Yeterince Anladığımızda
Sevmeye bir gün yeniden başlayacağız belki,
Yeterince hazır olduğumuzda.
Ya da kaldığımız yerden seveceğiz,
Aslında her zaman hazır olduğumuzu anladığımızda.
Anladığımızda ama işte,
Belki bir daha sevecek birini bulamayacağız.
Ya da anlayıncaya kadar, sevilmeye hazır bekleyeceğiz aslında.
Ya da hiçten bir hayat uğruna, sonunda öylece öleceğiz.
Bütün sıradan insanlar gibi
Biraz eğlenmiş, oyalanmış olup
Ardımızda hikâyesiz zamanlar bırakıp gideceğiz.
Devler küskün küskün bakarken aynalara,
Devlerin aşkına soyunamayanlara,
Yarım bırakanlara,
Bırakıp gidenlere,
Ve terk edenlere kaldırıp kadehi;
Sevmeye kahredeceğiz.
Küseceğiz kendimize, kendimize küstürene,
Bir de en sevdiğimize.
Bir kız çocuğu, penceresinden dalıp yıldızlara;
Yaşanmamışlıklara ağlayacak belki.
Bir mezarı sularken,
Kendisine vasiyet edilen,
Elleriyle diktiği rengârenk karanfilleri
Hiç soldurmayacak.
Anlamayacak belki,
Hiç karanfil ekmemiş birinin neden böyle bir şey istediğini.
Ama anlamlandıracak kalbinin en derinlerinde.
Karanfil kokusunda ağlamaya duracak melekler
Ve kuşlar...
Göçe zorlanan kuşlar
Ağlaya ağlaya giden, feryat etmekten sesi tükenen kuşlar.
Başka bir geleni olmayan mezarı hiç terk etmeyecek;
Birkaç kuş... Kuşlar... Kuşlar ve melekler
Bir de o kız, asla terk etmeyecekler onu.
Bu dünyada en terk edilmiş olanı,
Yapayalnız, kimsesiz kalanı.
Sevgiliyle uzun uzun sarıldığı zamanlar
O masal, o rüya zamanlar;
Çıkarılacak bütün takvimlerden.
Silinip gidecek hiç yaşanmamış kadar...
Öyle o kadar...
Kırmızı karanfilin kokusu karışacak;
Mezarın üstündeki toprağa.
“Sevgilim” diye bir ses fısıldayacak toprağın altından.
İki damla gözyaşı;
Bir ölünün gözlerinden akacak,
Ömründen akacak,
Aşkından akacak...