Allah bekle! Ne gelen var ne giden.

O zamanlarda Ada Vapurları öyle zırt-pırt kalkmazdı ki.

“Yahu nerede kaldı bu Madam?”

“O olmadan olmaz. Çünkü Aliki sadece onu tanıyor.”

“Baksanıza! Melina bize palavra sıkmasın sakın!”

“Yok canım! Elinde kapı gibi fotoğraf vardı. Hem de imzalı…”

O sırada Havra’nın kapısından küçük bir çocuk koşarak çıktı. Aşağıya doğru bizim tarafa geliyordu. Bir yandan da bağırıyordu.

“Eleni Teyze! Madam merdivenden düşmüş. Seni çağırıyor.”

Herkes olduğu yerde dondu kaldı. Çocuk konuşmaya devam ediyordu.

“Doktorlar geldi. Kalça kemiği kırılmış galiba.”

Herkes elindekileri kapı önüne bırakıverdi. Kadınlar tek kelime konuşmuyorlardı.

Birbirlerinin yüzüne bakıp duruyorlardı. Öylelikle en az on dakika beklediler.

Nasıl olmasın? Gidemedikleri için bir utanç, bir mahcubiyete duyuyorlardı ki dinleyenin vicdanı sızlar.

Aliki’nin filmine de gidemezlerdi artık. Aliki’nin beyaz perdedeki yüzüne nasıl bakacaklardı ki bir daha?

---  

Bir süre sonra film SIRALARDAKİ HEYECANLAR adıyla gösterime girdi. Mahalledeki Özen Sinemasına  “Halk Günü ” olduğu zaman gidilirdi. Bu eylem, asla ucuza film seyretmek için yapılmazdı ha! Tek sebebi, halk gününün saatinin ve gününün belli olmasıydı. Bu nedenle kimse kimseyle sözleşme gereği duymazdı. Herkes bilirdi ki çok önemli bir işi yoksa sokak ‘halk günü’ mutlaka sinemada buluşacaktı.

Sinemaya erken gelinirdi. Sebebi çok insancıl bir niyete dayanırdı. Dostları görmek, topluca buluşmak, hâl hatır sormak ve de hasbihâl etmek içindi. Kapı önü sarılan öpüşen ve sanki hasretlik koklayanlarla dolup taşardı. Dedikodu da eksik olmazdı hani…

“Şu kokoş, Roza’nın küçük kızı değil mi? Kimse almadı yahu, evde kaldı kız!”

“Kızlar kimden bahsediyorsunuz?”

“Ay sen arkamızda mıydın Roza? Senin şu küçük kızdan bahsediyorduk. Hiç evden çıkmaz yavrum, hep, hep evde kalır diyorduk.”

---

Filmin başlama saati yaklaşmıştı. Tam o sırada Fatma’nın sesi duyuldu.

“Hey kızlar! Madam Melina nerede? Yine ortalıklarda yok. Evde unuttuk kadını.”

Herkes bir anda suspus kesildi. Madamı evden almayı, “Nasılsa o alır!” diyerek herkes birbirine havale etmişti. Lakin Madam’ı evde unutmuşlardı.

Onları burada toplayan esas element yoktu yahu!.. 

Kadınlar hemen sinemadakilere durumu ilettiler. Madamı evden getirene kadar makinist filmi başlatmayacaktı. Ancak Madamı evden alıp merdivenlerden indirmek, sokağa çıkartmak, sinemaya kadar taşımak en azından bir saati alırdı. Durum İdareye bildirildi.

“Madam Melina gelmeden filmi başlatırsan sinemayı başına yıkarız.” dediler.

Tam o sırada, sinemanın sönmüş olan ışıkları aniden yandı. Giriş kapısı önünde çok gür bir ses duyuldu. “Yol verin, müsaade edin Madam Melina geliyor.”

Herkes başını o yana çevirdi. Kapıda koltuk değnekleriyle Melina ve onu taşıyan iki delikanlı göründü. Melina kırgın ve kızgın bağırıyordu.

“Siz beni unuttunuz ama Aliki unutmadı.” dedi, “Özel şoförü ile beni evden aldırtıp sinemaya getirdi.”

Sinema sahibi de ona, özel bir ihtimam gösteriyordu. Sinemanın koltuklarını değil de koridora koyduğu özel koltuğu tahsis etti Madam’a…

“Yıldızımız Aliki’nin misafiri bizim de misafirimizdir.” deyip duruyordu.

--- 

Ertesi gün bütün mahalle Madam’ı konuşup durdu. Daha dün sıradan bir komşumuz olan Madam’a ‘Yangından İlk Kurtarılacak’ muamelesi yapılmaya başlandı.

Annem olanları babama anlatıyor lakin babam, annem anlattıkça gülüyor, “Allah hepinizi bildiği gibi yapsın.” diyordu. “Yok, Aliki şoför göndermiş de Melina’yı evden aldırmış da… Ne cahil, hayalperest kadınlarsınız siz.”

Annem itiraz etti. “Yahu sinemadaki herkes duydu, gördü olanları.”

“Melina’yı evden alan ve sinemaya götüreni biliyorum. Haydarpaşalı bir taksi şoförü…”

Annem çok şaşırıyor. “Hayır!  İnanmıyorum!” diyor.

“Madem öyle, dinle o zaman. Gasteci Mustafa, sokaktan geçiyormuş. Sinemaya gidemediği için pencerede söylenip duran Melina’yı görmüş. Anlatınca üzülmüş. O, şoför arkadaşa haber vermiş. O da almış Melina’yı sinemaya götürmüş. Hepsi bu!”

“Peki, Aliki’nin şoförü hikâyesi nedir?”

Babam kahkaha atarak anlatmaya devam etti.

“Şoför biraz kafa bulmak ve dalga geçmek için  “Aliki Vuyuklaki’nin şoförüyüm, beni kendisi gönderdi.” demiş. İnanmaya programlanmış Melina, gazeteci Mustafa da kafasıyla onaylayınca inanmak ne kelime havalara uçmuş. Olay bu işte.”

Annem hayretler içinde eliyle ağzını kapatmış “Hala inanamıyorum. Sen nerden biliyorsun bunları peki?”  deyip duruyordu.

“Nerden mi bileceğim?” Yine gülmeye başladı. “O şoför bendim çünkü.”

Annem oracıkta koltuğa çöküverirken babam konuşmaya devam ediyordu.

“Bunu kimseye söyleme ha! Adımız Madam Melina’nın özel şoförüne çıkmasın!”


İlginizi Çekebilir

Anılara Yolculuk

Nilüfer GÖĞEBAKAN

Evlat

Mine TAPINÇ

Tarsus

Meltem ESKİDEMİR