Karma

Karma, enteresan bir kavramdır. Evrenin görünmeyen doğa yasası olarak tanımlanır. Evrendeki her şey için geçerlidir. Karma felsefesine göre her şey yaşamımızın her anı kadar doğal ve akışında ilerler. Hayatınızda, geçmişte yaşananların sonucu şuan, şu andaki de geleceğin sonucudur.

Karma insana özeldir. Karma veya ilahi adalet dediğimiz kavramda ödül-ceza beklentisi olduğu için insanlar, karmaya inanma eğilimi gösterir. Kendi eylemlerimizin tümünden sorumlu olmamıza yarar. Karma bizi, eylemlerimizin sonuçlarını kabul etmek durumunda bırakan bir doğa yasasıdır. Karmayı, yaşam içinde duygu, düşünce ve hareket; eylemler olarak yaşarız. Özel karma ise bireylerin kendi eylemleri sonucunda ortaya çıkan, bireysel sonucu ifade etmektedir. Bireyin şu anda yaşadığı her şey, geçmişte yaptıklarının bir ürünüdür ve herkes kendi düşüncelerinden doğan eylemlerden sorumludur. Geçmişte ne ektiysek, şu anda onu biçeriz. Bu, kendi yaptıklarımızı bir ayna karşısında izlemek gibidir diyebiliriz. Kendi kendimizin farkında olmak ve olumlu ya da olumsuz ürettiklerimizin arkasında durabilme ve onları savunabilme halidir.

Karmaya göre; herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda ve herhangi bir şekilde yaptığınız her eylem bir gün mutlaka ama mutlaka er yada geç size, kendinize geri döner. Bumerang gibidir. Yaptığınız hiçbir hareketi geriye döndüremez, olmamış gibi davranamaz, her an ya da yıllar sonra onun sonucuyla karşılaşır ve yüzleşirsiniz. Zira kendinizden kaçamazsınız. Tesadüf yoktur, seçtiğiniz coğrafya, ailemiz hepsi birbirine bağlıdır. Aslında ‘karma’ kendi kendine fonksiyon gösteren bir güç olduğundan, hiçbir insan veya insanüstü kuvvet bu işleyişi değiştiremez.

Sanskritçe dil kökenli, hareket anlamına gelmektedir. Evet, eylem aksiyon anlamına gelmektedir fakat Türkçe'mize biraz eksik geçmiştir. Karma, niyetli eylemle, projelendirdiğimiz, planladığımız bir şeyi bilinçli olarak davranışa dönüştürmek ve yapmaktır.

Biz şu anda ne yapıyorsak, hangi durumda bulunuyorsak, bunu kendimiz oluşturmuşuzdur. Kendi yaptıklarımızı ve başımıza gelenleri bilinçli ve niyetli olarak yaptıklarımızın sonucudur. Bu yüzden karma insanlar içindir, akıl, irade insana özeldir. Örneğin; Otomobille yolda usulüne uygun, tüm sorumluluklarını yerine getirerek giderken, birden yola atlayan geyik, köpek, kedi herhangi bir canlıyı ezip ''Benden, bütün ailemden çocuklarımdan, ilişkilerimden çıkacak” diyerek psikologlara, psikiyatristlere, terapistlere giderek, kötü karma oluşturdum şeklinde, hayıflanmak değildir. Tabii ki, burada pişmanlık, yaşayarak ders çıkarmak önemlidir. Bunun küçük de olsa bir karşılığı olacaktır. Bu durum tam olarak karma yasasına tabi değildir. Çünkü buradaki örnek, niyetli ve bilinçli bir eylem değildir, bilmeden, istemeden yapılan bir eylemin sonucudur.

Bilimsel ve antik dönemler bilgileriyle, hayata maddi ve manevi bütünlükçü bakıldığında karma anlamlı olur.

Karma yasası, Isaac Newton'un mekanik fiziğine göre her şey sebep-sonuç ilkesiyle gerçekleşir. Sebep-sonuç ilkesi içerisinde kasti olarak problem çıkartarak, bilinçli olarak kendine ve etrafınıza zarar verdiğinizde fizik kanunları, maddi dünyada yeni kanunlar, olaylar, durumlar, yaratmak için harekete geçer. Yani doğa kuralları işler. Fizik kanunları, eski atalarımızın dilinde karma yasasıdır. Her etkiye karşılık, eşit ve zıt tepki vardır.

Soru: Birisini korumak amacıyla ani refleksle yapılan hareketle, bir insana zarar verdiysek karma oluşur mu?

Bir anda, kendiliğinden projelendirilmemiş planlanmamış eylemler, fizik kanunlarına göre insanlar aleminde duyusal ve düşünsel bazda olan, etki-tepki oluşturur. Bu arada refleks, bir anda olan kendiliğinden projelendirilmemiş planlanmamış olaylardır, bilinçli eylemle karıştırılmamalıdır.

Karmaya göre düşündüğümüz, söylediğimiz ve yaptığımız her şeyin hayatımıza doğrudan etkisi vardır.

Biraz daha basitleştirelim: “Hayatımızda olan biten her şeyin sorumluluğu bizde!” Yani bir anlamda, her an yaptığın seçimlerinle hayatını yaratıyorsun. Böylece, “ne ekersen, onu biçiyor oluyorsun” işte bu, büyük bir karma yasasıdır. Evrene yolladığınız her şey size geri döner. Kötülük, beddualar, lanetler, belalar, kem bakışlar, yokluk bilinci, dedikodu, art niyet, yargılama, nefret, kıskançlık ya da kısıtlayıcı düşünceler. Elbette sevgi, hayır duası, şifa, iyi dilekler, teşekkürler, şükürler, hakkaniyet, razı gelmeler, fedakârlıklar, saygı, söz hakkı da öyledir. Kelimenin tam anlamıyla ne verirseniz, onu alırsınız.

Peki ya siz ne almak istiyorsunuz?

Sorumluluğumuz nedir? Bunun cevabı ise eylem, söylem ve düşüncelerimiz konusunda yaptığımız seçimlerde her an daimi bir farkındalık içinde olmaktır. Kulağa zor geliyor biliyorum ama bir kere niyet edip başladığınızda ve birkaç hafta boyunca her gün bu niyetinizi tekrar ederek; gün içinde düşünce, söylem ve davranışlarınızla ilgili seçimlerinize dikkat ve özen gösterdiğinizde daha bir ay dolmadan fark ediyorsunuz ki bu, sizin kişilik özelliklerinizden biri olmuş bile.

Seçimleriniz konusunda kendinizi üç hafta boyunca adadığınız bir taahhütle özen gösterirseniz hayatınız çok daha farklı (ve elbette olumlu) bir şekilde dönüşecektir.

Biliyoruz ki istediğimiz şeyler durup dururken olmaz, bizim de hadiseye dâhil olmamız gerekiyor ve bu noktada da şunu anlamak önemli: Evren bir bütündür ve biz de onunla biriz. İçimizde ve dışımızda ne varsa, istisnasız hepsi evrenin bir parçası ve her şey ama her şey birbiriyle bütünleşmiş şekilde birbirine bağlıdır. Bu da yaratım yasasıdır.

Bu, yaşamınızı nasıl ilerletebileceğiniz ve etkileyebileceğiniz anlamına geliyor. Çünkü etrafımızı çevreleyen her şey içsel durumumuzla, yani ruh halimiz ve düşüncelerimizle ilgili bize sayısız ipucu veriyor. Bu durumda en iyisi kendiniz olmak ve etrafınızı sadece etrafınızda var olmasını istediğiniz şeylerle donatmak. Çevrenizi olmasını dilediğiniz şeylerle donatıp ve gerçekten olmak istediğiniz kişi olursanız, her şeyin bütünleşmiş şekilde birbirine bağlı olduğunu fark edersiniz. Peki, buna evren nasıl cevap verir acaba?

Düşünmeye değer, değil mi?

Bir ay boyunca, her gün beş dakika olarak odaklandığımız bu olumsuz düşünceyi yapılandırdığımız ve auramızdan oluşan geometrik şekil, kendisiyle aynı olan diğer şekilleri, kendine çeker ve o geometrik şekille auramızda, aklımıza başka başka olumsuz konuları getirir. Böylece, düşündüğünüz ve inandığınız  şey, başınıza gelir. Psikolojide bu duruma “kendi kendini gerçekleştiren kehanet” denir, neye inanırsanız  başınıza gelmiş olur. Bu kehaneti de gerçekleştirmek içinde o ruh haline geçmemiz gerekir, ruh halimiz ise, ezoterizmde bedenimize çektiğimiz geometrik şekillerle ilgilidir. Yani o, olumsuz düşünceyi üretir ve doğada geometrik bir şekil oluşturmuş oluruz. Auramızda bu şekil, bir kara delik gibi döner ve kendine benzeyen diğer geometrik şekilleri çeker, aslında o anki ruh halinizde etkili olan enerjiyi çekiyorsunuz demektir. Evrende her şey birbirine bağlı olması, kutsal geometridir, demiştik. Evren bir ve bütündür. Bu yüzden, size küçük ve önemsiz gelen bir anlamda yargıladığınız şeylerin bile -ki yapılmaması gerekir- çünkü her şey birbirine bağlıdır. Küçük ya da büyük her adım, bir diğerini getirir ve bu böyle devam eder durur.

Devasa bir işin bitirilebilmesi, işin başlangıcındaki o küçük adımın atılmasına bağlıdır ve ne ilk adım ne de sonuncusu diğerinden daha büyük anlam ifade eder. Her ikisi de görevin tamamlanabilmesi için elzemdir. Evrende her şey gibi geçmiş, şu an ve gelecek de birbirleriyle bağlı ve birdir.

Eğer bir şeylerin değişmesini istiyorsanız; içinizde sizi o konuyla ilgili rahatsız eden şeyin üstüne giderek, hatta onunla yüzleşin ve onu değiştirin. Bunu yaparak dünyayı  bile değiştirebilirsiniz! Ve yalnızca böyle büyüyebilir, gelişebilirsiniz, tekamül edebilirsiniz.

Birisi hakkınızı yedi diyelim, bunu hücrelerinize kadar hissettiğiniz için bir enerji ortaya çıkar, holistik evren ve bilgi çalışır. Yani enerji çalışır. Birisi beddua edince başına bir şey gelmez. Örneğin, birisi kötü bir davranışla bir aileyi çok üzmüş diyelim. Üzen kişinin de evi dağılıyor, kendisi de darmadağın oluyor. Böylece, zarar gören ailenin ahı tuttu şeklinde bir düşünce ortaya çıkabilir. Holistik evrende her şey birbirine görünmez bağlarla bağlıdır. Albert Eintein dolanıklık ilkesine göre holistik evren, benim titreşimle, diğerleriyle titreşir, bütünsel olarak  birbirine bağlı olan bağlarla burada, ah ettiğiniz kişiye kötü laf söylediğiniz için bu durum gerçekleşmez. Burada yaşadığınız olayda ansiyete, gerilime dönüşerek, gerilimin boşaltma halidir. Olanları, Yaradana havale ederken, hücreleriniz titrer, bu durumda beden ciddi devasa güçte elektrik üretmiş gibi olup, vücuttaki fazla elektrikle kendini aşar ve sonunda hiç olmayan bir frekansa girer. Bir kez ya da bir saniyede veya bir dakikada... Hiç fark etmez, aynı dozda frekansdır, kendinize bu frekansı, yani bilgiyi yağdırmış olursunuz ve o kişi tamamen bu negatif enerjiye maruz kalır. Dünyanın neresinde olursanız olun bu enerji o kişiye gider. Enerji, içinde bilgi paketlerini sağlayan bir güçtür. Bu  elektrik frekans, yıpranma enerjinizi, bilgilerinizi, muhatabınıza, karşıya göndermiş olursunuz. Holistik evren, bir karma yasasıdır, bu yasalara istinaden o kişiye iletmiş olduğunuz enerji ile aurasına bu bilgiler yazılır ve kişinin çakralarına (enerji kapılarına)  yapışır. Böylece kişi, kendi kendine gerçekleştiren kehanete maruz kalır. Çünkü kişinin aurasına bilgi giderek bir şekil meydana geldi. Bu şekil kendine benzeyen şekilleri çekerek negatif bilgi konularıyla muhatap olur. Aslında, bilgi (enerji)  kaynağına geri dönmüş olur.

Karma enerjisi, zemin kökü ataların enerjisinden akar. Atalarımızın doğa anaya emanet ettiği nefistir. Doğa ana ile uyum ve denge içinde olmalıyız. Yani, hakkını helal etmediğiniz konular, helallik almadığınız konular ölürken, hatıralar olarak dünyaya bırakılır. Atalarımızdan kalan hatıralar bize miras olarak aktarılır. Atalarımızın hatıralarına göre, kendini yürütür. Ezoterik karmaya göre;  karma temizliği yoktur, karma kirli değildir o yüzden temizlenemez sadece dönüştürülür. Aile dizimi, atalardan gelen karmayı dönüştürme adına şifa çalışmasıdır. Sadaka vermekte dönüştürmede büyük etkendir. Karma enerjisi, atalarımızla ve geçmiş enerjilerle barıştığımızda karmamız tam ve bütüne dönüşür. Kişi, içinde tam ve bütün hissettiğinde, kendini sevilmeye layık görür; sevgisini ifade ettiğinde, gösterdiğinde, dünya  hizmetlerine kendini açmış olup, hiç bitmeyen bolluk bereketten faydalanır.

İyilik yaptığınız kişi, bize teşekkür etmezse bozulup üzülürüz fakat bu bilinçte olursak, akışta ilerlememiz, an da kalamayız. Durumu bir de, vefasızlaştırdığımızda artık karma yasasından çıkıp “tekamül yasası”na girer. Birisine iyilik yapmak, ilkeli yardımdır. Örneğin, bir arkadaşınız ihtiyacı olduğu için sizden para ister ve durumunuz iyi olduğu için yardımcı olursunuz. Böylece iyi niyet yasasını çalıştırmış olursunuz. Fakat ona acıyarak parayı verir, yardım ederseniz, olumsuz olarak size, geri döner. “İyilik yaptım, yardım ettim, teşekkür etmedi, bunu görmedi bile” diyerek düşünme hali sizi üzer. Burada da iyi niyet yasasından çıkar.  (Eğer içinizden gelirse yardımı yapabilirsiniz, iyilik yapmak zorunda değilsiniz) İyi niyet yasası, sizce doğruysa; Doğru olanı yapmak, vicdanınıza göre, en ruhsal olanı yaptığınız haldir. Eskilerin dediği gibi, “iyilik yap denize at” karşılıksız iyilik yapmak, karma yasası değil, iyi niyet yasasıdır.

Aile içinde, sosyal hayatımızda, iş yerinde, her ortamda görüş bildirirken ve dinlerken uygulamayı pek az hatırladığımız muazzam bir insan yeteneği tevazudur. Bir başka deyişle alçakgönüllülüktür. Etrafımızdaki insanlara uygulamadığımız bir şeyi, kendimizle olan ilişkimizde de uygulamak, doğal olarak kolay olmayacaktır. Bu yüzden hayatımızda reddettiğimiz, inkar ettiğimiz her şey, hayatımızda kalmak için direnç gösterir. Çünkü, karşımızdaki insanı kötü ya da düşman olarak görüyor veya onu herhangi bir sebepten dolayı yargılıyorsak, yüksek bilinç düzeyini hedeflemiyor ve daha iyi bir versiyonumuzun, varoluş seviyesine odaklanmıyoruz demektir. Tevazu sahibi olmak tekamül yolunda bize en iyi yardımcıdır.

Ulaştığınız yer neresiyse orası, gitmeyi seçtiğiniz yerdir. Ruhani anlamda kişisel büyüme sadece ve sadece tek bir şekilde olur. İnsanlar, koşullar, ortamlar, mekânlar, şehirler veya sahip olduklarımızın değişimi değil; Biz, kendimizin değişimiyle değişir ve dönüşür.

Bu dünyada sahip olduğumuz yegâne varlık kendimiziz ve kontrol edebileceğimiz yegâne şey de yine kendimiziz. Gönlümüzün ta derinliklerinde kim ve ne olduğumuzu değiştirebildiğimizde, çevremizdeki insanlar da koşullar da, bize uyum sağlayacaktır. Gelişimimizde, büyümemizde doğanın uyum ve dengesi bizi tam ve bütün hissettirerek, Yaradan’a yaklaştırır. Böylece karmamızı gerçekleştiririz.

Herhangi bir şeyin gerçek değeri direkt olarak içine konan niyet ve enerjiyle ilgili ve bu yüzden kişisel olarak bulunduğumuz her katkı aslında bütüne katkı demektir. Bununla birlikte ilhamdan ve parıltıdan yoksun, bir bireysel katkının bütüne bir şey katmayacağı da ortadadır. Oysa ilham ve aşkla kattığınız her şey bütüne de muhteşem bir ilham verir.

“Hayatımızda olan biten her şey bizim sorumluluğumuzdadır” ve bu farkındalık dünyayı bambaşka bir gezegen yapabileceğini her daim hatırımızda olmalıdır.


İlginizi Çekebilir

Dizili Ruhların Dergahı

Halime Yağmur KILIÇ

Çıkılmaz

Büşra Dilara KARABULUT

Bir Eylül Meselesi

Neslişah Şimşek