Aşkın Kalp Üzerindeki Etkileri
Kardiyoloji uzmanı Doç.Dr Erdal Belen’le ‘’Aşkın Kalp Üzerindeki Etkileri’’ konulu keyifli bir söyleşi yaptık.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
29 Ekim 1979 tarihinde Berlin’de doğdum. Ama Alamancı-Gurbetçi-Türkiyeli kültür karmaşasını yaşamadan altı yaşında Türkiye’ye döndük. Bana göre İstanbul’un en güzel ilçesi olan Beykoz’da büyüdüm. İşçi emeklisi bir baba ve ev hanımı annem ile üç kardeş olmak üzere beş kişilik bir yaşam alanımız olmasına rağmen çok kalabalık bir ailemiz vardı. Çünkü Beykoz’daki mahallemizde Ramazan ayında sahurda bir evin ışığı yanmazsa bütün komşular arardı. İbadeti sorgulamak amacıyla değil, başlarına bir şey geldi mi acaba endişesiyle. Beykoz’da emekli olan babam hem ek gelir hem de biraz meşgale olması amacıyla sandal almıştı. Dönem dönem değişmekle birlikte iki üç sandalımız oldu tüm çocukluğumda. Sabah 05:00’de hava aydınlanmadan bir gece önce attığımız ağları toplardık. Saat 10:00’a kadar olta ile balık avlar ve 11:00 gibi karaya gelince tuttuğumuz ve ağdan gelen balıkları Beykoz sahillerinden geçen insanların alması için kaplara koyarak yol kenarında satarken bir yandan da sandallarımızı kiralamaya başlardık. Zor gibi gözükse de çok mutlu ve güzel bir çocukluktu. Hele de şu andaki tablet-telefon-televizyon üçgenini düşününce adeta ‘’hayallerdeki çocukluğu’’ yaşadığımı düşünüyorum.
Bugünkü karışık zihnimi ve dalgalı duygu durumu sanırım o yıllara borçluyum. Cumartesi balık tutmak, satmak ve sandalları kiralamak hatta bazen kiracılar kürek çekmeyi bilmezse onların yanında kürekçi olarak giderken, pazar günleri tıp fakültesinden arkadaşlarımla Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde Shakespeare’in ‘’Bir Yaz Gecesi Rüyası’’ nı izlerdim. Mesleğim ne kadar bilimin ışığında olmamı gerektirse de insan ilişkilerinde de çok iyi olmayı gerektiriyor. Bu konuda da farklı kültürler koalisyonunda büyümemin avantajını tüm hayatım boyunca kullandım sanırım.
Aşkın kalbe etkisi nasıldır?
Aslında ilk aklıma gelen cümle şu oldu. ‘’ Tedavisi olmayan , öldürmeyen ama süründüren ve bazen hiç geçmesini istemediğimiz çarpıntı sebebidir aşk’’. Gördüğümüz ya da hayal ettiğimiz kişiyi ya da varlığı, algılama şeklimizi binlerce katı daha yükseğine çıkardığımız bir durumun biyokimyasal bir karşılığının olmaması imkansız olurdu. Beyin ve kalp arasındaki İzmir-İstanbul otobanı olan otonom sinir sistemi ve ürünleri olan adrenalin, dopamin, serotonin ,endorfin ve belki de bilmediğimiz birçok molekül aşk esnasında ilkbaharda her toprak parçasından fışkıran çiçekler gibi aktifleşirler.
Aşkın kalp üzerindeki etkilerini ben dört evreye ayırıyorum.
1) Aktivasyon dönemi 2) Plato (alışkanlık) dönemi 3) Deselerasyon (çöküş) dönemi 4) Yeni normalleşme dönemi
1)Aktivasyon dönemi: Çarpıntı, kuş kanadı, aldığım nefes yetmiyor, baş dönmesi
2)Plato (alışkanlık) dönemi: Bu bulguların azaldığı, aynı uyaran olduğu halde pek de çarpıntı hissedilmeyen dönem J
3) Deselerasyon (çöküş) dönemi: Göğüste baskı, sıkışma hissi, göz kararması, üzüntü hissi
4) Yeni normalleşme dönemi: Tekrar yeni aşklara yelken açmaya yönelik kalp hızının dakikada 70’lerde seyretmesi
Başarılı çalışmalarınızın yanında edebiyatla ilgilendiğinizi, şiirlerinizin olduğunu biliyoruz. Edebiyatın hayatınızdaki yeri nedir? Dergimiz için bir şiirinizi bizlerle paylaşır mısın?
Ben şiirin hayatımdaki yerini Sezen Aksu şarkılarına benzetiyorum. Çocukluk ve gençlikte anlamazdım Sezen Aksu şarkılarının neden çok sevildiğini. Ama yaşım ilerledikçe anladım ki bizde kalan şey üzüntü ve sevinçlerin toplamı değil çarpımı. Bir Sezen şarkısı, bir film ya da bir sezon izlediğin dizide tek bir hikaye var,o da hayatımız. İşte şiir de bu hikayeyi daha pratik ama daha etkili anlatma sanatı bence. Dört, sadece dört mısra bazen bir film kadar etkili olabilir. Bir örnek vermem gerekirse;
GİDERKEN
Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru
Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
Beni senin gibi
bir de annem terk etmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur
Sevgili Sunay Akın’ın bu şiirini okurken aşk, sevgili, zaman, anne, terk edilme gibi bir sürü duygu geçiyor aklımızdan okuma süremiz olan yaklaşık 45 saniyede.
Madem Eylül ayındayız. Ben ne kadar hüzün ayı demeyi bıraksam da Eylül’e, birçok şiiri hak ettiğini düşünürüm hep. Ben de belki birkaç kişinin aklından hayatı ile ilgili bir hikaye geçer umuduyla ‘’Eylül’’ şiirimi naçizane paylaşmak isterim.
Eylül
Ya başındasındır
Ya sonunda
Birisine başlangıç
Kimisine elveda
Bazen de aralar kapıyı “soğuk yazlardan” “sıcak kışlara”
İstemsizce gülümsemek geçen yazı düşünerek
Ya da kaşları çatıp her şeyin unutulacağını bilerek
Ekilen hüzünlerin hasat zamanı
Eylül bizden ne ister?
Unutulacakları son kez hatırlamanı…
Erdal BELEN
Eserekli Dergi olarak yoğun çalışma temponuz içinde bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Başarı, mutluluk ve güzellikler sizinle olsun.
Fatma SOYER