Denemeler 1
“Denemeler”den derlemeler yapmayı denemekti, başlangıçtaki amacım. Söz arkamızdan aktı, gitti. Denemeden kalemin nereye yol alacağını bilemeyiz. Montaigne’e sorulmuş olsa tam olarak anlatabildin mi kendini diye, her gün her şeyi yeni baştan düşünme ve yeni sonuçlara gitme kararlılığıyla “Ne bileyim?” diyecektir.
Tapduk Emre tarafından Yunus Emre’ye vazife edilen “Ben bilmem” zikri gibi bilmediğimizi bilirsek yol almaya başlarız. Hayat sürekli değişiyor, bir şeyler aşılıyor; değerler, sistemler sorgulanıyor. Her düşünce, yeni açılımlar yaratıyor. Kestirilip atılmadığında, son nokta konulmadığında hep umut oluyor. Montaigne, sade, tabii, her günkü haliyle özentisiz, bezentisiz görünmek istiyor. Andre Gide’in söylediği gibi maskesini attığından biz de onda kendi benzerimizi buluveriyoruz. Bu kitapta insanlar var, denemeler var, yaşam var, ölüm var.
Neler çıkarıyoruz; kendimizi öğrenmeyi, başkasına değil, kendimize ders vermeyi, ruhumuzun derinlerine inmeyi, yaşama sanatını, felsefenin onun döneminde de boş, kuru laf olarak nitelendiğini, bütün toptancı yargıların çürük ve tehlikeli olduğunu ve benzeri şeyleri…
Gün doğumunda, akşam sessizliğinin solgun renklerinde, bir bahar tomurcuğunda, rüzgârın suyun sayfaları üzerinde gidiş gelişinde, yaprakların aşkla ürpermesinde insan olduğumuzu bize hatırlatan, bizi derinliklere çağıran, içimizdeki benle karşılaşmak ne güzel, denemelerin aynasında kendimizi denemek ne güzel, giden bir kedinin ardından ağlayabilmek ne güzel. Bir başka sefere yine denemek, yanılarak, düşe kalka ilerlemek, bir oyunun hem başkahramanı hem figüranı olmak ve başka şeyler işte denemediğimiz. Fırtına geçip bulutlar açılır açılmaz onları da anlatırım.