Çöpçatan Hayriye

Çoğu mahellede ortamın ayarlanmasına yardımcı olan, isteyerek veya istemeyerek ortamı karıştırabilen hayat tecrübesi çok olan, akıl danışılabilecek, iyisi ile kötüsü ile eski kadılar gibi yeri geldiğinde hizmet sunan, olaylardan nemalanan kadın çöpçatanlar vardı....

Bunlardan biri de Çöpçatan Hayriye’ydi. Altmış yaşlarında, boyu bir altmış civarında, doksan kilo kadar, oturduğunda bayağı bir yer kaplayan yeri geldiğinde sevecen, yeri geldiğinde sert bakışlı bir karakterdi. İki göz odalı bahçeli mütevazı bir evde oturuyordu.

Çoğu gün evi misafirsiz olmuyor geleni gideni bol oluyordu. Bu gelenler arasında bir seksen boyunda gayet yakışıklı, tahminen otuz beş yaşına gelmiş, temiz yüzlü mahallenin eskilerinden olan çok zengin bir iş adamının özel şöförlüğünü yapan Zeki isminde bir adam vardı.

Hayriye'nin kapısını çaldı. Hayriye:

“Hoş geldin oğlum” diyerek karşıladıktan sonra Zeki:

“Hayriye Teyze benim bir mazuratım var... O nedenle seni rahatsız ettim” diyerek söze başladı. Hayriye:

“Estağfurullah buyur oğlum, derdin nedir?” diye sordu. Zeki tekrar:

“Teyzeciğim, ben yıllardır namusumla çalışan, kötü alışkanlıkları olmayan dürüst yaşayan biriyim. Gelgelelim yaşım evlilik yaşına geldi de geçiyor bile. Ben şöyle eli yüzü düzgün helal süt emmiş bir zevce ile hayat kurmak niyetindeyim. Ama ben bulamadım senin bildiğin birileri vardır.” diye derdini anlattı. Hayriye:

“Anladığım kadarı ile şu an devamlı bir işin var. Evin var mı?” diye sordu. Zeki:

“Yok be teyzeciğim hayatım boyunca çok işler yaptığım halde ev almaya durumum müsait olmadı ki.” Hayriye,

“Yok, öylesine senin durumunu tam öğrenmek için sordum. Peki annen baban?” Zeki:

“Rahmetli oldular.” Hayriye:

“Allah rahmet eylesin. Demek ki seni toparlayacak bir ailen veya bir yakının yok. Allah'ın izniyle sana uygun bir aile kızı bulup yuvanı kurmanı sağlamaya çalışacağım.Yalnız bu gibi işler aceleye gelmez. Biraz sabırlı olmanı isterim. Çünkü evlilik tabiri caizse hayatın bir kumarı gibidir. Zira kimi birliktelikler çok güzel ve hayırlı sonuçlar doğurabiliyor fakat bazen de tam tersi olabiliyor. Bunun için de eskisine nazaran daha çok titizleniyorum. Gençliğimde bu kadar etraflıca düşünmeden ön ayak olduğum bazı evliliklerde mutsuz bir ortam oluştuğundan dolayı daha sonra haberim olduğunda çok üzülüp onların vebali altında kaldığımı düşünüp vicdanen kendimi sorumlu tuttum. Onun için artık emin olmadan, araştırmadan hiçbir evlilik için ön ayak olmak istemiyorum. Bilhassa senden sabırlı olmanı istiyorum” deyince, Zeki:

“Peki teyzeciğim sizden hayırlı haberleri bekliyorum” diyerek elini öpüp gitmişti.

Zeki gittikten sonra Hayriye’nin aklına eskiden tanıdığı Melek adındaki bir komşusu geldi. İki evlatlığından kurtulmak maksadı ile kim olursa olsun bir an önce bunları baş göz et diyerek Hayriye'yi çok güzel hediyelere boğup aynı zamanda da altınlarla gözünü boyamıştı. Sen bu işin üstesinden kolaylıkla gelirsin diye onu etkilemişti. O günlerde Hayriye'ye evlenmek için başvuran altmış yaşındaki varlıklı bir adam olan Mahmut Efendi de Hayriye'ye hediyeler getirip genç bir eş almak istediğini, şimdiye kadar hiç evlenmek istemediğini artık evde bir eş ve çocuğunun olmasını istediğini Hayriye'ye iletmişti.

Hayriye Melek Hanım’ın evlatlık olan kızı Münevver'in on altı yaşında olduğunu hatırlamıştı, aradaki yaş farkı yüzünden bu izdivacın olmayacağını düşünmşiti ama yine de Melek Hanım’a çıtlatmıştı. Melek Hanım da fırsat bu fırsat diye sevinerek hemen kabul etmişti. Hatta daha da iyi olacağını, Münevver’in alımlı çok güzel bir genç kız olup asi bir ruha sahip olduğundan olgun biri ile evlenmesinin daha münasip olacağını, o yüzden Münevver’i gelip istemelerini söylemişti. Fakat bir talibinin olduğunu Münevver'e söylerken, Mahmut Efendi'nin yaşlı olduğunu söylemememişti. Sonradan kızcağız adamı görünce bu evlilliğe karşı çıktı. Fakat çeşitli eziyetlerle evliliğe mecbur bırakıtırılarak evlendikten belirli bir zaman sonra evden kaçan Münevver zor günler yaşamış, zor durumlara düşmüştü. Hayriye bu günleri gördüğünde ve düşündüğünde hiç istemese de bir genç kızın yaşadığı kötü günlerde bir nebze de olsa kendisinin paramağının olduğundan, vicdanen yıllardır üzüntü çekip hiç unutmamaktaydı. Bir de şimdiye kadar sayesinde kurulan mutlu yuvalar da vardı. Onlar ile birlikte iyi bir iş yaptığını hissetmekteydi. Vicdanen kendini rahatlatmaktaydı.

Hayriye yine bir gün yakın bir tanıdığının bebek mevlütüne çağırıldı. Hoşbeş ortamdan sonra yıllar önce çok yakın komşuluk yaptığı Feriha'ya denk gelir. Kucaklaşırlar. Yanındaki otuz-otuz iki yaşlarında olan kızı Nilgün ile tanıştılar. İki arkadaş eski günleri yad ederken Feriha, kocasının öldüğünü kendisinin de çok ağır hastalıklar ile boğuştuğunu bu yüzden de kızının evlenemediğini ve buna çok üzüldüğünü, ölmeden kızının hayırlı bir yuva kurmasını dilediğini söyledi. O anda Hayriye’nin aklına Zeki geldi.

O sıcak bir yuva ararken ileride torunları olduğunda annesinin de hoşuna gidip mutlu olacağını tasarladı. Zeki'ye haber gönderip durumu kendisine anlattı. “İç güveyisi olarak bir aile saadeti yaratmak ister misin” diye sorunca, Zeki de aile sevgisinden uzak büyüdüğü için bu teklife sıcak baktı. Aile ile tanışıp bir iki sefer kızla buluştu. Aralarındaki etkileşim nikah ile tamamlandı. Çok huzurlu bir yaşantıya adım attılar. Bir erkek diğerleri kız olmak üzere iki çocukları olmuştu. Kızlarının ismini Hayriye koyarak bir nevi Çöpçatan Hayriye'ye teşekkür etmiş olurmuşlardı. Kızın annesi de kızının kurduğu huzurlu yuvada, kucağında okşadığı torunlarının mutluluğunu tadarken her zaman Çöpçatan Hayriye'ye duacı oldu.


İlginizi Çekebilir

Dürbünlü

Canan KUZULOĞLU

Hiçlik

Armağan CENGİZ

Kırmızı Ayakkabılar

Türkan VARDAN BAYDAR