Kadıköy’de Bir Başkomiser

Başkomiser Galip Polisiye’sinin yazarı Çağatay YAŞMUT’la kitapları ve yazarlık üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Merhaba Çağatay Bey, öncelikle Eserekli Dergi için yapacağım söyleşiyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Rica ederim.

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Ben Çağatay YAŞMUT. 1968 İstanbul doğumluyum. Üniversitede Ekonometri ve Felsefe okudum. Uzun yıllar bankacılık ve finans sektöründe çalıştım. Bu arada çalışırken de ufak ufak öykü denemeleri yazmaya başladım. Yazarlık atölyelerine katıldım. 2006 yılında ilk kitabımı yazdım. Dosyamı ilk Oğlak Yayınları’na gönderdim. Oğlak Yayınları da olumlu dönüş yapınca ilk romanım “Beyoğlu Çıkmazı” basılmış oldu. Karakterim Başkomiser Galip, her kitapta farklı bir maceraya atılır ama özel hayatı devamlılık gösterir. Bu şekilde bu seriyi devam ettirdim. 2009’da “Şarkılar Susunca”, 2010’da “Beni Yavaş Öldür” ve 2012’de “Kadıköy Cinayetleri”ne kadar geldim. 2008’den 2022’ye kadar 6 roman, 2 tane de öykü kitabı yazdım. 

Peki Çağatay Bey, yazar olmak, bir kitap yazmak hep içinizde olan bir şey miydi?

Yok. Yazar olmak hep içimde olan bir şey değildi ama polisiye kitap okurdum.  Babamın büyük bir kütüphanesi vardı fakat orada hiç polisiye roman yoktu. Hatta babam, ‘Bu adam, okumaz’ derdi. Bir gün bana Agatha Christie kitabını hediye etti, okuduktan sonra bir daha elimden düşürmedim öyle de devamı geldi. İş hayatımda da şöyle bir farkındalığım oldu, yazı işlerini hep ben yapıyordum ve yazım kurallarına çok önem veriyordum. Herkes yazışmalarını ilk bana gösterirdi. İş hayatından ayrıldıktan sonra Pınar KÜR’ün atölyesine gittim. Orada Pınar KÜR’ün, ‘Sende yazarlık alt yapısı var. Sen bunu sürdür.’ demesiyle yolumu çizdim. Daha sonra Sema KAYGUSUZ’a, Celil ÖKER’e, Murat GÜLSOY’a gittim ve öylelikle ilerledim.

Romanlarınızı ne kadar sürede bitirirsiniz? Her şey planladığınız gibi gider mi?

Planlarım yüzde doksan tutmuyor ama şu iyi bir şey, bir plan var. Benim romanlarımda biliyorsun çok olay var, aksiyonlu kitaplar, bir sürü karakter var. O yüzden karışabiliyor. Olayları madde madde ne kadar sıralasam da yazarken aklıma birden yeni fikirler geliyor o zaman yazıyı bozuyorum. Bir keresinde belirlediğim katili değiştirdim, tüm yazıyı baştan yazdım. Yani her an bir değişim olabilir. 

Yazı yazarken olmazsa olmazınız var mı? Daha açarsak, tercih ettiğiniz bir ortam, kullandığınız bir obje var mı?

Ben her ortamda yazarım sadece yanımda bilgisayarım olsun yeter. Evde de yazarım, kafelerde de yazarım, gürültülü ortamda da yazarım. Polisiye yazdığım için gürültüden ilham alıyorum.

Peki, ayda kaç kitap okursunuz? İlla şu kadar kitap okuyayım gibi bir kota belirler misiniz? Hep polisiye mi okursunuz?

Öyle bir kotam yok. İnanır mısın, bazen ayda bir kitap zor okuyorum. Bazen de öyle bir kitap okuma isteği geliyor ki dört beş kitap okuyorum ama okumak olsun diye değil, öğrenmek için okuyorum. Kaliteli yazıları okuyorum, kötü üslup yazarı bozar. O yüzden seçici oluyorum. Sadece polisiye okumuyorum elbette. Tüm Türk Edebiyatı’nı hatmettim. Servet-i Fünun, Cumhuriyet Edebiyatı, Ahmet Mithat Efendi, Şinasi, Halk Edebiyatı, Orhan Veli, Sait Faik, Oktay Akbal, Füruzan… Bunun yanı sıra Dünya Klasik Edebiyatı’nı da okudum. Tolstoy, Dostoyevski, Hemingvay gibi. Bir tek zayıflığım beni cezbetmeyen Çağdaş Dünya Edebiyatı oldu. Açıkçası sevmiyorum, popüler yazarlar var elbette onları okuyorum ama yine de sevmiyorum. Onun yanı sıra felsefe, sosyoloji okuyorum, özellikle gazetecilerin araştırma kitaplarını okuyorum.

Bir de romanlarınız çoğunlukla Kadıköy de geçiyor, peki Kadıköy sizin için ne ifade ediyor?

Evet, ağırlıklı romanlarım Kadıköyde geçiyor. Beyoğlu’nda da geçen var tabii. Şimdi ben bir yazarın bildiği yerleri yazmasını öneriyorum. Kadıköy’ü çok iyi biliyorum. Kadıköy’de yaşıyorum, doğma büyüme Kadıköylüyüm. Kalbimin bir köşesi hep Kadıköy’dür. O yüzden dedim ki konular Kadıköy’de geçsin. Biliyorsun, Galip zaten Kadıköy’de oturuyor. 

Kitap yazmaktan başka mutfağa da ilginiz olduğunu biliyoruz. Yemek yapma merakınız nasıl başladı?

Benim yıllarca mutfağa hiç ilgim olmadı. Sadece yemek yeme kısmındaydım. Bir yumurta bile kıramazdım, kahve bile yapmazdım.  Annem çok iyi yemek yapar demek ki bende de gizli bir yetenek varmış. Yazarlık gibi birisinin çıkarması gerekiyormuş. Kimseye muhtaç olmak istemedim yemek konusunda, “Ya dedim, bir makarna yapayım” öyle de başladı. Soğanları doğruyorsun, biberleri doğruyorsun… Bir de görselliğe önem veririm, herkes de yemeklerimi beğenmeye başlayınca bu bana şevk verdi ama bu zannedilmesin ki yazarlık gibi zevk alıyorum. Üç gün mutfağa giriyorsam bir hafta girmiyorum.

Son olarak yazar adaylarına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Hep şunu söylüyorum, klasik gelebilir çok okunsun çok yazılsın ama mutlaka kendilerine bir yazar bulsunlar. Beğendikleri yazarların eserlerini ders çalışır gibi çalışsınlar, cümlelerin altlarını çizerek okusunlar. Sevdikleri yazarlardan beslensinler. Edebiyat tarihinin en iyi yazarlarını bilmek lazım. Mesela illa Ahmet Hamdi TANPINAR okumak gerekiyor ama bir Oğuz ATAY illa ki okunacak diye bir şey yok. Bir de hangi dalda yazıyorlarsa o dalın en iyilerini okumaları gerekir. Örneğin, polisiyeden örnek verecek olursak Edgar Allan Poe’dan başlayarak polisiyenin yapı taşlarını okumaları lazım.

Çağatay Bey, bize vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ederiz.

Rica ederim. Ben de çok mutlu oldum.  

 


İlginizi Çekebilir

Fesleğen

Hande EFE

Başka Bir Yerde

Aysel AKGÜL

Kirazlı Toka

Berrin SEVİLMİŞ