Çocuk Gelin
İşittiğim sözler bileklerimi sıkan kelepçelerden daha fazla canımı yakmıştı.
Herhangi biri için değerli olmuş muydum bu dünyada? Doğduğumda belki. Ortaokuldan sonra ailemin bana biçtiği hayatta kardeşlerimin bakımı, evin işleri derken farkına varmadan çocukluktan kadınlığa geçivermişim. Büyüklerimiz daha iyisini bildiklerinden onlar ne derse yapardım. Söz dinlemek adettendir.
Okulumu da öğretmenimi de çok sevmiştim. Belki de hayatımda bir tek o kafamı okşadığı, bir tek o “aferin kızım” dediği içindir. Ancak babamın “kız kısmının okumasına gerek yok, en hayırlısı bir an önce evlenip yuvasını kurmasıdır” fetvasıyla on beş yaşında uzaktan akrabamızın oğluyla evlendirilmiş anlamını sonradan öğrendiğim “çocuk gelin” olmuştum. Hiç istememiştim evlenmeyi lakin itiraz edecek durumum da yoktu, büyüklerin sözünün üstüne söz söylendiği nerede görülmüştü.
İlk olarak geç hamile kaldığım için sonra çocuk ağladığında, sofra geç kurulduğunda, bir müddet sonra da bahaneye gerek kalmadan her öğün dayak yemiştim. En çok çocuklarımın önünde gördüğüm şiddet, işittiğim hakaretler beni utandırmıştı. Kendimi tam da olduğum gibi küçücük hissetmiştim. Hiçbir işi düzgün yapamıyordum, basiretsiz, kıt akıllıydım. Keşke yer yarılsa da içine girseydim, herkes rahat ederdi.
Biliyor musunuz artık ben de inanmıştım gereksiz, beceriksiz ve kusurlu olduğuma. Bir gece canımı zor kurtarıp baba evine kaçtığımda “gelinlikle çıktığın eve kefenle girersin” diyerek kapıyı yüzüme çarpmıştı. Sığınacak gidecek yerin yoksa tıpış tıpış cehennemine geri dönersin. Ben de öyle yaptım. Birçok diğerleri gibi. İstenmiyordum. Ne babamın ne de kocamın evinde. Koskoca şehirde kalabalıklar içinde yapayalnızdım.
Ne zaman ağzımı açıp derdimi söyleyecek olsam “senin iyiliğini istiyor” diyen kocamın ailesinden tut da ”karnın tok sırtın pek” diyen ailem bile beni haksız görüyordu. Kendimi çok nankör hissettim.
Kol kırılır yen içinde kalır diyenlerin yüzünü kara çıkartmadım, kolum da kanadım da kırılmıştı. Keşke tek bir gün de olsa gülmekten kırılsaydım. Herhalde epey günahım vardı hiç gülmediğime göre.
Görülmeden duyulmadan geçen yıllarda polisin şahit olabildiği ilk şiddet vakası üç yıl sonra gerçekleşti, kocamın elinden komşular alamayınca polisler imdadıma yetişmişti. “Şikayetçi misin?” diye sorduklarında çoğu zaman gelmeye lüzum görmeyen babam yanımda bitmiş, iki parmağıyla kolumu ikaz mahiyetinde sıkıştırıp benim yerime “karı koca arasında olan şeyler mühim değil komiserim” diye konuyu kapatmaya çalışmıştı. Babam kolumu sıkıştırsa da acıyan yüreğim olmuştu. Ben her zaman olduğu gibi babamın sözünün üstüne söz söyleyememiştim. İnsanın annesi babası görüp duymazsa kim duyacaktı.
Güngörmüş Komiser, “sana sormadım kızına soruyorum” diyerek babamı terslemiş,
“Şikayetçi misin kızım?” derken gözlerimin ta içine babamdan hiç görmediğim bir endişeyle bakarak sormuştu,
“Kocan seni dövüyor mu? Korkma, sana yardımcı oluruz, çocuklarınla seni güvenli bir yere yerleştiririz.”
Hala başım önümdeydi, yediğim dayaktan mı yaşadığım hayattan mı bıkmıştım, halimi anlatacak ne dermanım ne söyleyecek sözüm vardı. Babamın yüzünün
karardığını, kocamın buradan çıkana kadar bekle diyen öfkeli gözlerini bakmadan da görebiliyordum.
Güngörmüş komiser omzumdan hafifçe sarstı.
“Kızım sana soruyorum, beni duyuyor musun, kocandan şikayetçi misin?”
Keşke cevabı içinizi rahatlatacak kocaman bir evet olsaydı.
Daha önce de komşular, tanıdıklar şikayetçi olmadığım için kızmışlar benimle görüşmeyi bırakmışlardı. Yarama tuz basan da olmuş acılarıma merhem olmaya çalışan da. Kimse böyle bir eziyete niye katlandığımı anlayamamıştı. Elbette söylenecek çok söz, şikayet edilecek kötüler, kaybedilecek insanlar vardı.
Yediğim dayaklara katlanmış, aşağılanmış, değersizleştirilmiş, başıma gelenlere hiç ses çıkarmamış sineye çekmiştim ta ki o güne kadar. Kocamın küçücük kızıma attığı tokadı görünce bütün vücudum garip bir titremeyle sarsılırken gözlerimden alevler fışkırıyordu. İçinde hapsolduğum hayatın yeni mahkumu kızım olmayacaktı. Ben zaten ailemde, çocukluğumda, tadamadığım gençliğimde, kadınlığımda kaybolmuştum ve tek dayanağım onlardı. Onları ne pahasına olursa olsun koruyacaktım.
Hayatımda ilk kez ve son defa o gün şiddetin yönünü de sonunu da değiştirdim.
Koridordan bana doğru gelen Güngörmüş komiserin üzgün yüzünü görünce bana biçilmiş bambaşka bir hayatın geldiğini anladım.
Güngörmüş komiser yanıma yaklaştı. “Ah be kızım ne yaptım sen?” dedi.
“Ne yaşadığımın, ne istediğimin hiç önemi olmadı bu dünyada, sadece çocuklarım benim yaşadığımı yaşamasın istedim, onları korumak istedim komiserim.” diyerek ayağa kalktım.
Her türlü şiddetin tüm dünyada son bulması, sadece kurmaca hikâyelerde var olması ümidiyle...