Başka Bir Yerde

Dolmuştan o kadar hızlı indi ki neredeyse ayağı takılıp düşecekti. Sevdiği kadınla buluşacaktı Deniz. Bir haftadır görmemişti ve özlemi çığ gibi büyümüş, yüreğini yakmıştı. O kadar çok seviyordu ki onun için herkesi karşısına alabilirdi.

Buluşacakları kafeye doğru koşar adımlarla yürüdü. Yaklaştıkça kalbinin ritmi de iyiden iyiye hızlanmıştı. Derin bir nefes aldı Deniz. Yavaşça nefesini bıraktı. Yağmur cam kenarına oturmuş, eli çenesinde uzaklara dalmıştı. Camın önünde onu izleyen Deniz’i fark etmişti, gayriihtiyari irkildi. Sonra elini kaldırdı “içeri gel” dedi. Deniz “tamam” dedi baş parmağını göstererek. Yağmur tedirgin, Deniz heyecanlıydı.

-           Selam, dedi Deniz.

-           Hoş geldin, diyerek karşılık verdi Yağmur. Sarıldılar. Deniz kalbi ağzında oturdu masaya Yağmur’un yüzündeki hüznü fark etmeden. Garsona eliyle “çay” işareti yaptıktan sonra anladı sevdiği yüzde bir tuhaflık olduğunu.

-           Bir şey mi oldu? diye sordu içindeki heyecanı yavaşça sönerken.

-           Evet ama benim istediğim dışında gelişen bir şeyler, diye cevapladı Yağmur.

-           Ne oldu?

-           Deniz, babam beni biriyle evlendireceğini söyledi.

-           Neeeee!

-           Ben istemediğimi söyledim ama asla kabul etmiyor. Söz vermiş bir arkadaşına. Annem de ikna edemedi babamı.

-           Nasıl yaa? E biz ne olacağız? Bizim aşkımız ne olacak?

-           Bilmiyorum Deniz. Ben de çok şaşkın ve üzgünüm. Birkaç gündür doğru düzgün yemek yemedim bu yüzden.

O sırada garson çayları getirmişti. İkisi de sustu. Birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Gözlerine akın eden gözyaşları gözlerini yakıyor, akmamak için direniyordu. Ta ki garsonun onlara “iyi misiniz?” sorusunu duyana kadar. Kucaklarına düşen damlalar durmadan akıyor bitmiyordu. Kafedeki insanların da dikkatini çekmişlerdi. Ama şu an önemli olan bu değildi. Bir daha ne zaman birbirlerini göreceklerdi? Görebilecekler miydi?  Kendilerine geldiklerinde önlerindeki çay soğumuştu. Yağmur telaşlandı, eve gitmeliydi. Annesi zor izin vermişti, babası eve dönmeden gitmeliydi.

-           Gitmem gerek, demişti.

-           Hemen mi?

-           Babam eve dönmeden gitmeliyim. Yoksa hiç dışarı çıkamam.

-           Bir daha ne zaman görüşürüz peki?

-           Bilmiyorum. Seni arayacağım ama. Hoşça kal.

Sarıldılar. Belki de son sarılışlarıydı, bilmiyordu ikisi de. Yağmur gitti, Deniz tekrar sandalyeye çöktü. Dünyası resmen başına yıkılmıştı. Hiçbir şeyi idrak edemiyordu. Ne kadar oturdu tek başına bilmiyordu. Garsonun hesabı getirdiğini, hesabı ödediğini fark etmemişti bile. Hangi ara sahile geldim diye şaşırdı kendi kendine. Yürüdü, takati kalmayana kadar yürüdü. İleride kayalık gördü, oturmak için oraya gitti. Hava biraz soğumuş gibiydi ama Deniz üşümüyordu. Yüreğindeki yangın yüzünden üzerindeki ceketi bile çıkarmıştı çoktan. Mavinin sonsuzluğuna bakıp çareler aramıştı Yağmur’a kavuşmak için. Kaçırma girişimini bile düşünmüştü. Ama buna cesaret edebilir miydi bilmiyordu. Ailesiyle arasının bozulmasını istemiyordu. Onsuz kalmak da istemiyordu. En iyisi bizimkilerle konuşup istemeye gitmek diye düşündü. İçini bir huzur kaplamıştı. Olacaktı bu iş. O heyecanla hızlıca ayağa kalktı. Esen rüzgarda dengesini sağlayamadı. Ayağı kayıp başını kayaya çarptığında denize doğru düştüğünü kimse görmedi. Deniz bağırıyordu ama sesinin çıktığından emin değildi. Denizin dibine doğru gittikçe bir ışık fark etti. Biri beni kurtarmaya geliyor yaşasın diye sevindi. Işıktan sonrası yoktu.

Yağmur eve gitmemek için direniyordu ama mecburdu çünkü ailesiyle yaşıyordu. Belki babamı bir şekilde ikna ederiz diyerek eve gitti. Annesiyle konuştu. Deniz istemeye gelse olur muydu? Annem babamla konuşup onu ikna edecekti. Erkenden odasına gidip birkaç defa Deniz’e ulaşmaya çalıştı, açmamıştı telefonu. Mesajlara da cevap vermemişti Deniz. Üzüldü belki de ondan açmıyordur, yarın tekrar ararım dedi. Erkenden uyumuştu. Sabah kahvaltı hazırlarken sabah haberlerinde “sahilde bir ceket bulunduğu, sahil güvenliğe haber verildiği, denizde yapılan arama sonucunda 18 yaşlarında genç bir delikanlının cesedine ulaşıldığı söyleniyordu.” Adı Deniz’di çocuğun. Elindeki tabakları yere düşürdü Yağmur. Ceket dün Deniz’in üzerinde gördüğü ceketin aynısıydı. Onun Deniz’i olamazdı. Bir daha ona sarılamayacak mıydı? O deniz gözlerine bir daha bakamayacak mıydı? Yaşamak bu olamazdı, olmamalıydı…

O gün Yağmur kendini kaybetmiş, akıl hastanesine yatırılmıştı. Sürekli sallanıyor ve ağzından tek bir kelime çıkıyordu “Deniz”


İlginizi Çekebilir

Merhaba Yolcu

Banu YILMAZ

Cennetten Kovulan

Armağan CENGİZ