Sevgilim,
Bana çok kızgın olduğunu biliyorum. Şundan emin ol ki yerden göğe kadar haklısın. Hiçbir genç kız, böylesine kayıtsızca terkedilmeyi hak etmez, hem de düğün arifesinde. Hayatında senin gibi bir mucizeye sahip olup da ona arkasını dönüp gidecek adamın aklından zoru vardır. Belki biraz şuurunu kaybetmiştir veya zayıf karakteri sonucu, kötü niyetli çevresinin tesiri altında kalıp yanlış kararlar almıştır. Aklından geçenlerin bu ve benzeri düşünceler olduğunu hissedebiliyorum sevgilim. Senin yerinde olsam ben de aynı şeyleri düşünürdüm fakat sana olanları anlattığımda beni anlayacağına, en azından bir parça olsun bana hak vereceğine inanıyorum. Ah bir bilsen nasıl büyük nasıl korkunç bir sorumluluğun altında ezildiğimi!
Her şey bir perşembe günü öğle arasında, bizim hukuk bürosunun karşısındaki parkta başladı. Ben her zamanki gibi yarım saatlik molamda elimde simitle o büyük çınar ağacının altındaki bankta oturuyordum. Bürodaki arşivde biriken tozlu dosyaların geniz yakan kokusundan sonra burada oturup taze simit kokusu almak, gelen geçen insanları seyretmek bende tarifi mümkün olmayan bir rahatlama, bir yaşam sevinci yaratır biliyorsun. O gün de yine böyle etrafı izlerken, gelen geçen insanların hayatlarıyla ilgili tahminlerde bulunmak alışkanlığı baş gösterdi bende. Baş örtüsü önden bağlı, kısa boylu şişmanca bir teyze geçti önce önümden elinde birkaç poşet zerzevatla: az biraz semizotu, bir poşet taze fasulye. Elinde başka bir şey olmayışından belliydi ki akşam yemeği etsiz taze fasulyeydi. Miktarına bakılırsa karı koca yalnız yaşıyorlardı. Varsa çocukları, çoktan ev bark kurup gitmiş olmalıydılar. Ardından, iki elini arkasında birleştirmiş, baş parmakları arasındaki tespih tanelerini bir yandan öte yana geçiren uzun boylu, kara kuru, avurtları çökmüş bir erkek geçti. Gömlek cebindeki akmış mürekkep izine ve aheste yürüyüşüne bakacak olursak, son parasını verdiği şans oyunlarından eli boş dönmüş, çareyi kahvehanenin karşısındaki parkta amaçsızca dolaşmakta bulmuştu. Tam karşımdaki banka oturan kadına takıldı sonra gözlerim. Kadından çok kolundaki bileziklere demek daha doğru olur. Bir taraftan telefonla konuşuyor bir taraftan dirseğine kadar bilezikli kolunu öyle hışımla sallıyordu ki altınların şıngırtısı karşıdan bile duyuluyordu. Telefondaki kişiyle geçim derdinden bahsetmediği kesindi. Varlıklı insanların ne gibi dertleri olabileceğine hâkim olmadığımdan, bir akrabasına kaynanasından dert yanıyor izlenimi uyandırdı bende.
Gözlerim sarı şıngırtılarla kamaşmışken sağ yanımda belli belirsiz bir hareket fark ettim. Küçücük bir serçe zıplaya zıplaya bana doğru yaklaşıyordu. Üç kere zıplayıp durdu, dikkatlice etrafı kolladıktan sonra iki kere daha zıpladı. Ürkütmemek için olabildiğince sabit durup güvenini kazanmaya çalıştım. İki zıplayıştan sonra dizlerime konmuştu, minicik pençelerinin sivri tırnakları bacağımı gıdıklıyordu. Simidin susamlarının bacağıma döküldüğünü o an fark ettim. Bu susamlar için gelmişti serçe. Çok aç olmalıydı ki oburca gagalıyordu bacağımı. Dizimdeki susamlar bitince öylece uçup gitti.
Ertesi gün aynı saatte aynı yerde elimde simidimi kemirirken aynı serçe tekrar gelip dizimdeki susamları yemeye başladı. Bu sefer daha rahat daha güvenliydi hareketleri. Belli ki ona zarar vermeyeceğimi anlamıştı. Buna güvenerek simidimin üzerindeki susamları parmağımla koparartıp ona uzattım. Küçük gagasıyla pıtır pıtır bir yiyişi var görmen lazım. O dakikadan sonra bende bu kuşa karşı bir sevgi bir merhamet peyda oldu. Her gün aynı yere sırf bu kuşu görmeye gider oldum.
Ne var ki bu kuşta dikkatimi çeken bir tuhaflık vardı. Tam karşımdaki güvercin yemcisinin buğdaylarından yemiyor, yoldan geçen biri bu yemlerden satın alıp ortalığa saçtığı zaman dönüp bir kez bakmıyordu. Başka serçeler ortalığa saçılan bu yemler için kavga ederken benim serçemi bu mücadeleden alıkoyan neydi? Bir türlü anlayamıyordum. İnsanların hayatlarıyla ilgili yaptığım onca tahminden sonra şu küçücük kuşun beni böyle çaresiz bırakması inanılır gibi değildi. Aksi gibi kuşun dış görünüşünde onu diğer serçelerden ayıracak hiçbir özellik yoktu. Ne kolunda bileziği ne elinde tespihi ne de yüzünde yaşam sevincine ya da kederine dair bir ifade vardı. Onunla ilgili tek bildiğim diğer serçeler gibi yem yemeyip susam yemesiydi. Neden sonra beynimde bir şimşek çakmasıyla anladım sebebini. Evet başka ihtimal yoktu bu küçük serçenin de tıpkı senin gibi glutene alerjisi vardı. Evet evet kesin öyleydi, yoksa neden yemesindi öyle güzel buğday tanelerini. Bu zavallı kuşun her gün koşarak yanıma gelişi benim ona verdiğim susam tanelerine muhtaç oluşundandı demek ki. İçim ürpertiyle doldu o an. Gözümüm önüne zavallı kuşun mecbur kalıp yediği buğday tanelerinden sonra çektiği acı geldikçe, benim de mideme kramplar giriyordu sanki. Ben nasıl bir sorumluluğun altına girmiştim, bu zavallı kuş ben bir gün gelmesem aç kalıp yolumu mu gözleyecekti? Hayır sevgilim bunu ona yapamazdım, onu terk edemezdim.
Bunları yazarken kalbimde duyduğum acıyı tarif edemem sana sevgilim. Bu kararı alırken ne kadar zorlandım nasıl havaleler geçirdim bir bilsen. Etrafında sana bu anlattıklarımın palavradan ibaret olduğunu, asistan maaşıyla sana hak ettiğin hayatı yaşatamayacak olmamın tüm bunlara sebep olduğunu söyleyecek olanlar var biliyorum. İnanma sevgilim. Zor değil benden istediklerini yapmak. Biraz uğraşsam, biraz cesur olsam daha iyi maaşlı bir iş bulurum elbet. O zaman beğenmediğin bu semtten de kurtuluruz. Elbette ki her genç kızın hayali olan o tekrarı mümkün olmayan gecede giymen için beğendiğin o gelinliğe iki maaşımı vermeye hazırım ben. Asla karşı değilim kirada oturmak istemeyişine, zevkle çalışırım akşamları kredi taksitlerini ödemek için. Sen ki prensesler gibi yaşamaya layıksın. Lafı mı olur seninle geçecek ömrün yanında en son moda mobilyalara harcanacak paranın. Hem annenin hakkı var, yemeksiz düğün yapıp seni cümle aleme rezil edecek değilim ya. Görüyorsun ya sevgilim ben senin mutluluğun için her şeyi yapmaya hazırım fakat gel gör ki bu kuş, bu zavallı hayvan bensiz ne yapar. Bu işi bırakır başka semte taşınırsam benden başka kim bölüşür onunla yemeğini? Kim anlar dilinden? Anlıyorsun değil mi sevgilim? Nasıl bir sorumluluk altına girdiğimi, bu yükün altında nasıl ezildiğimi görüyorsun değil mi? Elimden gelse ah gelse! Ama yapamam, onu yüzüstü bırakamam. Yalnızca kendi mutluluğunu düşünerek yaşayan bir insan olamam sevgilim. İnsanın sorumlulukları uğruna neleri feda edebileceğini bir gün sen de göreceksin. Şimdi olmasa bile ileride beni anlayacağından eminim. Lütfen beni affet!
Hoşça kal.
Sevgilin