'Karaltı'dan Sızan

“Değerli misafirler, pek sevgili basın mensubu arkadaşlarım…. Hepiniz hoş geldiniz… Bu akşam edebiyatımızın büyük üstadı, belki de hepimize okumayı sevdiren, yarattığı farkındalıklarla hep aklımızda, yazdığı büyülü satırlarla ise hep kalbimizde varlığını sürdürecek olan sevgili ustam Şehriban Mahbub’a; hepimize kattığı değerler, aldığımız hayat dersleri, ortaya çıkardığı renkli dünyalara bizi de misafir ettiği için şükranlarımızı sunmak için bir araya geldik. Bugün kendisinin aramızdan ayrılışının yıldönümü. Geriye dönüp baktığımda 30 yıllık edebiyat kariyerini anlatacak kelimeleri bulamıyorum. Sanırım sadece imrenebilirim.”
“Yetkin Bey… Yetkin Bey… Siz kendilerini çok iyi tanırdınız. Kendisi hakkında bize birkaç şey söyleyebilir misiniz?”
“Şahsından bahsederken her daim kelimelerim kifayetsiz kalır.”
“Yetkin Bey lütfen, seyircilerimiz Şehriban Hanım ile ilgili daha fazla şey duymak istiyor.”
“Takdir edersiniz ki duygu yüklü bir anımdayım. Ama şunu söyleyebilirim. Çok güçlü bir kadındı. İç dünyası sınır tanımazdı, ki, buydu onu yazmak için güdüleyen. Hayattaki en büyük korkusu potansiyelini tamamlayamadan bu dünyadan göçüp gitmekti. Bu bakımdan ne kadar öğrenci yetiştirip ne kadar bu sanata katkıda bulunduğunu ifade etmem yersiz olur sanırım.”
“Son öyküsünün yarım kalmış olması hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“Bana kalırsa Şehriban Mahbub kendi üst versiyonunu yaratmış ve potansiyelini tamamlamış bir insan olarak gitti bulunduğu düşler diyarına. Bu son öykü onun ikinci bahar uğraşıydı. Fakat gözünün arkada kalmasını istemiyoruz biz. Bu vesile ile aslında bu gecenin büyük sürprizini de açıklamak isterim. Bu son bir yılı Doktor Bravado karakteri ile geçirdim. Hocamın karaladıklarını okudum, yorumladım, kafa yordum üzerine. Eksik parçalarını da Şehribanca yerleştirmeye çalıştım ve Doktor Bravado’nun yarım kalan serisinin 4. öyküsünü tamamladım. Bu gece buradaki misafirlerimize hediye edeceğimiz bu öyküden umarım ki hoşnut olursunuz.”
“Yetkin Bey…”
“Arkadaşlar çok teşekkür ederim. Dediğim gibi duygu yüklü bir gün ve bu gece için hazırlanmış bir program var. İsterseniz yavaş yavaş başlayalım. İlk olarak Şehriban Mahbub ve edebi kişiliği üzerine yazılmış tezindeki bulguları paylaşmak üzere sayın Dr. Yağmur Palan’ı zengin alkışlarınızla sahneye davet etmek isterim…”
Sözlerini tamamlayıp sahneden inen Yetkin’in bacakları titriyordu. “Vay be” dedi içinden. Bir yıl geçti. Şehriban’sız bir yıl… Zorlanarak da olsa locada yerini buldu ve kendini düşünceler alemine teslim etti. O olmadan eli nasıl kalem tutacaktı bilmiyordu. Son zamanlarda yapmak istediği tek şey hıçkıra hıçkıra ağlamaktı. Bu yorucu düşüncelerle salonda daha fazla vakit geçiremeyecekti. Her santimi bir kadın yazar elinden geçmiş salona uzun uzun baktı. “Belki de burayı müze haline getirmeliyiz” diye bir fikir geçerken aklından üst kattaki ofisine gitmek üzere yola koyuldu. Bu sırada onu takip eden bir çift gözün farkında bile değildi.
Masasına geçip muzır bir hareketle sandalyesini geriye döndürüp arkasındaki pencereden manzarayı izlemeye koyuldu. Bir elinin parmakları ile sandalyesinin kolçağına vurarak ritim tutuyor, öbür eli ile de saati kontrol edip gecenin ne zaman biteceğini hesaplamaya çalışıyordu. Tam o sırada açılan kapının sesini duydu. Karanlıkta beliren bir çift göz hissediyordu üzerinde. Arkasına dönmeksizin seslendi: “Hoş geldiniz.” Derin bir sessizlik. İki tarafta uzun uzun sustu. Sonra yine Yetkin bozdu sessizliği…   “Hoş geldiniz Doktor Bravado!” “Nasıl yani? Sen… Hem.. Nereden biliyorsun?” Kekelemeye başlamıştı. “Nasılların bir önemi yok şu an Doktor.” dedi sandalyesini öne doğru çevirirken. “Şu an buradasınız önemli olan bu. Cesaretinize bakılırsa söyleyecek bir şeyleriniz var. Dinliyorum, lütfen oturun.” Misafir koltuklarının birine ucundan ilişen Doktor sinir ile girdiği kapıdan bu ana kadar yaşadığı duygu değişimi sonucu şaşkın bir haldeydi. Kendini toparladı. Sesine akademik ciddiyetini oturtarak konuşmaya yeltendi. “ Pekala o halde şöyle sorayım. Artık bir karakter olmadığımı bilmene rağmen neden beni yazmaya devam ediyorsun?” Bu söylem üzerine Yetkin uzun bir kahkaha patlattı. İyice sinirlerini bozulan Doktor araya girip: “Cevabımı rica ediyorum.” “Pekala… pekala. Bir bilim insanısınız Doktor değil mi? Ama sadece Yaratıcınızın size verdiği kadar bilim bilebilirsin. Ki bu formal bilgiyi de böylece tatbik etmiş olduk. Yazıldığınız satırlar olmadan nasıl bu dünyada kalabilmeyi planlıyordunuz?” “Tam olarak anlayamadım?”. Boşluğu süzen Yetkin cümlesine nasıl devam edeceğinin yolunu aradı. –“Şu an fiiliyattaki bir boşluğu yaşıyorsunuz Doktor. Hikayeniz yarım. Gerçekle kurgu arasındaki ince çizgiyi geçtiniz bir şekilde ama bunun devamının sağlanması ilmine sahip değilsiniz. Birileri sizi yazmazsa ne olacak söyleyeyim… Zaman içerisinde satırlardan silineceksiniz ve en son, varlığınızın son safhası olan şu içerisinde bulunduğunuz taklit bedeni kaybedeceksiniz. Sonrasındaysa…” derin bir iç çekti Yetkin. “Sonrasındaysa sizden geriye hiçbir şey kalmayacak. Yok olacaksınız Doktor.”
Duydukları karşısında hiddetlenen Doktor Bravado bir hışımla masadan aldığı makası Yetkin’nin ademelmasına dayadı. “Ne dediğinin farkında mısın sen? Ne demek varlığın silinecek. Bulunduğum şartlara nasıl geldiğime dair bir fikrin var mı senin?” Sinsice güldü Yetkin. “Hadi yapın. Sizi kurtarabilecek tek kişiyi öldürün bakalım. Sonrasında görelim nasıl hayatta kaldığınızı.” Bu sözler karşısında öfkesi bir miktar dinmiş olan Doktor Bravado birkaç adım geriye çekildi. Kendisine verdiği çeki düzen sonrasında…“Tanrı’mın evinden kaçarken kendimle alakalı karalanmış birkaç notu yanıma almıştım.” “Tahmin etmiştim. Hikayenizi devam ettirebilmek için onları gözden geçirmeliyim.” “O notlar… O notlarda yazanları analiz ederken Tanrı’mın beni planlamaya başladığında ölen eşinden ilham aldığını keşfettim.” “Evet…?” diye sorgularcasına devam etmesini bekledi Yetkin. “O halde neden bana yardım ediyorsun? Gözlerindeki aşkı görebiliyorum. Bir bakıma senin gözünde ‘rakip’ olmalıydım. Ama sen bir deneysel ürün gibi bakıyorsun bana. Bunu öğrenmeden o notları seninle paylaşmayacağım.” Hafif sırıtarak; “Duygusal gününüzdesiniz sanırım Doktor Bravado?” dedi Yetkin. Bu kadar özeline girilmesi onu rahatsız etmişti. “Ama çok merak ediyorsanız paylaşayım. Siz Şehriban’dan kalan son hatırasınız. Ne pahasına olursa olsun sizi yaşatacağım.” “Öğrenmek istediğim başka bir şey daha var.”  Araya girdi birden Doktor Bravado. “Bana yazdıklarını mı yaşayacağım. Yoksa özgür irade sahibi miyim?” Bunun üzerine yeniden bir kahkaha patlattı Yetkin. “Lütfen Doktor…. Sizin gibi bir bilim insanın böylesine bir mantık hatası yapacak kadar küçülebileceğini tahmin edemezdim. Şehriban’ın karakter kurgusuna bir kez daha hayran kaldım böylece. Zira rahmetli de böyle kendini küçük düşürecek mantık hatalarında bulunurdu. Size en iyisi kanıtlarla konuşayım Doktor.”
Lafını devam ettirirken üzerinde “Kurgudan Gerçeğe Kaçış: Bir Doktor Bravado Serüveni” isimli daha biraz önce okuyucuların beğenisine sunulmuş novellayı çıkarıp kıvrak bir hareketle Doktor Bravado’nun önüne doğru fırlatırcasına konumlandırdı. Alışkın olmadığı titrek el hareketiyle kitabı alıp sayfalarını çeviren Doktor Bravado yaşadığı deja vu etkisiyle bir süre kendine gelemedi. Ayakları gerisin geriye kendini çekiyorken bilim adamı enaniyeti bulunduğu yerde zorla tutuyordu kendini. Hesaplamalarının, kaleminin ve zekasının verdiği ukalaca bir edayla bir yandan Doktoru izleyen Yetkin, yüzüne edasının gülümsemesini oturtup süzdüğü karakterine dönerek; -“Devamını okumaya fırsat bulamayabilirsiniz diye düşünüyorum Doktor. Ama bizzat kendiniz yaşayacağınız için böylesine çok satan bir kitabı okuyamamak sizi çok da rahatsız etmez diye düşünüyorum. Ama sizi kıramayacağım. İlerleyen satırlardan bahsetmek isterim: ‘Doktor çaresizce kitabı masadan aldığı yere bırakarak yeni Tanrı’sıyla bir anlaşmaya varmayı kafasında tasarladı. Bir önceki Tanrı’sını atlatmıştı. Bu sefer niye yapamasın ki? Sadece biraz zaman gerekliydi. Sadece biraz zaman. O sırada cebinden çıkardığı, ona zaman kazanmasında yardımcı olacak notları da durumu kabullenircesine masanın üzerine koydu ve hafif bir gülümsemeyle yeni Tanrı’sını kabullenişinin takdimine hazırlandı.”
Bu sırada Doktor Bravado sadece Tanrı’sının yüz hatlarını inceliyordu. Yavaş yavaş aynı kitapta belirtildiği gibi kitabı masanın üzerine bıraktı. Ardından eliyle yokladığı cebinden bir düzine kadar kâğıt parçasını özenle düzelterek sinirli bir edayla masanın üzerine, kitabın yanına yerleştirdi. Zekasına duyduğu hayranlıkla meşgul olan Yetkin ayrıntıları görememişti. Hafif sapkın bir gülüşle Tanrı’sını kabullenişi için yaklaşmış olduğunu düşünen Yetkin yavaş hareketler içerisinde Doktorun kullandığı el çabukluğu ile makası yine cebine yerleştirdiğini görememişti. Ancak makası keskin bir şekilde ademelmasında hissettiği zaman yazdığı satırlara ters düşen bir şeyler olduğunu fark etti. Can havliyle…; “Teee..bbriklller.. Gerr..çeeek vee kur-gu araaa…sın..daki çizzz—giiyi biiiiiiiir kezz daa..ha geeeççt.....” lafını tamamlayamamıştı. Lakin Doktor Bravo yine de cevap verdi. “Eveeeet. Tanrıcılık oynayan Tanrı’m. Boşluklar demiştiniz değil mi? Buna rağmen ‘Bir önceki Tanrı’sını atlatmıştı. Bu sefer niye yapamasın ki?’ gibi boşluklarla dolu satırlar yazdınız.” dedi gülümseyerek. Bir sonraki adım olarak masadaki kitabı ve kâğıt tomarını yine cebine iliştirdi. Kimseye görünmeden binadan çıkmaya çalışırken aklında tek bir soru vardı. Şimdi onun hikayesini kim yazacaktı ki?

İlginizi Çekebilir

Kılavuzsuz

Handesu GÖÇMEN

Yine Bir Gün Bitti

Gurbet TURAN

Beklenen Sevgili

Lütfü ACUN